“Memlekette neler oluyor?”u Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’ndan dinlemeye devam ediyoruz.
Bugün gündemimizde müstakbel MİT yasası, Adli Tıp ve TÜBİTAK var...
MİT yasası bizi nasıl etkileyecek?
-Ertelediler ama geçireceklerdir. MİT yasasıyla, bütün kurumların bilgisayar sistemlerinden veri çekilebilmesi isteniyor. Buna bankalar, sendikalar, dernekler, aklınıza gelen bütün kurumlar dahil...
Niye?
-Hepimiz aynı şeyi soruyoruz! MİT, uluslararası tehditlere karşı yapılanmış bir istihbarat teşkilatıyken, vatandaşı takip eden bir iç istihbarat teşkilatına dönüşüyor. Bu ne demek? Albdülhamid’in hafiye teşkilatı demek! MİT Başkanı da doğrudan Başbakan’a bağlı. Başbakan izin vermediğinde ne yargılanabiliyor ne de sorgulanabiliyor. Yani fiilen dokunulmaz. MİT, yurttaş hakkında istihbarat toplayan ve Başbakan’a sunan bir hafiye teşkilatına dönüşüyor. Akıllara ziyan bir durum!
Spor kulüplerini de
ele geçirmek istiyor
Başbakan’ın Fenerbahçe’ye bile karışması nasıl bir şey?
-Ses kasetleri üzerinden yorum yapmayacağım. Ancak yıllardır siyasi iktidara dair söylediğimiz şuydu: Totaliterleşen bir iktidar var. Her derneği, sendikayı, sivil toplum örgütünü, hatta spor kulüplerini dahi etkisi altına almaya çalışıyor. Bu topluma nefes alacak hiçbir alan bırakmıyor. Sadece özel hayatımıza, yatak odalarımıza karışmakla kalmıyor, sivil toplum örgütlerini ve spor kulüplerini de de ele geçirmek istiyor. Ses kayıtları olmadan da ben aynı noktadaydım yani...
Yok böyle bir saflık!
Başbakan Cemaat’le ilgili olarak, “Safmışız!” dedi...
-Cemaat, eğer Başbakan’ın dediği gibi yargı ve emniyete sızmışsa, oralarda yapılanmalarda bulunduysa, bu Başbakan’ın ve hükümetin bilgisi haricinde değil, bilgisi dahilinde olmuştur. Orada bir saflıktan söz ediliyorsa, o saflık, “Bir gün, bu gücü bize karşı kullanacaklarını düşünmedik!” saflığıdır. Yoksa “Hukuk devletinde olmayacak sızmalar içine girdiklerini biz nereden bilebilirdik!” saflığından söz etmiyor. “Bize de zarar vereceklerini düşünemedik!” saflığı bu...
YENİ BİR HUKUK ANLAYIŞI
Ben Türkiye’nin değerler üzerinden yeni bir hukuk, dolayısıyla siyaset anlayışı yaratması gerektiği düşüncesindeyim. Geçici ve demokrasiye zarar verici ittifaklar üzerinden değil, değerler üzerinden yürütülecek söylemler
ve projeler bugün ihtiyacımız olan şey...
ADLİ TIP DA, TÜBİTAK DA
İKTİDARA BAĞLI
Bir hukukçu olarak soruyorum: Başbakan’ın oğluyla olan ses kayıtlarının gerçek olup olmadığını Türkiye’de ve dünyada kanıtlayacak bir merci yok mu?
-Olmaz olur mu! Var tabii. Gelin 5 yıl önceye dönelim... Ergenekon davası başlamadan önce, TÜBİTAK kanunu değiştirildi. Ve TÜBİTAK’ın özerk yapısı kaldırılarak, doğrudan doğruya hükümetin etkisine açık hale getirildi. TÜBİTAK bu tür CD’lerin, ses kayıtlarının gerçek olup olmadığını, polisten, jandarmadan bağımsız olarak en ileri teknolojiyle tespitini yapabilecek Türkiye’deki tek kurumdu. ‘Du’ diyorum. Çünkü şu an maalesef iktidara bağlı. Tıpkı Adli Tıp gibi. İşte bu yüzden topyekûn bir yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı hamlesine ihtiyacımız var...
Çünkü yargıya yardımcı olan bu kurumların bağımsız olmaları gerekiyor...
-Aynen öyle! O ses kayıtlarının yurtdışında saygın üniversite laboratuvarlarında tektik edilmesi gerekir. “Amerika’da incelettik!” demek yetmiyor. Diş macunu reklamlarındaki, “İsviçreli bilimadamlarına sorduk!” cümlesinden öteye bir anlam taşımıyor! İki taraf da, “Amerika’ya incelettik” diyor. İki tarafın da tek referansı, söz konusu bilirkişilerin Amerika’da yaşıyor olması...
Kurt Seyit ve Şura
BEN beğendim.
Ama tabii ki Nermin Bezmen okurlarını kesmeyecektir.
Çünkü kitaplar her zaman daha iyidir.
Hayal gücümüze yetişebilecek
yönetmen yoktur.
Kitapta okuduğumuz karakterleri biz kafamızda farklı canlandırırız, cast’ı beğenmeyiz, senaryoyu yüzeysel buluruz, aşkın şiddeti yeteri kadar verilememiş olur filan falan.
Beynimizin perdesinde oynayan hep daha iyidir.
Ama bence “Kurt Seyit ve Şura” olmuş.
Sıkı bir prodüksiyon olmuş.
Çekimler de güzel.
Belli ki deli bir emek verilmiş.
Ay Yapım’ı tebrik ediyorum.
Müzikler de harika.
Üsteğmen Seyit Eminof süpermiş gerçekten.
Her yaşta kadına hitap edebilecek bir
adam tipi.
Şahane bir arzu nesnesi.
Kıvanç cuk oturmuş.
Kıvanç zaten gururumuz oldu.
Müthiş oldu.
Yakışıklı erkeklerin, güzel kadınlar gibi tatsız bir kaderi var. Önlerinde bir test var. Sadece yakışıklı olmadıklarını, yeteneklerini ispat etmeleri gerekiyor.
Ama Kıvanç çoktaaan aştı oraları, ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu kanıtladı.
Şimdi de bunu her oyunuyla her defasında taçlandırıyor.
Farah da olgun bir adamın büyüsüne kapılmış genç bir kızı çok iyi canlandırıyor.
O şaşkınlığı, o heyecanı iyi veriyor.
Bakışları yeter yani.
Bence inanılmaz iyi bir seçim.
“Gerçek hayatta da bunlar sevgili olacak görün bakın!” diye tweet okudum, bir dizi bu hissi verebiliyorsa, ki vermiş, başarmışlar demektir.
Ne diyeyim?
Reytingler umurumda bile değil, favori dizilerimden biri oldu bile...
|