|
|
|
|
|
ATATÜRK Diyor Ki; |
Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.
|
|
|
|
|
HABER |
|
10 Ağustos’tan sonra: Gül ve diken
18 Ağustos 2014 Pazartesi, 09:57
|
|
Bu yeni döneme dair ilk sinyaller, Erdoğan’ın kurucu lider olarak rejimi yerleştirmeye yönelik bir siyasi program izlemek istese de bunun mümkün olamayacağını, çünkü rejimin sahipliğine dair bir güç mücadelesinin söz konusu olacağını gösteriyor. Bu güç mücadelesinin merkezine ise “otoriter Erdoğan versus demokrat Gül” ikiliğinin yerleştirileceği anlaşılıyor
FATİH YAŞLI
10 Ağustos gecesi, Tayyip Erdoğan ilk turda seçilmek için gereken yüzde 50 barajını aştığında, gelenekselleşmiş hale gelen “balkon konuşmaları”ndan birinin daha yapılacağı belli olmuştu. Belki yeni bir şey söylemeyecekti ama Cumhurbaşkanlığıyla ilgili vereceği mesajlar bakımından yine de önemli bir konuşma olacaktı.
Erdoğan önce her balkon konuşmasında olduğu gibi, kendisini destekleyenlerin gözündeki “dünya lideri” imajına uygun bir şekilde İslam coğrafyasının önemli merkezlerine selamlar gönderdi, seçimi onların da kazandığını iddia etti, Gazze hamaseti üzerinden kitleyi coşturdu vs. Bunun hemen sonrasında ise hep kandırılmayı arzulayan ve ekmek parasını kandığı yalanları halka satarak kazanan liberal kalem erbabının gözlerini yaşartacak bir şekilde “kapsayıcı, kucaklayıcı” bir dille, güya “uzlaşı” mesajları verdi. (Her zaman yaptığı gibi “paralel yapı”yla “yapının tabanı”nı ayırarak ve yapının yönetici kadrosuna gözdağı vermeyi ihmal etmeyerek elbette.)
Konuşmanın en önemli kısmı ise kanımca 27 Mayıs’la açılan parantezin, -ki aslında kastettiği 1923 Cumhuriyet’iydi- kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesiyle kapandığını söylediği şu cümlelerden oluşmaktaydı:
“Artık devletin ve milletin iki ayrı istikameti bulunmuyor. Bugünden itibaren aynı istikamete bakıyor. Bir olarak aynı rotada yürüyor. 12 Eylül 2010 tarihinde yüzde 58 oy oranıyla kabul edilen anayasa değişikliği 12 Eylül darbesinin izlerini hatırlayın silmişti. Bugün ise 27 Mayıs 1960 parantezi artık kapanmıştır. 27 Mayıs’ın bir vesayet aracı olarak Türkiye’ye dayattığı cumhurbaşkanlığı anlayışı artık tedavülden kalkmıştır. Biz 13 yıl önce 14 ağustos 2001’de Ak Parti’yi kurarken ne demiştik? Menderes gibi ‘yeter’ demiştik. Yeter söz milletindir demiştik. Ama bir şey daha ilave etmiştik. ‘Yeter söz de milletin, karar da milletindir’ demiştik. İşte şimdi söz de karar da milletin uhdesine geçti. Aracılar vasıtasıyla cumhurbaşkanı seçmediniz. Bizzat kendiniz seçtiniz. Önemli olan burası.”
Kapanan parantez
Evet önemli olan burasıydı. Erdoğan, hareketin ikinci adamının, 367, kapatma davası, Cumhuriyet Mitingleri gibi onlarca krizin ortasında, Köşk’e çıkabilmiş olmasını değil, kendisinin “millet”in oylarıyla seçilmesini bir milat olarak kabul ediyor, parantezin ancak bu seçimle kapanmış olduğunu söylüyordu.
Bu cümlelerin üç şeye işaret ettiğini söyleyebiliriz: İlkin, AKP’nin rejim inşasında yeni bir evreye geçilmiş durumdadır. Üst ilkesini İslam’ın oluşturduğu, tek adama dayalı, partiyle devlet arasındaki mesafenin neredeyse görünmez hale geldiği ve kuvvetler ayrılığının esamisinin okunmadığı otoriter rejim inşasında, 10 Ağustos itibariyle yeni bir safha açılmış bulunuyor. 1960 Anayasası demokrasi adına gücü devlet içerisinde dağıtmayı ve kuvvetler ayrılığını tesis etmeyi hedeflemişti, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ise gücü merkezileştirme darbeleriydi. 12 Eylül referandumuyla yargının kontrolü bütünüyle yürütmeye geçti ve 10 Ağustos seçimiyle birlikte sahiden de bu anlamda 27 Mayıs parantezi kapandı.
Bundan sonra Erdoğan ve AKP “rejimin yerleşmesi” hamlelerine girişecek. Bir yandan fiili bir devlet başkanlığı sistemi ve bunu güçlendirecek yasal düzenlemeler, öte yandan Cemaat’in tasfiyesi ve muhalefetin etkisizleştirilmesi esas gündemi oluşturacak. Arka fonda ise sürekli olarak bir “anayasa değişikliği” şarkısı dinleyeceğiz, aktörler bunun için pazarlıklar yapacak ve muhtemelen de bir sonuca varamayacaklar.
İkinci olarak, konuşma açık bir şekilde ortaya koyuyor ki, Tayyip Erdoğan kendisini “yeni Türkiye’nin kurucu lideri” olarak görüyor ve halkın da öyle görmesini istiyor. Seçim kampanyasının “istiklal mücadelesi” vurgusu üzerine inşa edilmesi, Mustafa Kemal’e ve birinci kuruluşa öykünerek ilk miting için Samsun’a “çıkılması” ve sonrasında Erzurum’a geçilmesi, Köşk, genel seçimlerde parlamentoyu kurucu meclis statüsüne kavuşturacak oranda oy hedefi vs. hepsi bir arada kurucu liderlik arzusunu oluşturuyor. Gramsci’nin dediği gibi “eski öldü ama yeni henüz doğmuş değil”, Erdoğan ise Engels’in “zor yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir” sözünü biliyormuşçasına yeninin ebeliğini üstlenecek adımları atmaya hazırlanıyor.
Bu konuşma, üçüncü olarak ise, rejim içi birtakım kavgaların başlayabileceğine dair son derece güçlü sinyaller içeriyor. AKP MKYK’nin Gül’e nazire yaparcasına yeni genel başkanın belirleneceği kongreyi Gül’ün görev süresinin bitiminin bir gün öncesine koyması ve toplantının yapıldığı saatlerde Gül’ün bir karşı hamleyle “partime dönüyorum” açıklaması yapması, bu sinyalleri doğrulayan ilk gelişmeler olarak karşımızda duruyor.
Dahası, Erdoğan kliğinin en önemli isimlerinden biri olan Yalçın Akdoğan’ın Gül’e atıfla “Erdoğan bu partinin tepesidir”, “seçilecek kişinin Erdoğan’la uyum içerisinde çalışması gerekir” ve “kimse davadan önemli değildir” minvalindeki yazısına, Gül’ün en yakınındaki gazetecilerden biri olan Fehmi Koru, Gül’ün misyon “adamlığı”nı anlattığı yazısıyla yanıt veriyor ve Gül’ün AKP tabanı kendisini başbakan olarak görmek istediği için partiye döndüğünü yazıyor. Bundan daha önemlisi ise Koru’ya göre “AKP’ye oy vermeyen kesimler de Gül’ü partinin başında ve başbakan olarak görmek istiyor.” Dolayısıyla Koru, hem yerli büyük burjuvazinin hem de küresel sistemin Abdullah Gül’ün arkasında olduğu mesajını veriyor ve yazısını “Gül olmazsa AKP biter” imasıyla bitiriyor.
Rejim savaşında yeni cephe
Buradan yola çıkarak rejim içi yeni bir iktidar kavgasının başladığını/başlamak üzere olduğunu kesin bir dille söylemek mümkün mü peki? Kesin değilse de kesine yakın bir ihtimalle bunun böyle olduğunu düşünüyorum; çünkü inşa tamamlanmadığı sürece rejimin sahibinin kim olacağına dair klikler arası mücadele, farklı boyut ve düzlemlerde ve farklı enstrümanlar kullanılarak devam edecek.
Bu iddiamı tarihsel olarak temellendirmem gerekirse;
» AKP kadroları Milli Görüş geleneği içerisindeki gelenekçiler-yenilikçiler kavgası neticesinde yeni bir parti kurdular ve iktidar oldular.
» Cemaat’le kurdukları gayri resmi koalisyonla birlikte ve Cemaat’in entegre emniyet-yargı gücünü kullanarak siyasi davalar aracılığıyla eski rejimin devlet aygıtı içerisindeki kadrolarını tasfiye ettiler.
» Devlet aygıtını ele geçirdiklerinde, yeni rejimde bu aygıtın nasıl bölüşüleceği, yani “devletin sahipliği” hususunda bir güç mücadelesine tutuştular ve karşılıklı operasyonlara giriştiler.
» AKP yürütme ve yasama gücünü elinde tuttuğu için, bir zamanlar eski rejimin kadrolarını tasfiye edebilmiş olan Cemaat’in entegre emniyet-yargı gücünün operasyonunu püskürtmeyi başardı ve devlet aygıtının kontrolünü eline aldı.
» Devlet aygıtının kontrolünün ardından Erdoğan Köşk’e çıkınca, partinin liderliğini kimin üstleneceğine dair bir kavganın ayak sesleri duyulmaya başladı -hatta kavgaya “ak saçlılar-yeniyetmeler” adı bile verildi- çünkü Erdoğan kliği de Gül kliği de ilk adımlarını atmışlardı.
Dolayısıyla 10 Ağustos sonrası “yeni” bir döneme uyandık doğru ama bu yeni döneme dair ilk sinyaller, Erdoğan’ın kurucu lider olarak rejimi yerleştirmeye yönelik bir siyasi program izlemek istese de bunun mümkün olamayacağını, çünkü rejimin sahipliğine dair bir güç mücadelesinin söz konusu olacağını gösteriyor. Bu güç mücadelesinin merkezine ise “otoriter Erdoğan versus demokrat Gül” ikiliğinin yerleştirileceği anlaşılıyor. Küresel sistemin de uzun süredir, giderek öngörülemeyen bir figür olan Erdoğan’ın etkisizleştirildiği ya da tasfiye edilmesini istediği, yani “Erdoğan’sız bir AKP rejimi” arzusuna sahip olduğu biliniyor. Dolayısıyla rejimin ve devlet aygıtının kimin olacağına dair verilecek kavga aynı zamanda, yeni rejim inşasını bir restorasyon hamlesiyle beraber yürütmek isteyenlerle, buna direnenler arasında verilecek olan bir kavga anlamına gelecek. Söz konusu inşa sürecinin karşısına başka bir yeni Türkiye fikrini koyanların, tüm bu kriz başlıklarını hiçbir şekilde gözardı etmemesi gerektiğini ise belirtmeye bile gerek yok sanıyorum.
|
|
Kaynak : BİRGÜN |
|
|
|
|
|
|
Yazarlar |
|
AKP ‘darbeyi’ kapatacak
25 Ekim 2016 Salı, 12:14
|
|
AKP ‘suç ortağı' arıyor
Mustafa Ünal /ZAMAN
12 Haziran 2015 Cuma, 09:28
|
|
Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!
İhsan ÇARALAN /Evrensel
12 Haziran 2015 Cuma, 09:21
|
|
Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez
Erhan BAŞYURT/BUGÜN
12 Haziran 2015 Cuma, 09:16
|
|
Ya Koalisyon ya Başkanlık...
Eren Erdem/YURT
12 Haziran 2015 Cuma, 08:58
|
|
Kırılma noktası!
Güngör Mengi/VATAN
12 Haziran 2015 Cuma, 08:45
|
|
AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?
İbrahim Kiras/VATAN
12 Haziran 2015 Cuma, 08:42
|
|
Ali İsmail…
Bekir Coşkun - Sözcü
23 Ocak 2015 Cuma, 09:34
|
|
Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?
Mehmet Kamış/ZAMAN
14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39
|
|
Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi
Can Ertan /HABER
14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57
|
|
Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik
Özgür Şen
14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17
|
|
AKP’nin IŞİD çıkmazı
Hüseyin ALİ/Özgür Gündem
14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10
|
|
Siyasi etik yasası çıkarılmalı
Serpil Çevikcan/Milliyet
12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37
|
|
MİT’in sicili
Gültekin AVCI/BUGÜN
12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17
|
|
İslamofobi ve provokasyon
İhsan ÇARALAN /Evrensel
12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11
|
|
Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”
Hüseyin Özay/Taraf
12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32
|
|
AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor
Zilar STÊRK/Özgür Gündem
12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25
|
|
Barışı, ancak özgürlükler besler
Hüda KAYA/Özgür Gündem
12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14
|
|
Bilim siyasetin elini öptüğünde...
Cüneyt Ülsever/YURT
11 Ocak 2015 Pazar, 10:19
|
|
Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı
Nazlı Ilıcak /BUGÜN
11 Ocak 2015 Pazar, 10:18
|
|
|
|
Son 20 Yazım |
|
CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI
|
|
AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN
|
|
GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.
|
|
ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..
|
|
12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?
|
|
Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?
|
|
Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'
|
|
Tüm Dostlara Teşekkür…
|
|
Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!
|
|
Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:
|
|
Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...
|
|
Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.
|
|
Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...
|
|
Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım
|
|
CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…
|
|
Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!
|
|
“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…
|
|
Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.
|
|
Sadece İnsan Olmak!
|
|
Annemin de Başını Ezerler mi?
|
|
|
|
Takvim |
Pt |
Sl |
Çr |
Pr |
Cm |
Ct |
Pz |
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
|
|
|
|
|
|
|
|