Polisin militer bir yapıya kavuştuğunu söyleyen emekli askeri hâkim Ümit Kardaş, çözümü siyasette, bölgelere yetki devrinde görüyor.
Ümit Kardaş Şiddeti besleyen sorunlar siyaseten çözülemiyorsa, toplumda gerilim var, bunu güce dayalı polislikle bastıracaksınız demektir diyor.
Emekli askeri hâkim Ümit Kardaş, geçen hafta Taraf’taki köşesinde üç gün ‘Polisin meşruiyeti ve demokratik denetimi’ konusunda yazdı. Kardaş, işin özünü, polisi ‘zorbalığa’ iten demokrasi sorununu anlattı.
Yazılarda biraz bahsetmişsiniz, son dönem polis müdahalelerini siz nasıl yaşadınız?
Birebir içinde değildim, basından takip ediyordum. Biber gazı kullanımının doğru olmadığını düşünüyordum zaten. Benim dolaylı diyebileceğim tecrübem 11 Eylül’de, Kadıköy’deki o sabahtı. Saat 08.30 civarı, belediye işçileri temizlik yapıyor, gelen geçen hâlâ öksürüyor. Çünkü sabaha kadar sürmüş müdahale. Büromun bulunduğu pasajın görevlisi burada kalıyor, o bütün geceyi anlattı. TOMA’ların gezişi, kapsüllerin üst katlara kadar gelişi, bütün gece yatamayışları, pencere altlarını kapatışları... Üç gün üst üste bunları gördüm.
Sabaha kadar ara sokaklarda süren takip, apartmanların içine dahi giriş, yoğun plastik mermi ve gaz kullanışı... Bu sahneleri terminolojik olarak toplumsal gösteriye müdahale olarak açıklayabilir miyiz? Bunlar savaş mizansenleri değil mi?
Ben polisle ilgili benzer çerçevede yıllar önce de yazmıştım. Böyle tecrübeler yaşayınca o yazılar aklıma geldi zaten. Türkiye acaba yol almış mı diye tekrar düşündüm.
Yol almış mı?
Almadığı gibi daha kötü duruma geldi. Benim de dinlediğim bu görüntüler hakikaten savaş görüntüsü. Sonrası da öyle; karşı taraf da taş atmış, camlar kırılmış... Biber gazını ben silah olarak değerlendiriyorum. Bir vandallık olabilir, o şiddet halini dağıtmak için biber gazı atılabilir. Ama bu olaylara değil. Biber gazının bir silah olduğunu yaşadık da, ölenler oldu. Bir televizyon kanalında, ismini söylemeyeceğim liberal bir hanım köşe yazarı, “Göstericilerin şiddetine rağmen beş kişinin ölmesi polisin başarısıdır” dedi. Hiç beklemediğim biriydi, inanamadım. Netice olarak fikirlerini ifade etmek isteyenler, gençler var. Tam aydınlanmasa da Ahmet Atakan ölmüş, Ethem Sarısülük var, protesto en tabii hakları. Polis hiç orada olmasa, belli bir seyir takip edip bitecek. Dinlediğim gençler, onların aileleri de var, aksine polisin de provokatif yaklaşımları olduğunu anlatıyorlar.
O zaman bu neyin tercihi sizce?
Tahmin ediyorum iktidarda, özellikle Başbakan’da çok belirleyici, tek güç ve otorite olmak, buna karşı gelindiğinde de agresif tavırla bastırmak gibi bir psikoloji var. Mısır’daki darbeden hareketle, belki paranoid ama bu tür hak ve özgürlük kullanımlarını kendisine karşı görme gibi bir tavır söz konusu. Bir iktidarın gerilimi, kutuplaştırmayı arttırmasının hayra alamet olmadığını düşünüyorum. Bu sürdürülebilir bir psikoloji değil. Şöyle bakmak lazım:Bir bölgede neyin yapılacağına karar vermek bir demokrasi meselesidir. Demokrasi de yerelde olur. Türkiye aşırı merkeziyetçi bir devlet. Bütün mesele merkezdeki yetkileri devredip etmemedir, sorunların siyaseten çözülemeyişidir. Kadim sorunlarını siyaseten çözemeyip siyasette de şiddet dilini kullandığından, polisini de baskıcı bir polislik için kullanıyor.
Medeniyet ölçütü dediğiniz bu mudur? “Medeniyetsiz bir toplumun ya da rejimin polisi ancak zor kullanmaya dayalı polislik yapabilir” diye yazmıştınız.
Evet, Elias’ın dediği doğru, bu medeniyet ölçütüdür. Şiddeti besleyen sorunlar siyaseten çözülemiyorsa, toplumda gerilim var, bunu da güce dayalı polislikle bastıracaksınız demektir. Önceden askeri vesayet vardı, darbe yapıyordu, askeri bir yana ittik, tamam. Ki askerin de henüz demokratik bir yapıya kavuştuğunu söyleyemeyiz, çünkü iktidar buna yanaşmıyor. Kurumlar şeffaf değil, burada zaten bir kandırmaca var. Asker gitti, polis şiddetiyle karşı karşıyayız. Nasıl bir polis? Gelenekçi, merkeziyetçi. Bugün artık çok ülkede polis yerel. Bölgenin polisi amirine, merkeze, hükümete karşı değil, halka karşı sorumludur.
Türkiye’de polisin her zaman böyle bir yapısı olmadı mı? Örgütlenme, zihniyet, teçhizat açısından bugüne mahsus gördüğünüz durum nedir?
Bizde iktidarlar polisi güçlendirmekten, şu kadar ağır silah, bu kadar helikopter almayı anlar. Ne kadar demokratik, ne kadar asgari şiddet kullanıyor? Olayları bastırırken insanlar yaralanıyor mu, ölüyor mu? Şunu diyebilirim, Türkiye’de polis militer bir yapıya kavuştu. Yine siyaseten çözemediğimiz sorunlara geliyoruz, çünkü her birinin ardından ‘terör’ dedikleri çıkıyor. Polise anti-terör birimleri kurmak militer bir adımdır. Onun hiyerarşisi ağır militer bir yapıdır. Sonra ağır silahlar alıyorsunuz.
Polisin ağır silahı olur mu?
Olmaması lazım. Bir iç güvenlik birimi polis, dış düşmana karşı ordu gibi bir kurum değil ki. Bu da sorunlarınızı çözemiyorsunuz, bu şiddet olarak dönüyor, şiddeti bastırmak için daha çok şiddet kullanıyorsunuz demek. Yaratılan iç düşmanınızın büyüklüğünü gösteriyor. Bir noktadan sonra hak ve özgürlük kavramı, rızaya dayalı polislik kavramı ortadan kalkar. Teröre karşı koşullandırılmış, ağır silahlı militer bir yapıdan demokratik polislik beklemeniz mümkün değil. Polisiniz o koşullarda zorbalığa ve zora dayalı polislik yapacaktır. Bu da meşruiyetini zedeler. Polis için konuşuyoruz ama ordu, jandarma, sahil güvenlik, MİT, hepsi için geçerli. Güvenlik sektörünün denetimi parlamenter demokraside bir ilke. Rejimin otokratik bir rejime kaymamasının köşetaşıdır parlamento. Kamuoyu denetimi, medya denetimi, hiçbirisi yok bizde. Silahlı Kuvvetler’in de, polisin de aldığı silahı parlamentonun tartışamaması vahimdir. Ben vergi veriyorum, silah mı, ekmek mi? Çok temel bir soru. Tabii diğer mesele de muhalefeti olmayan tek partili bir sistemin yürümesi. Muhalefet görevini yapmadığı gibi, iktidar alternatifi olma konusunda heyecan vermiyor. Alternatif yoksa zaten demokrasiniz tek ayaklı ördek gibi olur. Türkiye’nin gerçek sosyal demokrat bir partiye ihtiyacı var, ki CHP kesinlikle sosyal demokrat değil. Tek umudum siyasetten bir alternatif çıkabilmesi.
Polis fezlekelerinden iddianamelere uzanan o kısa yol düşünüldüğünde, yargı da bir tür silah gibi kullanılıyor olabilir mi?
Tabii, ben Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması gerektiğini ne zamandan beri savunuyorum. Bu kanun yürürlükte olduğu sürece iktidarlar kendi amaçları doğrultusunda kullanabilir, kullandılar. Bir polis gözaltına aldığında sizi hangi mahkemeye götüreceğini tayin ediyor, fezlekesini ona göre hazırlıyor. Polis fezlekesi adeta iddianame gibidir. Ve hayatınız kayabilir. Aynen Kafka’nın kafesi... İstiklal Mahkemeleri’nden alın, Türkiye’de yargı her zaman siyaseten kullanılmış, araçsallaştırılmıştır. Gerçek bir hukuk hiç olmadı. Sıkıyönetim mahkemelerinde zaten mümkün değildi, ama o zaman darbe dönemi diye bakabilirdiniz. Sivil siyasetin egemen olduğu, ordunun da en azından görünürde geri çekildiği bir dönemde, arzuladığımız gerçek demokrasidir artık. Kurumlarınız demokratik değil, hesap verebilir değil. Orduda, jandarmada, MİT’te hiçbir kurumda demokratik kültür yok, okullarda yok. Bu ülkede demokrat insan çıkması mucize.
Sadece beş kişi öldüğü için polise teşekkür eden demokrat köşe yazarlarımız varmış...
Evet, duyunca dondum şaşkınlıktan. Etik, ahlak, vicdan çok önemli. İktidara yakın medya organlarında illa hükümetin bütün uygulamalarını övmeniz, kalkan olmanız gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu kendiniz olmaktan çıkmanız demek. Çok acıklı. Medyamız, siyasetimiz böyle, demokratik kültür yok, eğitim sistemimiz demokrat yetiştirmiyor. Bugün demokrat yetiştirmeye karar verseniz üç kuşağınızı alır. Bunları anlamazsak polisin neden zor kullandığını da anlayamayız.
|