Kara Çarşaflı Öğretmen olur mu?
Bu soruyu geçenlerde, iletişim dersi verdiğim Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki öğrencilerime sordum. Kara çarşaflı öğretmenin fotoğrafı, o gün pek çok gazetenin birinci sayfasındaydı çünkü. Ve derste manşetleri de konuşuyorduk. Soruma bir erkek öğrenci \'Neden olmasın?\' diye, karşı soruyla yanıt verdi. Bunun üzerine konuşmaya başladık.
BEN: Din bir dogmadır değil mi?
ÖĞRENCİ: Evet.
BEN: Yani sorgulanamaz, tartışılamaz.
ÖĞRENCİ: Elbette. Ben de hayatımı buna göre yaşamaya çalışıyorum.
BEN: Herkes dilediğine inanabilir ve buna göre yaşayabilir. Ama, kara çarşaf giyecek kadar dogmayı içselleştiren bir kişi eğitim - öğretim gibi; sorgulamayı, tartışmayı gerektiren bir alanda olabilir mi? Olmalı mı?
İNANCA SAYGI MI!
Aşağı yukarı bunları konuştuk. Daha sonra, bu kez diğer öğrencilerin de üzerine kafa yorarak katılmasıyla yeniden tartışmak üzere noktaladık.
Başkasının inançlarına saygı adına - ve tabii, zamanın ruhuna da uyarak- çarşaf bile olağan hale getiriliyor.
İnanca saygı isteyenlerin Aleviler'e hala \'Cemevi ibadethane değil\' dendiğini hatırlatmaya kalkmayacağım. \'Peki, bir başka kadın öğretmen şortla gidebilir mi?\' gibi bir soru sormayacağım. Tartışmayı böyle bir polemiğe çevirmeyeceğim. Kadının örtünmesini ‘demokrasi’ diye yutturmaya kalkanların ekmeğine yağ sürmeyeceğim.
Benim sorum çok basit: Bizzat kendilerinin ifadesiyle, bir \'dogma\' olan inanç sistemi eğer bunu şart koşuyorsa… Bir kadın bu yüzden örtünüyorsa... Ve yine inancı gereği örtünmeyen kadının - en hafif tanımla- günahkar olduğunu düşünüyorsa... Böyle bir kişi ‘eğitim’ gibi bir alanda bulunabilir mi?
ANAYASA ARTIK HÜKÜMSÜZ MÜ!
Her ne kadar fiilen varlığı ortadan kaldırılmış olsa da, Türkiye ‘laik bir cumhuriyet’. Toplumsal bir sözleşme olan Anayasamız, bunu vazediyor. Ayrıca adım gibi biliyorum ki, bu toplum (her şeye rağmen) laiklik ilkesinden vazgeçmez.
O ilke de, çocukları kara çarşafın simgelediği bir inanç sistemine bırakmaz. İnanç ve onun ideolojik çerçevesini çizen dogma, kişisel olmaktan çıkartılıp kamusal görev alanına sokulamaz.
Konunun demokrasi ve hoşgörü ile ilgisi yok. Hele soruların, sorgulamanın olmadığı... Bilmenin, bilginin değil, kayıtsız koşulsuz inanmanın gerektiği bir alanda eğitim olmaz. Öyle toplumlarda da bilim, icat, kalkınma falan aranamaz.
* * *
UCUBE PAKET
Aslında, uzun uzadıysa yazacak bir şey yok. Demokratikleşme Paketi hazırlanıyor. Ama içeriğini ne TBMM'deki partiler biliyor ne de medya ve dolayısıyla vatandaş! BDP'liler Öcalan'dan, bizler de onlardan öğreniyoruz da azıcık fikrimiz oluyor!
Yani, demokrasiyle hiçbir ilgisi olmayan bir süreçle ‘Demokratikleşme Paketi’ hazırlanıyor!
Bu kadar da değil: TBMM’de yeni bir anayasa için komisyon kurulmuşken ve o komisyon çalışmasına devam ederken, pakete anayasa değişikliği gerektirecek konular sokuşturuluyor.
Bu kadar da değil: Demokrasinin ‘eşit temsil’ ilkesi gereği, yüzde 10 seçim barajı indirilmediği gibi, yanına, iktidarın daha az oyla, daha çok milletvekiline sahip olacağı bir sistem ekleniyor.
Demokrasi-ymiş!..
NOT: Yazıyı bitirdikten sonra gündeme iki sıcak not düştü:
1) Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay paketin sürpriz olacağını söyledi. Meğer bildiğimizi sandıklarımızı da bilmiyormuşuz. Ayrıca Sürpriz Paket inanç odaklı olacakmış. En azından bu, bana sürpriz olmadı.
2) BDP Eşbaşkanı Demirtaş \'Paketten umudumuzu kestik\' demiş. Öcalan'ın ne diyeceğini henüz bilmiyoruz ama, dünyanın önemli kanaat önderleri ‘Öcalan'a özgürlük’ diye ilan vermiş. İlan verenlerden biri kim, biliyor musunuz! Yeni Şafak gazetesinin, söylediklerini ‘Erdoğan'a övgü anlamına gelecek biçimde tahrif ettiği’ Chomky
* * *
MUTLU YILLAR FÜSUUUN!
Hayır, bu bir doğum günü kutlaması değil. Meslektaşım Füsun Erdoğan tutuklu olarak kaldığı cezaevinde 7 yılını doldurdu, 8. yıla girdi. ‘İleri Demokrasi’ adına, basın özgürlüğü ve elbette yargımız adına kutlamayıp da ne yapacağım!
Üstelik, tam da bu sırada, bir başka ‘tesadüf’ tesadüf etmez mi!
Fazıl Say da, \'Ömer Hayyam'ın bir şiirine dair bir ‘tweet’ten bir alıntı yapmak suretiyle işlediği suç yüzünden\' 10 ay hapis almaz mı!
İnsan ‘KAHROLSUN BAĞZI ŞEYLER’ demek istiyor sahiden. Sonra da, adaletten girip iktidarın demokrasi masalından çıkmak istiyor!
Ben devamını size bırakıp, sözü Füsun'un Gebze Cezaevi'nden yazdığı mektuba devrediyorum:
KURBANLARDAN BİRİ
\'Hapishane koca bir beton yığını olunca... Duvarların ortasına bahar geç gelmekle kalmıyor, yaz da çabucak bitiyor. Gün boyu havalandırmayı dolduran güneş, artık hızla bizi terk ediyor.
Üç buçuk yıl önce çekirdekten yetiştirdiğim limon, yanı başında biten akşam sefasının solgun yapraklarının baskısı altında… Plastik kasalardaki süs biberlerinin yaprakları da sararmaya başladı. Anlayacağınız ,bizim havalandırmaya sonbahar geldi.
Bir sonbahar gününde sokaktan gözaltına alınmış, dört günlük gözaltının ardından da tutuklanmıştım. Bugün gözaltına alınışımın ‘8. Yılı’na girdim.\'
Aklınız alıyor mu? Yedi yıl, koca yedi yıl boyunca, mahkeme bir insanın suçlu olup olmadığına karar veremez mi? Kimbilir, ellerinde delil falan yoksa, belki de veremez!
Ben www.bianet.org adresinde Füsun hakkındaki suçlamaları, onun karşı delillerini ve iddianameyi okudum. Özetlemesi çok zor. Çünkü Füsun'un (bırakın yedi yılı doldurmasını) neden tutuklu olduğunu bile anlayamıyorsunuz.
24 EYLÜL'E DAVET
Füsun bu Salı, bir kez daha Çağlayan'daki, hani şu meşhur ‘Saray’da hakim karşısına çıkacak. Bizi de bekliyor. Meslektaşlarını... Basın özgürlüğü olduğunu hala savunanları da bekliyor. Gelip izlesinler, olan biteni kendi gözleriyle görsünler... Gerçeği araştırıp soruşturup,. bulsunlar... Tutukluluk hâli nasıl olup da sekizinci yıla kadar uzar, merak etsinler... Duruşmayı izleyecek olan yabancı gazeteciler \'Bu ülkede de gazeteciler var\' desinler... Bunu istiyor Füsun, sadece bunu!
|