Dün, İstanbul’da yüz binler hem Newroz’u kutladı hem de İstanbul büyük seçim mitingini gerçekleştirdi.
Son derece kalabalık ve coşkulu geçen İstanbul mitinginde bir yandan barış ve “Barış ve Müzakere Süreci”nin talepleri dile getirilirken öte yandan da yerel seçimlerde HDP ile diğer partilerin farkına dikkat çeken vurgular öne çıktı.
Dün, yine İstanbul’da AKP’nin yaptığı gövde gösterisiyle, 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere yönelik partilerin “büyük hafta sonu mitingleri” de vardı.
Böylece bir aydan fazla bir zamandan beri il il, ilçe ilçe mümkün olduğu kadar büyük gövde gösterileri etrafında süren seçim çalışmalarında da son haftaya girildi.
Artık önümüzdeki pazar günü seçim günü olduğuna göre, bu hafta yapılacak miting ve etkinlikler, seçim çalışmalarının bir tür “son rötuşları” olacak.
Elbette bu yerel seçimlerin alameti farikası haline gelen yolsuzluk ve rüşvet skandalıyla ortaya dökülen kirli çamaşırların yenilerinin ortaya atılmasında da bu haftanın bir “final haftası” olacağına ve “asıl bomba tapelerin, görüntülerin” yayınlanacağına dair söylentiler de eksik değil.
Tabii, her biri az çok demokrasinin olduğu her ülkede birkaç hükümet devirecek “tapeler”den sonra, “Ne yapılmış olabilir ki ‘bomba’ densin?” diye düşünülebilirse de, yolsuzluğu bir uzmanlık alanı, bir ekonomik politika haline getirmiş olan bir yönetimden artık “beterin beteri”, “skandalın da skandalı” işler de beklenebilir.
Hele de hükümetin korkusu “twitter yasağı”na kadar gelmişse, artık hükümetin de bu “bomba” tape ve görüntülerden haberdar olduğu anlaşılmaktadır.
İnternet sansürü yasası, yargının hükümete bağlanması yasası (HSYK Yasası),...yolsuzluk ve rüşvet skandalı etrafında ortaya çıkan “tapeler”in büyük ölçüde etkilediği ve son günlerde twitter yasağı ve ona karşı mücadelenin alanı olan seçim çalışmalarının bir kampanya olarak sürdüğü son bir buçuk ayda ortaya çıkan kamplaşmayı şöyle ifade edebiliriz:
1- “Oyunu bana ver gerisine karışma, biz sizi ihya edeceğiz!” diyen 70 yıldır (Çok partili siyasi sisteme geçilmesinden beri) ülke yerel yönetimlerini yerel sermaye güçleri arasında bir rant bölüşümü mekanizmasına dönüştüren sermaye partilerinin gürültülü kavgası bu seçimde de elbette merkezi önemdeydi. Yolsuzluk, rüşvet, özgürlük düşmanlığı aslında bu rant bölüşümünün ne kadar ileri gittiğini gösteren rezillikler olarak tüm meydanlarda ortaya döküldü. Sermaye siyasetinin lağımlarının üstü açıldı. Ancak AKP Hükümeti etrafında oluşan rezillikler ve özgürlük düşmanlığı, sermaye partileri tarafından bir laf yarışı, bir retorik sorununa indirgenerek yolsuzluk ve rüşvetçilerin nispeten az yara aldığı bir sürece dönüştürüldü.
2- Bütün sermaye partilerden farklı olarak HDP, onun sözcüleri, “Sehir Senin!” diyerek elbette seçmenlere “Oyunuzu HDP’ye verin” de dedi. Ama onları mahallelerden, ilçelerden başlayarak meclisler olarak örgütlenmeye, kendi talepleri için mücadele etmeye, yerel yönetimlerdeki mevzileri de bu mücadelenin, giderek de Türkiye’nin demokratikleşmesinin bir dayanağına dönüştürmesi için çağrılar yaptı. Seçimin yarattığı duyarlılıkla da birleşen toplantıları, mitingleri, etkinlikleri bu çağrının semtlere, mahallelere, sokaklara, emekçi evlerine kadar yayılması için kullanmaya çalıştı. Yanı sıra HDP, AKP Hükümetinin antidemokratik girişimlerini, AKP, CHP ve MHP’nin rantçı, belediyecilik anlayışını teşhir etti.
Farkında olalım olmayalım, seçimde olduğu gibi seçimden sonra da asıl mücadele iki farklı blok arasındaki bir mücadele olarak sürecek.
Evet seçime altı gün kaldı. Altı tane 24 saat yani. Bu da az zaman değil. Hele de bu bir hafta, haftalardır, hatta yıllardır süren ilişkilerin az çok bir örgütlenmeye dönüştürülmesi, çeşitli etkinliklerde dile getirilen fikirlerin akılda kalacak biçimde formüle edilmesi olunca bu son altı gün, herhangi bir altı güne göre çok daha önem kazanmaktadır.
Ve bu hafta tabii ülke çapında on binlerce, hatta yüz binlerce emekçinin oylarına, sandıklara sahip çıkmak için görev alması haftasıdır. Bunu da oylara sahip çıkmakla da sınırlamayıp seçimde de taraf olarak bir sınıf tutumuyla harekete geçmenin, bu amaçla görev almanın bir fırsatı olarak görülmesi de, son altı 24 saatin acil görevi olarak ortaya çıkmaktadır.
|