Ama AKP davalarında bu delillerin olmaması suçsuzluğa değil “suçluluğa” dayanak gösteriliyor. Bu yaklaşımla herkes her örgüte dahil edilebilir: “Örgüt atipik, adam da o kadar profesyonel ki delil bulamadık... Müebbet hapsine!”
İlhan Cihaner -soL
Örgütsel...
Beyhude çabaya devam edelim...
Diğer AKP davalarında (KCK, Odatv, Devrimci Karargah, Balyoz, Hopa, RedHack, Gezi vs.) olduğu gibi Ergenekon davasında da, ceza hukukunun ve ceza usul hukukunun evrensel ilkelerinin alabildiğine ihlal edildiği tartışmasız. Kullanılan yöntemler birbirlerinin adeta fotokopisi.
Bu davaları şehvetle savunanların en çok başvurdukları yöntemlerden birisi yargılananların bir kısmını hakkındaki “suçluluk algısından” faydalanmak. Biraz sıkışınca da bu kişilerin geçmişlerindeki bazı davaları ve iddiaları hatırlatmak. O da olmazsa “dava karmaşık, çok sanıklı, yaşın yanında kuruda yanar” gibi oldukça hukuki(!) bahaneler sıralamak.
Her bir argüman ve kavram fazlasıyla tartışılmayı hak ediyor. Özellikle sırada bekleyen davalar ve soruşturmalar göz önünde bulundurulduğunda “hukuki cinnetin” değmediği toplumsal grup, hareket, parti, hatta insan kalmayacak. Kutuplaşmanın alabildiğine derinleştiği ortamda her bir hukuki kavram, ayrıca siyasi alanda da yankısı bulduğundan, bu tartışmaların önemi daha da artmaktadır.
Karara bağlanmış davalarda olduğu gibi devam eden davalarda da, hukukçuların, siyasetçilerin, yorumcuların en çok kullandıkları kavram “örgüt” ve “örgütsel”.
İnsana dair her faaliyet ve eylemin, adeta maymuncuk haline getirilmiş “terör” kavramıyla kriminalize edilmesi gibi bir durum söz konusu. Dernek toplantısı, mesleki tanışıklık, telefon trafiği hatta ve hatta arkadaşlıklar gibi, her türlü “bir araya geliş” de, “örgüt” ve “örgütsel bağ” kapsamına sokulur hale geldi.
Şüpheciliği ve paranoyayı aşıp “cinnet” sınırlarında gezinen bir yaklaşım.
Mesela; KCK basın davasında, haber ajansı müdürünün muhabire verdiği haber talimatı, polis fezlekesinde örgütsel talimat olarak adlandırılınca, gazeteciliğe ait ve hemen her gazetede her gün yüzlerce kez yapılan bir eylem, terör mevzuatının alanına girmiş oluyor.
Bu yaklaşım meşrulaştırıırken kullanılan “atipik örgüt”, “örgüt üyeleri bir birisini tanımayabilir” gibi yaklaşımlar eğer derin bir cehalet değilse, yargı eliyle yürütülen terör rejiminin daha da derinleştirilecek olmasının işaretleridir.
Şöyleki “örgüt suçu” ve “örgütlü suçluluk” flu/amorf kavramlar değildir. Ceza yasası ve içtihatlar detaylandırmıştır. Bir yapının örgüt olarak adlandırılabilmesi için kabaca; en az üç kişi olacak, aralarında gevşek olsa bile hiyerarşi ve iş bölümü olacak, birden fazla suç işleme iradesi etrafında birleşilmiş olacak.
Bu koşulları karşılamıyorsa örgüt suçundan söz edilemez. Bu kriterler belirsiz hale getirilirse yasallık ilkesi ortadan kalkar. Bu durumda da gücü elinde bulundurana, bugün için suç sayılmayan bir eylemi ileride suç olarak nitelendirebileceği bir açık çek verilmiş olur. Hele hele bu örgüt “atipik”, “üyeler bir birini tanımayabilir” denildiğinde ispat hukuku da bir kalemde engizisyonun gerisine atılmış olur;
Tabii ki bazı suç örgütlenmelerinde (hücre tipi örgütlenmelerde olduğu gibi) tüm üyeler birbirini tanımayabilir. Ama aradaki iş bölümü, hiyerarşi ve süreklilik hiçbir şüpheye yer bırakılmadan delillendirilmek zorundadır. Esasen örgütün varlığı ancak bu delillerle ortaya konur. Suç olan eylemle, sanığı birbirine bağlayan akli, hukuki, mantıki delil yoksa suçluluk da olamaz.
Ama AKP davalarında bu delillerin olmaması suçsuzluğa değil “suçluluğa” dayanak gösteriliyor. Bu yaklaşımla herkes her örgüte dahil edilebilir:
“Örgüt atipik, adam da o kadar profesyonel ki delil bulamadık... Müebbet hapsine!”
Aşağıdaki alıntı Ergenekon iddianamesinin İlhan Selçuk’ a ait kısmından;
“... Bundan 35 yıl öncesinde bu derece örgütçülüğünü ortaya koyan kişinin, geçen zaman ve edindiği tecrübeler de hesaba katılırsa, soruşturmamız kapsamında atılı suçları işlediğine ilişkin iletişim tespit tutanakları, aramalarda ele geçen malzemeler ve yazıları dışında, kendi ifadeleri ile olayın aydınlatılabilmesinin ne kadar zor olacağı açıktır. Şüpheli İlhan SELÇUK’un daha önce yargılanıp beraat ettiği bir davayı burada hatırlatmamızın nedeni, şüphelinin önceki sorgulamalarda ve ifadelerinde ne kadar tecrübeli ve profesyonel olduğunu vurgulamak içindir. Yoksa şüpheli hakkında daha önce kesinleşmiş bir hüküm bulunan davayı tartışmak değildir. Şüpheli İlhan SELÇUK cep telefonu kullanmamaktadır. Sabit telefondan yaptığı görüşmelerde de çok dikkatli konuştuğu örgütsel yapıyı deşifre edebilecek her türlü söz ve tavırdan uzak durduğu tespit edilmiştir.”
Yani dinlemişsiniz, izlemişsiniz ama şüphelinin örgüte üyeliğini ortaya koyacak delile ulaşamamışsınız. Ama o kadar tehlikeli ve profesyonel ki delil bırakmıyor. Ama hakkında örgüt yöneticiliğinden iddianame düzenlenmesinden kurtulamıyor.
Özetle yargımız cezalandırmak için suça da ihtiyaç duymuyor delile de.
|