Habersizmişsiniz gibi davranabilirsiniz.
Eteğinize yapışan kara gözlü çocuklar “bir mendil al” cümlesinin ardından ezberlemiş gibi “biz Suriye’den geldik” diyorsa… Hadi Suriye’den geldiği doğru olmasa bile, 6-7 yaşlarındaki bu çocuklar bunu geçerli bir dilenme sebebi olarak görebiliyorsa… Çocukların gördüğünü görmezlikten gelebilirsiniz.
Sabahın erken saatlerinde işe gitmek için uykulu gözlerle etrafınızı süzerken, çoktan uyanmış ve yola revan olmuş bir deri bir kemik adamlar önünüzden geçip gidiyorsa ve evet o adamlar üç kuruş paraya 5 kuruş parayla geçinenlerin işini elinden alıyorsa, “nasıl geldilerse öyle gitsinler” deyip sinirlenebilir, öfkenin onların sırtına o koca dünyayı yükleyenlere yönelmesi gerektiğini bilmezlikten gelebilirsiniz.
Pazarın dağılmasına yakın, tezgah aralarında dolaşan “dil bilmez” kadınlar arık çürük sebzeleri toplarken yüzünüzü çevirebilir, o kadınların bedenleri boyun bükmenin ağır yüküyle her türlü sömürüye açılırken, gözünüzü kapatabilirsiniz.
“İnsan yaşamaz” denilen, küflü duvarlar, kırık pencereler, rutubetten ıslanmış yırtık kilimlerden ibaret “1200- 1500 liraya kiralık” evlere doluşmuş insanlar insan kaçakçısı çeteler eliyle kapı komşunuz olurken kapınızı kapatabilirsiniz. Dramları haber olduğunun ertesi günü bu insanlar sanki buhar olup gitmişçesine ortadan kaybolduğunda, ne olup bittiğini sormayabilir, rutin yaşamınızın dertleriyle hemhal olabilirsiniz.
Savaşın kanlı yürütücüleri için fetvalar çıkarılır, küçücük kız çocuklarına ve kadınlara bu çetecilerinin “helali” olmaları salık verilirken, tecavüze din kılıfı giydirilip “cihad nikahı” ile kadınların ve kız çocuklarının hayatları karartılırken kendi çocuklarınızın başını okşayabilir, “Allah esirgesin” diyebilirsiniz.
***
Yan kapımıza, sokağımıza, pazarımıza, işyerimize, gazete sayfalarına, insanlığa saygımıza bu kadar sirayet etmişken, ne kadar uzak kalabiliriz “o uzaktaki savaşa”?
İşte son 10 günde Evrensel’in sayfalarına yansıyanlar; Halep’teki evleri başlarına yıkılınca 9 aylık gebe haliyle ve 2 çocuğuyla yollara düşen Azize’nin açlığı, Berfin Hezal’in Rojava’da eli kanlı El Nusra çetecilerinin kadınlara reva gördüğü eziyeti anlattığı satırlar, Dicle Serekaniye’nin Rojava’da çetelerin sokak mahkemelerinde kadınları yargıladığını, erkeklerin ve çocukların esir alınarak zorla savaştırıldığını anlatan röportajı… Mültecilerin, insan tacirleri tarafından tekstil atölyelerinde karın tokluğuna köle gibi çalıştırılmak için 100 liraya satılışı. 5 aylık bebeğin annesinin yanında uzanan parçalanmış bedenini gösteren katliam fotoğrafları, yıkım, kıyım, kıyamet…
Ortadoğu bir kan çukuruna gömülürken, bizim ve çocuklarımızın kanı da damla damla bu çukurun içine dolduruluyor.
***
HDK Kadın Meclisi yaşananları şöyle açıklamıştı: “El Nusra çetelerinin kadınlara yönelik saldırıları, tecavüz ve katliam çağrıları, kadın özgürlüğüne karşı sistemli saldırıları; erkek egemenliğinin din sosuna bulanmış vahşi ve ilkel bir görüntüsüdür. Bütün saldırılara rağmen Rojavalı kadınlar, mücadeleden ve özgürlüklerinden vazgeçmeden direnmeye devam ediyor”.
Kadınların çağrısı var:
Öncelikle Başbakan’a: Katliamların üstünü örtmekten vazgeçin. El Nusra çetelerine desteği durdurun. İnsani ve tıbbi yardım için sınırları açın!
ABD ve Avrupa ülkelerine: Suriye’ye ve Rojava’ya El Kaideci ve El Nusracı çetelerle müdahale etmeyi durdurun! Bu insanlık dışı vahşet ve katliamları, demokrasi mücadelesi olarak kabul ettirmeye hiçbir güç yetmez. Suriye halkları, baskıcı rejime ve emperyalistlere, bölge gericiliklerine karşı kendi demokratik dönüşümlerini özgürce ve kendi iradeleriyle gerçekleştirecektir.
Ve dünyanın bütün kadınlarına: Tecavüz ve katliamlara, esaret politikalarına karşı, kendi barışçıl devrimi ile demokratik özyönetimini kuran ve temsil gücü kazanan Rojavalı kadınlarla dayanışmak için ses verin, kendi hükümetinizi kadın özgürlüğüne kasteden çetelere karşı tavır almak için zorlayın.
Çevrenize bakın, bu çağrıyı duymazlıktan gelebilecek misiniz?
evrensel.net - Bu sayfa 169 kere görüntülendi
|