Yunan işgalini hatırlayan, anlatan yaşlıların olduğu eski bir Bursa mahallesinde büyüdüm… Çocukluğumuzda Bursa’nın kurtuluşu çok görkemli fener alaylarıyla kutlanırdı…
Zira, Yunan mezalimi hala belleklerdeydi… İnsanlar Cumhuriyet’in, kurtuluşun kadrini ve kıymetini bilmekteydiler…
Bursa merkez olarak çok hasar görmese de köyler, kasabalar çok yakılıp yıkılmış, yağmalanmış, yaşlı çocuk kadın demeden insanlar öldürülmüş, her türlü işkenceye uğramışlardı…
Artık Kurtuluşlardan çok bu yerlerin bir zamanlar bize ait olmadığının ilanı olan fetihler öne çıktı…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk, Bursa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun ikinci yıldönümünde Bursa’ya gelmiş ve Bursalılara hitap etmişti…
Bugünlerde o yıllar, ne yazık ki bazı çapsızlarca “Karanlık dönem” olarak anlatılıyor …
Bugün sizinle büyük önder, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 11 Eylül 1924 tarihli konuşmasından bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum…
“…Efendiler! Bir memleketin, bir memleket halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat, kendi ırkından büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan hayırsızlık, kötülük görmesi ondan daha acıdır. Bu kalp ve vicdanlar için beklenmez bir yaradır.”
“…Kardeşler, Bursa’nın kurtuluş gününde, kurtulduğu felâketin gerçek sorumlularını da hatırlamak onları sonsuza dek lânetlemek gerekir.
Bunun için hatırlarınızı bundan dört dört buçuk yıl öncesine çevirmek istiyorum İzmir rıhtımından yüce vatanımıza saldıran Yunan ordusu, Balıkesir’in güneyine kadar gelmişti.
Arkadaşımız Kazım Paşa, kendisine katılan vatansever, özverili bir avuç kahramanla bu düşmanın karşısında cephe oluşturmuştu.
Onun kuzeye, doğuya yayılmasına özellikle kıymetli Bursa’mızı çiğnemesine engel olmaya çalışıyordu.
Fakat henüz İstanbul’da halife ve padişah ünvanıyla oturan kişi, tacını ve tahtını koruma hülyasıyla düşmanlarla birleşmişti.
Fazla olarak onların Türk vatanını çiğnemesini, Türk milletini esir etmesini kolaylaştırmak görevini de üzerine almıştı.
Bu amaçla Anzavur gibi rütbesizlere, rütbeler, paralar, araçlar vererek Karasi’de millet cephesini arkadan vurmağa görevlendirdi.
Topladığı birtakım değersiz kimseleri halife ordusu adı altında İzmit’e çıkardı.
Milleti düşmana esir olmağa kışkırttı. Memleket ve milleti kurtarmağa çalışanları idama mahkûm etti. Yunan uçaklarıyla millete fetvalar yağdırdı.
Baştan, arkadan ve içeriden gelen bu saldırılar, ihanetler, bozgunculuklar; dış düşman karşısındaki kuvvetlerimizden birçoğunu ayırttı.
Milleti kalbinden hançerlemeği hedefleyen bu cinayetler, her türlü tehlikelerin üstündeydi. Her şeyden önce buna yönelmek zorunluydu. Halife ve Padişah ihanetinde başarılı olmuştu, millî cepheyi zayıflatmış, birçok sinirleri gevşetmişti.
Düşmanlar bu fırsatı kaçırmadılar; taarruz ettiler, yürüdüler, birçok güzel şehir ve kasabalarla beraber bu yeşil yurdu da çiğneyip geçtiler.
İşte bu şekildedir ki, Bursa ve Bursalılar iki seneden fazla devam eden korkunç, uğursuz felâkete, esirliğe düştüler.
Bu felâketten ne kadar kan ağladığımızı ve onu bir an önce yok etmek için vicdanlarımızın ne kadar sızladığını anlatamam.
Büyük Meydan Savaşı’nın başarıyla beliren ve süren ilk günlerinden sonra 28 Ağustos günündeydi ki, meydan savaşı sahasında bir atlı tümenimizi, bir gün sonra da birinci piyade tümeniyle Büyük Millet Meclisi koruma taburunu Kütahya-İnönü yönünde düşmanın Eskişehir grubu gerisine gönderdik.
Bu kuvvetlerimiz düşmanın Eskişehir grubundan ayrılıp batıya yürüyen bağımsız tümenine, Kütahya’nın kuzeyinde rastlayarak onu yendikten ve perişan ettikten sonra yollarına devam ettiler ve Eskişehir’den sökülen düşmanı izleyen üçüncü kolordumuzla İnönü yakınında birleştiler.
İnönü bölgesinde durmak isteyen düşmana hep beraber taarruz ederek yendiler. Geri dönen düşman tekrar Karaköy sırtlarında yerleşti. On birinci tümenlerin cephesini uzatmış oldu. Artık Kocaeli Grubu da kahramanca harekete geçmişti.
Üçüncü kolordumuz, bütün kuvvetiyle Karaköy sırtlarına saldırırken; Kocaeli Grubu komutanı da kendi yönettiği özel bir müfreze ile Gemlik ile İznik gölü arasındaki dar alanda düşmanı şiddetli saldırılarla sıkıştırarak Karaköy’e kadar uzanan düşman cephesinin geri hattını tehlikeye sokuyordu.
Sonunda bütün bu cephede geri dönmeye zorunlu kılınan düşman, öteden beri kazanmış olduğu Kazancı sırtları ve Gemlik hattındaki sağlam yerlerine çekildi. İzleyen kuvvetlerimiz bu yerlerde bile düşman üzerine atıldılar.
9 Eylül günü asıl ordumuz İzmir’e girerken buradaki kuvvetlerimiz de, düşmanın son sağlam yerlerinde 3’üncü, 10’uncu, 11’inci tümenlerini yenip perişan ederek, onları Bursa ovalarında izlemeye başladı.
Artık Bursa kurtulmuştu. Fakat Türk orduları, Bursa ve Bursalıları ve daha nice kıymetli şehir ve kasabalarımızı ve oradaki kardeşlerimizi ezen, onlara işkence eden bu düşmanı bu kadarla bırakamazdı. Onun için 10 Eylül akşamı Bursa’yı tamamen kurtardıktan sonra çekilen düşman tümenlerinin durmadan peşine düştü…”
|