BAŞBAKAN Çanakkale’den sonra önceki gün ilk olarak Edirne ve Tekirdağ’da daha sonra da beklenmedik şekilde Silivri’de konuştu; akşam da TRT1’de gazetelerle bir araya geldi.
Silivri’de tam bir terör yaşandı yani... İnsanlar korktular ve evlerinden çıkamadılar.
AKP’nin müthiş bir ‘taşıma ekibi’ var, binlecre kişiyi bir yerden bir yere taşıyor; tam bir filo...
Gerektiğinde bu filo 100 otobüse ulaşabiliyor.
Önceki gün AKP’nin güçlü oylarının bulunduğu Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa, Bağcılar, Esenyurt ve Çatalca’dan getirilenler, önce Tekirdağ’a indirildi; ekip buradan Silivri’ye götürüldü.
Bir gazeteci bize “E5 üzerine bırakılan gruplardan çoğu Silivri’yi hiç görmemişlerdi. Mitingin yapıldığı Sahil’i sık sık esnafa sormak zorunda kaldılar. Çünkü hepsi Silivri otobüs terminaline bırakılmıştı. Çoğu nereden geldiğini söylemek istemiyordu. Nitekim Erdoğan’ın konuşmasında, “Hoş geldiniz Çatalcalılar, size de geleceğim” demesi dikkat çekti. Yani, Erdoğan Çatalca’dan taşıma yapıldığını biliyordu.
AKP’nin Silivri mitinginde tam bir terör estirildi denilebilir. Bunu hem gazeteciler hem de yerli halk söyledi. Görgü tanıklarının ifadelerine göre Erdoğan’ın otobüsü ilçe sahilinden geçtiği sırada bir dershanede matematik öğretmenliği yapan Caner Oruç elini havaya doğru kaldırarak sadece yakın çevresinin duyacağı şekilde, “Bu ülkeye yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz” dediği belirtildi. Elini havaya kaldırması üzerine Erdoğan, otobüsün üzerinden, korumalarına Caner Oruç’u işaret etti. Erdoğan’ın bu hareketinden sonra 7 kişiden oluşan koruma ordusu da Oruç’u alarak bölgedeki bir apartmanın içine yaka paça götürdü. İçeri sokulduğunda apartman sakinlerinin bu esnada içeriye alınmadığı, kapının önünde bekletildiği belirtildi. Ardından başı siyah bir örtüyle kapatılan öğretmenin, buradan yerel polislere teslim edildiği, onların da öğretmeni karakola götürdükleri anlaşıldı. Ancak durumu ağır olduğu için ifadesi alınamayınca devlet hastanesine kaldırıldı.
Bu arada Oruç’tan başka üç kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.
Öğretmeni döven ekibin başında Erdoğan’ın öz yeğeninin (polis değil) olduğu da iddia edildi.
Burnunda kırık olduğu tespit edilen Oruç beyin tomografisi çekildikten sonra hastanede müşahede altına alındı. Oruç’u Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar hastanede ziyaret ederek ‘Geçmiş olsun’ dedi. Işıklar, “Bu faşist anlayışa 30 Mart’ta son vereceğiz” dedi.
Mitinge Silivrililerin ilgi göstermediği, kalabalıkların ‘taşıma’ olduğu belirtilirken, ismini vermek istemeyen bir Silivrili vatandaş, ”Biz dışarı çıkmaya korktuk. Çünkü gelenlerden hiç kimseyi tanımıyorduk” diye konuştu.
Ormanın sesi, suyun rengi değişti
ORMAN ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘Milli Parklar Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ (19.3.2014) Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Milli parkların kaderi değişti. Geleceği tehlikeye girdi.
21 Mart Dünya Ormancılık Günü, ormanların sesi değişti. 22 Mart Dünya Su Günü, suyun rengi değişti. Ormanlarımız daraldı. Suyumuz kirlendi. Suyumuz azaldı.
Bununla ilgili birçok kutlama yapılacak ve mesaj yayınlanacak. Sayısı her geçen gün azalan orman ve sulak alanlar için kutlama olur mu? Kaybedilen doğal varlığın kutlaması nasıl yapılır, anlamak mümkün değil.
Bugüne kadar, seçilerek toplum adına sorumluluk üstlenenlere sesleniyorum.
Yerel yönetimler için aday olanların ortak sloganı, “Daha iyi yaşanabilir bir şehir”.
Daha yaşanabilir şehir doğal varlıkların varlığı ve korunmasıyla olur. Ne yazık ki, sloganla söylemle olmuyor. 50 yıldır olmamış. Yine olmaz. Daha yaşanabilir bir şehir için, bilim ve hukuka uygun, projelerin hayata geçirilmesiyle olacaktır. (Sadece Kırklareli il sınırlarında 78 taşocağı ruhsatı vermek ihanettir.)
Göksal ÇİDEM-Doğal Yaşamı Koruma Vakfı/KIRKLARELİ
CHP, YSK’yı takipte
CHP Genel Başkan Yardımcısı Emrehan Halıcı, partisinin ‘Bilgi ve İletişim Teknolojileri’nin sorumlusu olarak, seçimlerin takibi konusunda şu açıklamayı yaptı:
“30 Mart 2014 tarihinde yapılacak yerel seçim sonuçlarının kontrolü CHP BİTEM ekibi tarafından geliştirilen, web ve mobil ortamlarda kullanılabilecek ‘CHP Seçim Sonuçları Takip Sistemi’ (secimtakibi.chp.org.tr) ile gerçekleştirilecektir. Ülke çapında her sandığın sonucu CHP görevlileri tarafından sisteme girilecek ve YSK tarafından ilan edilen sonuçlarla karşılaştırılacaktır. Olası hatalara yasal süre içinde itirazların yapılması ve takip edilmesi sağlanacaktır.
Ayrıca, 30 Mart 2014 tarihinde tüm yurttaşlarımızın da aktif olarak sandık sonuçlarını denetlemeleri ve belirledikleri hataları iletmelerini sağlamak üzere CHP Sandık Takip Sistemi (sts.chp.org.tr) geliştirilmiştir. Hangi siyasi görüşe yakın olursa olsun, doğru ve güvenilir bir seçim isteyen tüm yurttaşlarımız bu sistemi kullanabilirler. 30 Mart 2014 akşamı yurttaşlarımız oy kullandıkları sandığın ilan edilen (ilgili yere asılan) sonuçlarını bir kâğıda not edebilirler ya da olanakları varsa fotoğrafını çekebilirler. Gece boyunca ve takip eden 48 saat içinde sts.chp.org.tr adresine girerek YSK tarafından açıklanan sonuçlarla karşılaştırabilirler. Belirledikleri hataları diledikleri parti ve kuruma iletebilirler. CHP Sandık Takip Sistemi, 18 Mart 2014 Salı gününden itibaren test çalışması için kullanıma açılmıştır. Test aşamasında rasgele değerlerin yer aldığı sisteme çeşitli kereler girmenizi ve hata varmış gibi çeşitli itiraz denemeleri yapmanızı rica ederiz. Test çalışması sırasında karşılaşabileceğiniz sorun ve önerileriniz için uygulamadestek@chp.org.tr adresine e-posta gönderebilirsiniz.”
Bu kitap, “o’ kitap
DEMOKRASİYE giden yolda akıl tutulmasına son veren bir başvuru rehberi:
“Diktatörlüğün Psikolojisi” (3P Yayıncılık)
İranlı Prof. Fathali M. Moghaddam, bu kitapta diktatörlüğün psikolojik analizini yaparken; halkların diktatörlükten nasıl korunabileceklerine ve nasıl kurtulabileceklerine dair paha biçilmez öneriler sunuyor.
İtaat, suskunluk, saldırganlık, korku, boyun eğme ve alışkanlıklarla sürdürülen diktatörlüğün psikolojisi…
Bu kitapta diktatörlüğün psikolojik analizini yaparken; halkların diktatörlükten nasıl korunabileceklerine ve nasıl kurtulabileceklerine dair paha biçilmez öneriler sunuyor.
“Diktatörlüğün Psikolojisi” küresel değişimlerin yaşandığı, demokrasi adına kaygı duyulan bu dönemde, merak edilen soruların cevabını ve dünyadaki farklı diktatörlük örneklerini bulabileceğiniz; psikolojik yaklaşımlarla sebep sonuç ilişkisine dayanan oluşumlara yer veren rehber niteliğinde bir kitap. Gölgede kalan pek çok soruya ışık tutan, her sonucun sebebini psikolojik açıdan da değerlendiren, tarih ve siyaset bilimini irdeleyerek geçmiş örneklerle sunan ve oturttuğu mantık çerçevesinde çıkış yolları sunan bir başucu rehberi.
İranlı Profesör Fathali M. Moghaddam, bu kitapta diktatörlüğün psikolojik analizini yaparken; halkların diktatörlükten nasıl korunabileceklerine ve nasıl kurtulabileceklerine dair paha biçilmez öneriler sunuyor.
Georgetown Üniversitesi Profesörü Fathali M. Moghaddam tarafından kaleme alınan ve 2013 Mayıs’ında Emine Erdoğan’ın ABD ziyaretinde kendisine yazar tarafından hediye edilen kitap, o dönem çok merak edilmiş ve bu manidar hediyenin ne anlama geldiği sorgulanmıştı.
Taksim dayanışması yargılanamaz!
HİÇBİR dava, Haziran direnişinin meşruiyetini gölgeleyemez
AKP iktidarını geri dönülmezcesine sarsan Haziran Direnişi ve sonrasında iktidarın başvurduğu baskı ve zulüm çeşitli biçimlerde sürüyor. Ülkemizin dört bir köşesinde her gün yeni davalar açılıyor, kitle gösterilerine, siyasi partiler ve kitle örgütlerinin mekânlarına saldırılar düzenleniyor. Yerleşik hukuk normlarını altüst eden iktidar, hukuk garabeti davalarla toplumsal muhalefeti sindirmeye çalışıyor. Ancak ok yaydan çıkmıştır ve Haziran halk hareketi birçok biçim altında sürmektedir.
Bilindiği üzere iktidarın Taksim’de yapmak istediği düzenleme Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası’nın açtığı dava üzerine mahkeme kararıyla durdurulmuş, içinde Odalarımızın da yer aldığı Taksim Dayanışması’nın toplumsal direnişinin meşruiyeti yargı kararıyla da teyit edilmişti. 8 Temmuz 2013 tarihinde İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü ve Belediye Başkanı tarafından açılan Gezi Parkına giderek ilgili mahkeme kararını açıklamak isteyen Taksim Dayanışması bileşenleri engellenmiş, polis yine halka saldırmış ve Dayanışma’yı oluşturan emek, meslek, kitle örgütleri, siyasi parti temsilci ve yöneticilerinden çok sayıda kişi gözaltına alınmıştı. Şimdi bu olaydan hareketle üçüncü kez iddianame düzenlenmiştir. İki kez mahkemeden dönüp bu defa kabul edilen iddianame uyarınca, Taksim Dayanışması temsilcilerinin de içinde bulunduğu 26 dostumuz “toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet”, “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere katılmak, dağılmamak”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “halkı kışkırtma” vb. iddialarla yargılanacaklar. AKP İstanbul İl Başkanlığının bu başköşesinde ve “müşteki” sıfatıyla yer aldığı dava, üçüncü iddianamenin siyasi arka planını yeterince aydınlatmaktadır. Odamızın İstanbul Şube Başkanvekili ve TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Süleyman Solmaz, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Çevre Etki Değerlendirme Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı ve Şube Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sabri Orcan, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Beyza Metin ve İstanbul Tabip Odası Sekreteri Ali Çerkezoğlu’nun da bulunduğu 26 kişi, söz konusu davada Türkiye’nin aydınlık yüzünü temsil edecekler.
Kentine, ülkesine, demokrasiye, halkına karşı sorumluluk duyanlar, bugün yargılanacak olsa da tarih nezdinde doğruyu temsil etmektedir. Ülkemiz emek ve demokrasi mücadeleleri tarihi kanıtlayacaktır ki, nihai yargılama, halkın alınteri ile yaratılan kamusal değerlerin korunması mücadelesini verenler yani bizzat halk tarafından yapılacaktır. Baskı, terör ve hukuksuz yargılamalar AKP iktidarının sonunu engelleyemeyecek, hiçbir güç TMMOB’yi oluşturan bizlerin ve halkın mücadelesi önünde set oluşturamayacaktır. Kazanan halk olacaktır.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası olarak, “hepimiz Taksim Dayanışması’yız, hepimiz örgütüz, örgütlüyüz, örgüt aramayın, örgüt biziz” diyor ve yargılanacak olan yöneticilerimiz ve dostlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu kamuoyuna duyuruyoruz.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu
TİYATRO sanatçıları isyanlarda… “TÜSAK” adlı yasa tasarısı taslağı Türkiye’nin hayat damarlarını koparmaktadır!
SİYASİ iktidar halkın üzerindeki denetimi arttırmak ve iktidarını sürdürebilmek için her yola başvuruyor. Anti demokratik yasalarla her şey zapturapt altına alınmaya çalışılıyor. Hukuk alanı gibi sanat alanı da siyasete bağımlı hale getirilmek isteniyor.
Ülkemiz aynı zamanda her şeyin ticarileştirildiği ve paraya endekslendiği bir süreçten geçiyor. Siyasi iktidar hayatın tüm alanlarını bu endekse göre yeniden düzenliyor. Sanat alanlarına kar –zarar penceresinden bakmayı da siyasi çıkarı için uygun görüyor. Oysa anayasamıza göre; çağdaş sanat üretimini ödenekli sanat kurumları vasıtasıyla geniş halk kitleleriyle buluşturmak ve herkese ulaşmasını sağlamak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin asal görevleri arasında yer almaktadır.
Devletin kar-zarar gözetmeden sanatı ve sanatçıyı desteklemesi tüm gelişmiş ülkelerin anayasalarında da vardır.
Biz sanatçılar Tobav, Tomeb, Kültür-Sanat Sendikası, Özerk Sanat Konseyi, Sanatçılar Girişimi gibi sanat meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak sanatın ve yaratıcıların özgürlüğünü, sanat kurumlarının özerkliğini yıllardır savunduk, savunuyoruz.
Bu kurumların sanat yönetimlerinin demokratikleştirilmesi gerektiğini, sanat yönetmeninin sanat kurumu sanatçılarınca belirli süreler için seçimle göreve gelmesini yıllardır dile getirdik.
Devlet-Sanat ilişkisinde temel kural: destekle ama karışma şeklinde olmalıdır dedik.
Sanatın, siyasetin gölgesinden ve etkisinden mutlaka kurtulması gerektiğini bunun için de özerk Türkiye Sanat Kurumunun kurulmasını ve yönetiminde sanat alanlarının belirlediği kişilerin dışında siyasetin vesayetinin olmaması gerektiğini yıllardır haykırdık.
Bugün geldiğimiz noktada ise 2014 yılında mevcut siyasi iktidarın kurumlarımızı ortadan kaldırmayı öngören , sanatı ve yaratıcılarını tutsaklaştırmaya yönelik kısa adı “ TÜSAK” olan bir ucube yasa taslağı dayatmasıyla karşı karşıyayız.
Peki biz bu taslak karşısında ne yapacağız?
İktidarın dayatması karşısında korkup, sinip ne yapalım kadermiş deyip razı mı olacağız? Yoksa bu karabasandan uyanıp ayağa mı kalkacağız?
Tabii ki ayağa kalkacağız.
Biz sanat yaratıcıları olarak diyoruz ki: Eyyy AKP iktidarı bu yaptığın ne çağdaşlığa, ne demokrasiye, ne hukuka, ne de anayasaya uymamaktadır!
Eyy hükümet, “TÜSAK” adlı bu yasa tasarısı taslağını derhal çöpe atmalısın. Çünkü bu taslak ile ülkemizdeki sanat ışığı sönecek, sanat insanları açısından karanlık bir süreç başlayacaktır. Bizler böyle bir sürece asla seyirci kalmayacağız.
Türkiye Cumhuriyetini kuranlar halkın gelişmesini ve aydınlanmasını sanat aracılığıyla sağlamak istediklerinden Devlet Operası, Devlet Balesi,Devlet Tiyatroları,Devlet Senfoni Orkestraları, Devlet Halk ve Türk Müziği Koroları, Devlet Halk Dansları vb. kurumları kurdular.
AKP iktidarının dayatması olarak hazırlanan TÜSAK adlı yasa taslağı cumhuriyetin hayat damarlarını koparmakta, halkın aydınlanma okulları sayılan kamu sanat kurumlarımızı ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
TÜSAK adlı bu tasarı bize göre cumhuriyet aydınlanmasını söndürmek isteyen bir darbe girişimidir ve vatan hainliğiyle eşdeğerdir.
TÜSAK adlı ucube tasarısı sanatın yaratma özgürlüğünü ortadan kaldıran ve sanatçıyı tutsak almak isteyen talihsiz bir önermedir.
TÜSAK, Türkiye’yi kültürsüzleştirme projesinin bir parçasıdır. Reddediyoruz!
TÜSAK, sanatçıyı iktidara biat ölçüsüne göre değerlendirip, köleleştirmektedir.
İstanbul Atatürk Kültür Merkezi operasyonuyla yapmak istediklerini yapamayanlar TÜSAK adlı yasa tasarısıyla sahnelerimizi sanat kurumlarının elinden alıp ticarileştirmek istiyorlar.
Sanat kurumlarının idam fermanı niteliğindeki TÜSAK adlı yasa taslağı ayrıca anayasamızın 5,26,27,64. maddelerine ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine de aykırılık teşkil etmektedir.
Ülkemizde sanata ve sanatçıya destek, anayasamızda devletin asal görevleri arasında yer almaktadır. Devlet kamusal bu görevini sanat kurumları aracılığı ile yerine getirmektedir.
Devletin asal görevlerinden sayılan sanatın ve sanatçının desteklenmesi ,TÜSAK ile ortadan kaldırılmaktadır. Bu nedenle hukuka ve anayasaya aykırıdır.
İki yönlü özgürlük olarak kabul edilen “Destekle ama Karışma” ilkesi Aavrupa anayasalarında yer almaktadır. Bu ilkenin ve anlayışın ülkemizde de kabul görmesi için mücadelemiz sürecektir.
TÜSAK sanatçılar için yok hükmündedir.
Sanat özgürdür, sanat kurumları özerktir.
TİYATRO OYUNCULARI MESLEK BİRLİĞİ- İSTANBUL TEMSİLCİLİĞİ
Sabah ve akşam 1 bardak su için
22 Mart Dünya Su Günü... Ankara’dan Uz. Dr. Serpil Kılınç, “Az su içmek hastalıklara davetiye çıkarıyor” başlıklı yazısında bakın ne diyor:
“Su tüketimini artırmak için: Her sabah kalktığınızda 1 bardak su için... Masanızın üzerinde her zaman temiz ve tercihen cam bir şişede su bulundurun... Gün içinde su içmeniz gerektiğini hatırlatan minik kâğıtlar evde, okulda ve işyerinde size yardımcı olacaktır. Her gece yatmadan önce mutlaka bir bardak su içmeye özen gösterin. Çantanızda minik bir şişe su bulunması, acil bir durumda oldukça faydalı olacaktır.”
|