Yıllar yıllar önce uzun sohbetlerimizden birinde –sık sık yaptığımız gibi, memleketi konuşuyorduk- oğlum Sinan, “Bu toplum bir türlü ergenlikten çıkamamış” dedi. Sonra epey bir süre de bunu tartıştık. Örnekler arayıp bulduk.
Sağ olsunlar, başta Erdoğan ve çekirdek ekibi olmak üzere, siyasiler / valiler / profesörler / gazeteciler örnek sağlamakta çok yardımcı oluyor.. Hangi birini saymalı ki!
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na “çöldeki bahtsız bedevi” yakıştırması ve Kılıçdaroğlu’nun talihsiz yanıtı mesela.. Unutulacak gibi değil. Ama asıl “unutulmaz performans” Olimpiyat meselesinde sergilendi.
Bu ülkenin Başbakanı, gerçekten de tam bir ergen tavrıyla “öğretmen bize taktı analizi” yaptı! Niye kaybettiğimizi değil, “niye vermediklerini” sorguladı:
“Adil davranılmadı. Madem olimpiyat ruhu diyorsun, verdiğin yere tekrar vereceğine dünyaya yaymalısın. Bu yapılanda barış ruhu yok maalesef. Bir yönüyle 1.5 milyarlık İslam dünyası ile bağları da kesip atıyorlar.”
SON İKİYE KİM BIRAKTI?
İslam dünyasının, kendi içinde paramparça olmasını.. Özellikle Suriye konusunda cephelere bölünmesini bir kenara bırakalım. Olimpiyat şehri seçmelerinde Türkiye’yi son 3’e alanlar.. Madrid’i eleyip son 2’ye bırakanlar kimdi? Madem bize taktılar, İslam dünyasını hiçe saydılar.. O zaman daha baştan “hazır değilsiniz kardeşim” der aday bile göstermezlerdi. Finale kadar geleceksin.. Ama kaybedince mızıklayacaksın!
Hatta, “Bu neticede Senegalli Uluslararası Atletizm Federasyonu Başkanı'nın da rolü var. Kendisi açıktan Tokyo'yu destekledi.” diye sınıfın asabi muhbir çocuğu gibi davranacaksın!
VAH MEMLEKET VAH!
Başbakan ve çevresindekiler bunu hep yapıyor. Haklarını yemeyelim; zaman zaman CHP / MHP ve BDP kadroları da onları aratmıyor.
Amaaa.. Güncel konumuzda birincilik Erdoğan’ın ve öteki parti liderlerinin değil. Ergen atışmasında ipi Suat Kılıç göğüsledi. Spor Bakanımız, Olimpiyatları alamayınca başlayan polemikte hakikaten “aştı”. “Kına stokları tükenmiş” diye tweet attı.
Samimiyetle söylüyorum. İnternette ilk gördüğümde inanamadım. Bir bakanın bu cümleyi kurup tweetlemiş olabileceğine ihtimal vermedim. Birkaç kaynaktan araştırdım. Hakikaten kurmuştu o cümleyi.
Tahmin edebileceğiniz üzere, bu tweet karşı tweet yağmuruna tutuldu. Meslektaşım Melis Alphan’ın mesajı, yazının başında anlattığım yıllar önceki sohbeti anımsattı. Ve Türkiye’nin içerdeki / dışardaki / sokaktaki halini özetledi:
“Bıktık bu ergen siyasetinden!”
* * *
BİR TÜRK.. BİR JAPON..
BEBEK ÖLÜM ORANI: Bin bebekte Türkiye’de 42, 62.. Japonya’da ise sadece 3, 28
YAŞAM KALİTESİ: Dünya sıralamasında Japonya 17. Türkiye 50.sırada
KİTAP OKUMA: Japonya’da yılda kişi başına 25 kitap okunuyor. Türkiye’de ise yılda 6 kişiye 1 (bir) kitap düşüyor.
MADALYALAR: Türkiye, Olimpiyat Oyunları’nda bugüne kadar toplam 39 altın, 25 gümüş, 23 bronz olmak üzere 88 madalya kazandı. (Madalyalar güreş ve halter ağırlıklıydı) Japonya, sadece 2012 Londra Olimpiyatları’nda 38 madalya kazandı. Bugüne kadarki toplam madalya sayısı ise 398.
SANAL ŞOV: Bu kadarı bile aslında her şeyi anlatıyor. Ama final gecesi NTV’de dinlediğim bir teknolojik “sıçramayı” aktarmazsam eksik kalır. Japonya, 3D (üç boyutlu görüntü) teknolojisinde akıl durduran bir noktaya gelmiş. Tokyo’da oynanan maçı, diyelim ki Paris’teki stadyumda “üç boyutlu” olarak aynen ve aynı anda izlemek mümkün olacakmış. Düşünün, sahada kimsenin olmadığı bir statta oturacaksınız, binlerce kilometre ötedeki bir maçı, üç boyutlu olarak, yani gerçeğin eksiksiz bir yansımasıyla izleyeceksiniz. Japonlar, bunu vaat etmekle kalmamış. Bir gösteriyle kanıtlamış da!
* * *
BİR İNSANLIK DRAMI
Önce bir duyuru: Bugün OdaTV, yani GAZETECİLİK DAVASI’nda duruşma günü. Hemen her duruşmasını izlediğim davada, meslektaşlarım, bugün bir kez daha hakim karşısına çıkacak. Bir kez daha “biz neden yargılanıyoruz, suçumuz ne” diye soracak. Bakalım bu kez ne olacak!
Davanın sanıklarından biri, sevgili Müyesser Yıldız. Medya Mahallesi programını yaparken gıyabi olarak tanıştığımız, öyküsünü herkesin içi titreyerek izlediği küçük dev kadın. Bir başka davanın öyküsünü yazmış. İşte, onun kaleminden bir insanlık dramı. Daha doğrusu, ülkemizde “insanlığın dramı”.
ENGİN ALAN SALONDA SOYUNDU
“Balyoz davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan MHP Milletvekili Engin Alan, 28 Şubat davasında da tutuklu. O da diğerleri gibi her gün Sincan Cezaevi'nden Ankara Adliyesi'ne getirilip, 28 Şubat davasına katılıyor.
Duruşmada, öğlen arası verildiğinde inanılmaz bir şey oldu. Engin Alan önce kravatını çıkardı. Ardından gömleğini. Duruşma salonunun ortasında jandarmaların arasında beyaz atletiyle Alan'ı görünce, gözlerime inanamadım.
Alan üzerinden çıkardığı gömleğini jandarmalara gösterdi, aradaki korkulukların üzerine koydu, sonra eşinin getirdiği poşetten bir gömlek aldı. Yine jandarmalara gösterip, giydi. Kravat için de aynı işlemi yaptı. En sonunda çıkardığı kirli gömlek ve kravatı boşalan poşete koyup, eşi Nevin Alan'a ulaştırdı.
Böylesine efsane bir komutanı, bir milletvekilini, duruşma salonunun ortasında soyunmaya mecbur bırakan olay şuydu:
Sincan Cezaevi'nde, her eşyadan 2 taneye izin veriliyor. Aileler yenisini getirip, kirlilerini ancak öyle alıyor. Engin Paşa pazartesi gününden beri duruşmaya geldiği için eşi Sincan Cezaevi'ne gidip, yeni gömlek götürüp, kirlileri alamadı. Çareyi temiz gömleği duruşma salonuna getirmede buldu. Değişimi jandarmaların gözetimi altında yapması gerektiği için de ortaya tuhaf, bir o kadar acı bu görüntü çıktı.”
* * *
SAVAŞ & BARIŞ
Türkiye, tuhaf bir kavşakta. İktidar ne yaptığını / yapacağını bilemediği için mi.. Yoksa üzerinde büyü var, Erdoğan’ın kısmetini bağladılar ondan mı.. Durum çok karışık! Başbakan Suriye’de savaş istiyor. Bir türlü savaşamıyor! “Kürt sorunu tarihe karıştı, barış geldi” diyor. Kendimizden geçtik, o süreç adına çıkartmayı vaat ettiği demokratikleşme paketi çıkmayınca.. Barış da gelemiyor! Dahası, iktidar mensupları cümlelerini yine “terör” ve “mücadele” sözcükleriyle kuruyor.
* * *
GÜNÜN MESAJI
BU DA GEÇER..
İktidarın, “dünyanın her yerinde, Batı'da bile uygulanıyor” diye takdim ettiği alkol yasağı başladı. Dünyayı tanıklığa çağıracak halimiz yok ama en azından şunu biliyoruz: Sinemada, TV’de kadeh “mozaikleme” şeriatla yönetilenler hariç hiçbir ülkede yok. Ancak, iktidara kötü bir haberim olacak.. Alkol yasaklanabiliyor da, zekâ ve mizah yasak falan dinlemiyor. Zekânın ve mizahın şerefine kadeh kaldırıp, sözü bu konudaki simge isim, sevgili Metin Üstündağ’a bırakıyorum efendim:
“Alkol sarhoşluğu gelip geçer / iktidar sarhoşluğu delip geçer!”
|