Başbakan, Pazar (30 Mart 2014) gecesi, seçim sandıklarının daha yüzde onu açılmışken, parti genel merkezinin balkonuna çıktı, konuşmasını yaptı. Yanında, eşi, kızları, oğlu Necmettin Bilal, damadı vardı. Tam bir “saltanat” görünümü vardı! Sanki birilerine ve bir yerlere meydan okuyor, iletiler sunuyordu! Aynı zamanda, uyguladığı baskının dozunu daha bir artıracağının işaretini veriyordu!
“Rüşvet almak”tan suçlanan eski bakanlardan Egemen Bağış’ın da görüldüğü balkonda, sağında solunda cam ekranlar ve elinde kağıt olmadan konuşan Başbakan gene esti gürledi, tehditler savurdu, kendileri dışında herkese demediğini bırakmadı.
Kamutay’daki muhalefet partilerine şu söyledikleri dikkatimi çekti:
“Artık yeni Türkiye var. Eski muhalefet tarzı ile asla yönetim biçimi olmaz… Yeni Türkiye’nin yeni bir muhalefet ihtiyacı vardır… Biz bu seçim sonrasında da neticeleri analiz edeceğiz. Daha kesin sonuçlar yok. ‘Bunu neden 55 yapamadık, 60 yapamadık’, bunu konuşacağız. Bunları konuşup neticeye bağlayınca eksiklerimizi gidereceğiz… Muhalefetin böyle dersi yok. Onlar hep hazırlıksız yakalanırlar. Muhalefet partileri de sandıktaki mesajı doğru okumalı. Kendi öz eleştirilerini sağlıklı yapmalıdır… Muhalefet yöneticileri bu akşam aynaya bakmalı, kendilerine sorular sormalı, yaptıkları hataların farkına vararak, kendilerine çeki düzen vermelidir…”
Doğru sözlerdi!..
Arada sırada da olsa, Başbakan böyle doğru sözler eder!..
….
“İstismar siyasette artık son bulmalıdır… Kibirli, aşağılayıcı, dışlayıcı siyaset artık muhalefet partileri nezdinde son bulmalıdır… Siyasetin merkezinde samimiyet olsun… Bizde ayrımcılık yok. Bir grup siyasi Kürtçülük, bir grup siyasi Türkçülük yapıyor. Biz 77 milyonu seviyoruz…” sözlerine ise –çok doğaldır ki- gülümsediğim Başbakan’a ilk tepki MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi.
Bahçeli, partisinin genel merkezinde gerçekleştirdiği basın toplantısında, “Başbakan Erdoğan'ın kesin olmayan seçim sonuçlarına dayanarak yaptığı yeni ve sözde balkon konuşması, Türkiye'nin bundan sonraki hal ve gidişatı hakkında önemli ipuçları vermiştir. Anlaşılan Başbakan cepheleşmeleri teşvik ve tahrik etmeyi ısrarla sürdürecektir” dedi.
Bahçeli “Hükümetinin ve partisinin bulaştığı yolsuzluk kirini ve karanlık ilişkiler ağını hukuken temizlemeden muhalefete yüklenmesi, aklına estiği gibi muhalefete ayar vermeye teşebbüs etmesi her şeyden önce demokratik terbiyeye ve adaba hakarettir. Başbakan Erdoğan'ın yeni Türkiye ucubesi yetmezmiş gibi, yeni muhalefet nakaratlarını da seslendirmesi şüphesiz ki aymazlık, kendini bilmezlik ve akıl noksanlığıdır. Türkiye'yi, hala şaibelerden arınmamış bir Başbakan yönetmektedir. 30 Mart'ın istikameti nereye çıkarsa çıksın, siyasi neticeler neyi gösterirse göstersin, iktidarda henüz rüşvet ve yolsuzluğun batağına saplanmış kapkara vicdanlı bir zümre bulunmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın balkon konuşması vesilesiyle yanına alıp kalabalıkları selamlattığı kişi ya da kişiler yakayı kurtarmış ve suçlamalardan kurtulmuş değildir. Yakın gelecekte de doğru ve helal kazanç kesinlikle kazanacak, layık olduğu itibarına kavuşacaktır” diye konuştu.
….
“Bugün yeni Türkiye'nin düğün günüdür” tümcesinin sahibi Başbakan’a ikinci sert tepki, Yeni CHP’nin başı Zoraki Şef KK’dan geldi.
Zoraki Şef KK, televizyonlardan canlı verilen basın toplantısında, “Başbakanlık koltuğunda oturan zat dün seçimler belli bir noktaya geldikten sonra yine bir balkon konuşması yaptı. Açıkça demokrasiyi, hukuku, siyasal partileri, sosyal grupları tehdit etmeye başladı” dedi, “Kimsin sen? Kimsin sen tehdit ediyorsun demokrasilerde?” sorularını sordu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hiç alışkın olmadığımız bir tarzda, bir diktatöre özgü üslupla, açıkça demokrasi tehdit ediliyor. Hiç karşılaşmadığımız bir olay. 30 Mart öncesi neyse 31 Mart’ta da aynı adam. Bir diktatöre özgü bir üslupla dünyayı dizayn etmeye çalışıyor, Türkiye’yi dizayn etmeye çalışıyor. Demokrasinin kurumlarını tehdit etmeye çalışıyor. Başbakanlık koltuğunda oturan zat şunu asla unutmasın CHP olduğu sürece, bu ülkede hiçbir yurttaşı sen tehdit edemezsin. Senin tehdidin sana söker, senin yandaşlarına söker. Biz demokrasiyi, sen tehdit edesin diye kurmadık bu ülkede. Oturacaksın oraya, vatandaşı tehdit edeceksin, cadı avı başlatacaksın sen. Hani sen demokrasiden söz ediyordun, hani hukukun üstünlüğü vardı? Suçluyu kendin ilan edeceksin, kendi mahkemen de yargılayacaksın, mahkûm edilmesini isteyeceksin, mahkum olmasını sağlayacaksın, sonra da ‘Bu ülkede demokrasi var’ diyeceksin! Bunu asla kabul etmiyoruz. Senin tehdidin sana söker, bize sökmez. Daha da öteye gidiyor, muhalefeti dizayn etmeye kalkıyor bu zat. Kimsin sen, muhalefeti dizayn etmeye kalkıyorsun? Demokrasinin 'd' sini dahi bilmiyorsun sen. Beyefendiye özgü bir muhalefet gerekiyor herhalde. ‘Muhalefet’ sözcünü dahi bilmiyor bu kişi. Muhalefete tahammül edemiyor.”
Başbakan’a, “Bizi dizayn edemezsin. Senin gücün yetmez buna. Üç kez arka arkaya seçimlerde geldin, her türlü baskıyı kurdun, sonra ‘Nasıl olsa devleti dizayn ettim, yargıyı dizayn ettim, yasama benim arka bahçem, havuz medyasını oluşturdum şimdi sıra geldi muhalefete dizayn etmeye’… Senin gücün yetmez buna. CHP’ye senin gücün hiç yetmez” sözleriyle meydan okuyan Zoraki Şef KK, sorular bölümünde, bir gazetecinin “Elinizden geleni yaptınız mı?” sorusuna “100’ü aşkın yerde galiba miting yaptım. Elimden geleni yaptım tabi. Bu, benim görevim. Bu, benim övüneceğim bir şey değil. Bu benim görevim, görevimi yaptım, eksiğim olabilir ama görevimi yaptığıma inanıyorum. Milletin vicdanına hep sesleneceğim, uyuyan vicdanları uyandırıncaya kadar…” yanıtını veridi.
….
Seçimden sonra, muhalefeti “özyergi” (özeleştiri) yapmaya çağıran Başbakan’a, çağrısından ötürü, bu sert tepki niye?!
Zoraki Şef KK ve Devlet Bahçeli, “özyergi” yapmaktan neden kaçıyorlar, neden korkuyorlar?! Korkularının ve kaçışlarının kaynağı ne?!
Başbakan’ın istediği değil, halkın, toplum beklediği muhalefeti neden yapmadılar, yapamadılar?! Engelleri, oturdukları koltuğun adamı olmadıkları mı, yoksa üstlendikleri ya da kendilerine verilen görevi ustaca yapmaları mı?!
Bence… Yüklendikleri görev, halkın, kendilerinden beklediği muhalefeti yapmalarını engelledi, engelliyor…
Yeni CHP’nin başı Zoraki Şef KK “… Görevimi yaptım…” demiyor mu?!
Bu söylem “itiraf” değil de nedir?!
….
Türkiye’de, bir “muhalefet boşluğu” ve bu muhalefet boşluğundan kaynaklanan “muhalefet özlemi” var!..
Türkiye’nin, AKP’nin kana kana beslendiği, iktidarını ayakta tuttuğu, her seçimden ve halkoyundan zaferle çıkmasına yadsınamaz katkı veren muhalefetten derhal, ama “derhal” kurtulması gerek…
Bunun için… Sorosçu Yeni CHP’lilerin, CHP işgaline son verilmeli… Devlet Bahçeli ve ekibi, MHP’nin tepe yönetiminden uzaklaştırılmalı…
AKP’den, AKP iktidarından ve AKP’nin, AKP hükümetinin başı Başbakan’dan kurtuluşun tek yolu bu…
|