Lafa da bakıyoruz icraata da. Lafın da icraatların da sahibi aynı adam. ‘Adam’ lafın gelişi, ağız alışkanlığı. Sözünü ettiğimiz ölüme de ölüye de, çocukları öldürülmüş annelere, babalara da saygısı, sevgisi olmayan, vicdanını yitirmiş bir muktedir; bir diktatör.
Lafa bakıyoruz, “biz sizi seviyoruz yaratandan dolayı” diyor sonra hem lafa hem icraata bakıyoruz meydanlara topladığı sessiz yığınlara hakaret ettiği acılı insanları yuhalatıyor.
Rakiplerine “senin çocuğun yok anlamazsın” diyor, kendi çocukları var da ne oluyor? Çocuklarına hırsızlık yaptırıp halkın çocuklarını da öldürtüyor.
14’ünde bir fidandı Berkin Elvan. Saflığın, masumiyetin, umudun, direncin simgesiydi. Acılı hikâyesini biliyorsunuz. Devlet teröründe insan öldürmekten sabıkalı polis ordusunun sıktığı gaz bombasının fişeğiyle vuruldu.
269 gün ölüme direndi Berkin. Acılı ailesi gibi, onlarla birlikte vicdanı olan, insan seven herkes uyanmasını, hayata dönmesini bekledi haftalarca.
Berkin’in ölümü umudun, direncin değil ama devlet tarafından masumiyetin öldürülmesiydi. Yüz binlerce insan Berkin’e, masumiyete sahip çıkarak İstanbul sokaklarında, birçok kentin sokaklarında umudu çoğalttı. Görülmemiş bir insan seli devlet terörüne karşı yürüdü. Hrant’ın da, Berkin’in de cenaze törenine katılanlar bu halkın çocuklarının, güzel insanlarının sahipsiz olmadığını gösterdi devlete ve onun karanlık güçlerine. Ses ortaktı: “Katil var, hırsız var!” “Hükümet İstifa, Katil Erdoğan”
Berkin de gezi isyanında devlet terörüyle öldürülen ağabeyleri gibi devlet dersinde öldürülmüştür. Şairin dediği gibi:
“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.”
“Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu” nedeniyle on yıllardır genç fidanlar öldürülür bu topraklarda, anneler babalar gözü yaşlı bırakılır. Çünkü “- Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine! dir.” o genç fidanların yolculuğu.
On yıllardır analar ağıt yakar bu topraklarda çocuklarının ardından, babalar metanetli görünmeye çalışırken. Cumartesi annelerini düşünün, 30-40 yıllık yok edişlerin ağıtını yakıyorlar 469 haftadır Galatasaray Lisesi’nin önünde.
580 KEZ GELECEĞİMİZİ KARARTTILAR
İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının her hafta düzenlediği oturma eyleminde de İstanbul’da öldürülen Berkin Elvan şahsında katledilen çocuklar ve 1995 yılında gerçekleşen Gazi katliamında yaşamını yitirenler anıldı.
Oturma eyleminde konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, yaşanan çatışmalı süreçte 1988 yılından bu yana 580 çocuğun katledildiğini hatırlatarak, “Berkin Elvan 580’inci çocuktu. 580 kez geleceğimizi kararttılar. Ve öldürülen bu 580 çocuğun 197’si AKP iktidarı döneminde katledildi. Bu savaş öyle kirli bir savaş ki, zihinleri de kirletti, insanların bakış açılarını da kirletti. Çocuklara bakarken kirlice baktılar, söylemleri ayırımcılıkla dolu. Siyasal iktidarın emriyle bu katliamlar gerçekleşti” dedi.
İbrahim Kaypakkaya’nın annesinin ağıtı, feryadı silinmedi kulaklardan hiç. Ya Metin Göktepe’nin annesi Fadime Ana’nın haykırışı… Darağacında ölümsüzleşen üç fidan’ın, onların idamını önleyebilmek için yola çıkıp Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan ve arkadaşlarının, (Önümüzdeki hafta Kızıldere’nin yıldönümü) Nurhaklarda yitirdiklerimizin, Erdal Eren’in. Onlarca yıldır anaların gözyaşları, ağıtları dinmedi bu topraklarda.
Bu satırları yazdığım sırada Ali İsmail Korkmaz’ın doğum günü mesajları paylaşılıyordu sosyal paylaşım ağlarında. Ali İsmail artık hep 19 yaşında. Tıpkı Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Berkin Elvan gibi hep çocuk, hep genç kalacak. Ama onlar da öncekiler gibi isyanı, direnişi hep büyütecek, çoğaltacaklar. Onlar direnişlerde büyüdükçe katil devlet ve tüm tetikçileri küçülecek.
Mustafa Yalçıner ağabey geçtiğim günlerde Evrensel’deki Neredeyiz, nereye gidiyoruz? başlıklı yazısının bir yerinde “Ey vicdan... Hey insanlık... İnsan müsveddeliği noktasındayız!” diyordu. İnsan müsveddeliği noktasında Berkin’i öldüren iktidar/devlet, onun ‘muktedir şahsiyeti’ vicdanını yitirmeyen insanların ve anaların öfkesinde boğulacaktır.
Bizim ‘sınıfın’ bütün çocukları “devlet dersinde öldürülmüştür.”
Ece Ayhan yukarıda da alıntıladığım (başlıkta da kullandığım) Meçhul Öğrenci Anıtı şiirinde “Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek” der. Bizim sınıfın bütün direnişçileri dünden bugüne devlet dersinde öldürülen bütün çocuklarına çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar, gönderecek, onları hiç unutmayacaktır.
CANIM KARDEŞİM
Ölümü ilk tanıdığımda ilkokuldaydım. “Kardeşim Benim” duyarlılığında sinemalara doluşup Yeşilçam filmleri izlenen, İstanbul’un her yanının bostan, ağaçlı yeşil alan, her sahilinin plaj olduğu yıllardı. O yıllarda çocuklar ya üstü kapatılmamış bostan kuyularına düşüp ölüyorlardı ya sel sularına kapılıp. Bir de olur olmaz yerlerde, inşaat bahçelerinde kireç kuyuları olurdu. Siz hiç bostan kuyusuna düşüp ölen, sel suyuna kapılan varsıl çocuğu duydunuz mu ya da kireç kuyusuna düşen? Kardeşim saydığım komşu çocuğu Muzaffer kireç kuyusuna düşmüştü. Onun öldüğünü değil de melek olup gökyüzüne uçtuğunu düşünmüştük.
Berkin için cenazesinde sokağa çıkan, okulunda boykot yapan öğrenciler de Berkin’in öldüğünü değil göğe uçtuğunu düşündüler belki de.
Çocuk (Berkin) masumiyetin, saflığın, temizliğin, güzelliğin simgesiydi. Bütün ülkenin sokağa dökülüp Berkin çocuğa sahip çıkması bundandı. Çocukların eline diken batsa annelerin kalbi kanar. Ne zaman bir çocuk hastalansa, acı çekse Canım Kardeşim filmini anımsarım, içim burkulur.
Ertem Eğilmez’in unutulmaz filmini izlemeyen, anımsamayan var mıdır? İzlerken canı yanmayan? Peki, öyleyse ‘film icabı’ hastalanan bir çocuk bile kalpleri böylesine dağlarken bu ülkede çocuklar neden öldürülür?
Son 26 yılda 580 çocuk devlet dersinde öldürülmüştür.
Bütün sınıf çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecektir onlara…
|