Muhabir fotoğrafları tabedip çocuklara verdi mi, yoksa sefaletin diğer karelerini yakalamak üzere hızla uzaklaştı mı oradan? Anlarını makinesiyle zaptederken, çocukların da çıplak gözleriyle onu hafızalarına kaydettiğini düşünmemiştir herhalde.
Bir kanalın çamurlu sularında serinlemeye çalışan Afgan çocuklar. Yüzlerindeki ifadeye bakılırsa mutlular. Reuters muhabirine poz vermek, belli ki hayatın sıradanlığını kıran güzel bir tesadüf olmuş. Muhabir kimbilir ne söyledi çocuklara? “Gülümseyin bütün dünya sizi tanıyacak” dedi mi acaba? Dediyse hangi dili kullandı? Peştuca, Darice, İngilizce, Fransızca? Bir şekilde anlaşmış olmalılar.
Muhabir fotoğrafları tabedip çocuklara verdi mi, yoksa sefaletin diğer karelerini yakalamak üzere hızla uzaklaştı mı oradan? Anlarını makinesiyle zaptederken, çocukların da çıplak gözleriyle onu hafızalarına kaydettiğini düşünmemiştir herhalde. O, dört çocuğu bir karede ölümsüzleştirdi. Çocuklarsa bir anda, dört ayrı fotoğrafını çektiler onun. Ancak hangisinde nasıl göründüğünü asla bilemeyecek o adam.
SIRTIMIZDAKİ YÜK
Filipinli işçi, yükünün ağırlığından ezilmiş görünüyor. Çuvallarda pirinç olduğunu söylüyor haber. Öyleyse sırtında sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, fosfor, E, B1 ve B2 vitaminlerini de taşıyor demektir. Ayrıca pirinç henüz tarladayken boğumlu saplarından çıkan ince uzun ve yassı yapraklarla, salkımların bitimindeki çiçek topluluklarının, boy verdiği suların, tepesinden ona gülümseyen güneşin, tenini okşayan rüzgarla alnından öpen yağmurun anısı da vardır o çuvallarda.
Hamalın belini büken sadece bunlar da olamaz. Ben bu fotoğrafa baktığımda mesela o pirinçlere üretimleri, toplanmaları, paketlenmeleri ve transferleri sırasında emek veren tüm insanların alın terlerini bile görüyorum. Hatta pirincin hafızasına etrafında yapılan konuşmalar dahi kaydedilmiştir gibime geliyor. Söylenilen şarkılar, anlatılan rüyalar, edilen kavgalar kadar, açık bir tv’den yansıyan haberler, bir köpeğin havlaması, bir kedinin miyavlaması ve daha neler neler... Kısacası, bir pirinç tanesi dünyayı kapsıyor olabilir.
İyi de bu kapsayıcı bakışın zavallı hamala ne faydası var diyeceksiniz. Emeğinin karşılığını alabiliyor mu asıl onu sormamız lazımdı değil mi? Ben de diyorum ki, bir şeyde herşeyi görebilenler çoğalırsa, bu adamın hakkı da ödenebilir. Yanılıyor muyum acaba?
MICHELANGELO’NUN MUSASI
Bugünlerde Romalılar 450’nci ölüm yıldönümü vesilesiyle Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni’yi anıyor. Rönesans idealinin zaferini temsil eden sanatçının resim, heykel, şiir ve mimari tasarımlarını topluca görebilmek için Roma’ya gidebilseydim, Musa heykelinin karşısında epey zaman harcardım herhalde. Yüzyıllardır yorumlana yorumlana bitirilemeyen esere kafayı takanlardan biri de Freud’du. Psikiyatrinin babası, Sanat ve Sanatçılar Üzerine adlı kitabında Musa’nın kendisini neden büyülediğini anlamaya çalışmıştı.
Tanrıyla randevusundan on emir levhalarıyla dönen Musa’nın, altın buzağıya tapan halkına yönelttiği kızgın bakışları hakikaten dehşet vericidir. Freud, bir eliyle sakalını kavrayan, sol ayağını yerden kaldırmış sanki fırlayıp gazaba gelecek ve bu arada levhaları yere düşürecekmiş gibi görünen Musa’da zamanüstü bir karakter bulmuştu. Ona göre bu heykelin yansıttığı Musa gazabını yenmiş biriydi.
Eserler her türlü yoruma açıktır, sanatçısının gerçek fikri ise meçhul. Acaba Michelangelo Kur’an’ın ilgili kıssalarını okusaydı yonttuğu heykel nasıl olurdu diye düşünüyor insan. Hz. Musa’nın Tuva vadisinden inip de halkını altın buzağıya taparken gördüğündeki hayal kırıklığını mı yoksa dağda O’nunla konuşurken yüzünün büründüğü ifadeleri mi yansıtırdı? Belki de Hızır’la gizemli yolculuğunu canlandırırdı. İki denizin birleştiği yerde ölü balığın dirilişini mesela. Michelangelo gibi bir dehanın tevhidle aydınlanmış bir çehreyi nasıl hayal ettiğini doğrusu merak ederim.
Yine de bu olağanüstü güçlü esere bakıp, kas, kemik ve damarların sahiciliği, sakalların muhteşem kıvrımlarıyla mimiklerin inanılmaz detaylarından etkilenmemek mümkün değil. Kafasındaki çift boynuz bize göre miraca çıkış ve sonra dünyaya dönüş kavislerini yansıtır. Sanatçı sanki, dehasını kıskanan çocukluk arkadaşının yamultuğu burnunu, çarpık bacaklarını, fırça gibi kaşlarını, kepçe kulaklarını, çelimsiz gövdesine göre koca kafasını, asla yıkanmayan dağınık kıvırcık saçlarını eserlerinde temize çekmiş, hoşa gitmeyen fiziğiyle sert mizacını yüceltmiştir. Bu heykeller, aynı zamanda ressam ile badanacı, heykelci ile taşçı arasında fark gözetmeyen babası ile amcalarından vaktiyle yediği dayakların yüce intikamı da olabilir.
|