Sizi bu kadar korkutan ne?

26 Mart 2014 Çarşamba, 08:54

Adem Yavuz ARSLAN /BUGÜN

Daha önce 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun neden olduğu derin kırılmaya işaret edip 'AK Parti'nin tarihi yazılırken galiba Rıza'dan önce ve Rıza'dan sonra diye ayırmak gerekecek' demiştim.

Fakat son yaşananların ardından bu tespiti revize etmek şart oldu. Artık Türkiye'nin tarihi 'Rıza'dan önce ve Rıza'dan sonra' olmak üzere ikiye ayrılacak.

Dikkatli okurlar hatırlayacaktır.
Dünyaca ünlü haber dergisi TIME, 28 KASIM 2011 tarihli Asya, Avrupa ve Pasifik baskılarına Başbakan Erdoğan'ı kapak yapmıştı.

Erdoğan's Way yani Erdoğan'ın yolu başlıklı analizde Türkiye'ye ve Tayyip Erdoğan'a övgüler vardı.

Kapağa taşınan yazıda \'Türkiye'nin İslam yanlısı lideri; laik, demokratik ve Batı dostu ülkesini bölgesel bir güce çevirdi\' deniliyordu.

Fakat gelin görün ki son birkaç aydır yaşananlar nedeniyle aynı medya organlarında tam tersi bir Türkiye algısı var.

Hele hele Twitter'ın da kanunsuz bir şekilde yasaklanması ile bu algı dip yaptı.

Artık Türkiye Kuzey Kore ve Çin gibi ülkelerle kıyaslanırken Erdoğan'ın adı maalesef diktatörlerle anılır oldu.

Sadece hükümet ve havuz medyasını okuyorsanız, onların televizyonlarını izliyorsanız bu söylediklerim size abartı hatta yalan gelecektir.

Gerçi bahsettiğim yayın organlarını takip edenler, rüşvet havuzlarını, para kasalarını, ayakkabı kutularındaki dolarları, telefonla dağıtılan ihaleleri vb. yüz kızartıcı durumları da duymadılar.

Gelinen noktada benim hâlâ cevabını bulamadığım bir soru var.

Dünün başarı hikayesi olarak gösterilen AK Parti ve Başbakan Erdoğan, nasıl oldu da bu kadar kısa sürede 180 derece değişti?

Bu soruya 'ayakkabı kutuları' ya da 'sıfırlanamayan paralar' cevap vermekten uzak.

Çünkü tek başına yolsuzluk iddiaları AK Parti'deki bu derin kırılmayı açıklamaya yetmiyor. İstesek de istemesek de dünyanın her yerinde yolsuzluk oluyor. Türkiye'de de ilk kez bir yolsuzluk skandalı patlamadı. Önemli olan yaşanan skandaldan sonra hukuku işletmek ve temize çıkmak.

Tapeler de aynı denebilir.
Yoksa Başbakan'ın medyaya baskı yaptığı, istemediği yazarı işten attırdığı, TOKİ'nin sattığı arsalara bile müdahil olduğu, hoşuna gitmeyen iş adamlarına hayatı zehir ettiği, rektör atamalarına bile karıştığı sır değildi.

Oğlu Bilal ile yaptığı telefon görüşmesi içerik itibariyle hayli sıkıntı olsa da AK Parti'deki agresifliği açıklamaya yetmiyor.

İstiklal mücadelesinin gerekçesi ne?

Başbakan 17 Aralık operasyonunu yargı darbesi olarak tanımlayıp 'istiklal mücadelesi'ne girişti.

Emniyet tarihinin en büyük tasfiyelerini yaptı, yapmaya da devam ediyor. Güvenlik zaafı olur uyarılarına aldırmayıp terör, istihbarat, kaçakçılık ya da narkotik gibi en kritik birimleri dahi lağvetti.

Düne kadar en büyük icraatı olarak savunduğu Ergenekon ve benzeri davaları bir kalemde sildi. Bile bile yargı paketleri çıkarıp Ergenekoncular'ı serbest bıraktırdı.

Her zaman vurgu yaptığı millet iradesini bir kenara itip 21 milyon oyla düzenlenen HSYK'yı yıktı ve yargıyı doğrudan bakanına bağladı.

Hakimleri, savcıları dağıttı. Adliyeleri kendi eliyle düzeltti. İnternet yasakları getirdi. MİT'e dünyanın hiçbir yerinde kabul edilemez yetkiler getiren yasa hazırlattı.

Eğitim sistemini felç etme riskine rağmen dershaneleri kapattı. Yanında olmayan işadamlarını, cemaatleri, medyayı baskı altına aldı.

Düne kadar teşekkür ettiği, övgüler düzdüğü Hizmet Hareketi'ne akla hayale gelmeyecek suçlamalar ve hakaretler etti. Etmeye de devam ediyor.

Son olarak da yasalara aykırı bir şekilde Twitter'i kapattırdı.

Başbakan Bursa mitinginde 'Kim ne derse desin Twitter mwitter anlamam hepsini kapatacağız' dedi. Ardın da TİB işgüzarlık edip sosyal medyaya ulaşımı engelledi. Oysa daha imzası kurumamış olan yeni internet yasası bu yetkiyi vermiyor.

Yani AK Parti kendi çıkardığı yasayı bile ihlal etti ve Twitter'a erişimi engelledi. Çünkü o yasa tümden kapatmaya değil sorunlu içeriği kaldırmaya yetki veriyordu.

Gerçi başta bakanları olmak üzere herkes bu yasağı aştı. Dünyaya rezil olduğumuzla kaldık.

Yasa dışı dinleme her hâlükârda suçtur fakat AİHM içtihatlarına göre yolsuzluk iddialarına yol açan dinlemelerin sosyal medyada yayınlanması hukuken suç değildir. Dinleme yasa dışı yapılmış olsa bile.

Demek ki yayınları durdurmak hukuken mümkün değil.

Fakat kamuoyunun henüz anlayamadığı bir gerekçe ile hükümet tüm tepkilere kulak tıkayıp anti demokratik yasaklara devam ediyor.

Hatta muhalefetin iddiasına göre Suriye ile savaşı bile göze aldılar.

Peki tekrar başa dönüp soralım. Başbakan Erdoğan'a bütün bu yanlışları, hukuksuzlukları, ülkenin geleceğini karartan adımları attıran motivasyon ne?