Sanatçı Memet Ali Alabora Gezi gösterileri sırasında ön plana çıktığı için ona yapılmadık kötülük kalmadı. Başta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek olmak üzere en tepelerden ona karşı tepki doğması, zarar görmesi için “hedef gösterildi”, hatta milleti ona karşı eyleme teşvik eden ya da “Silivri’ye gönderilmesi gerektiğini” söyleyen tweetler atıldı.
Ve şimdi Gezi olaylarının üzerinden haftalar geçtikten sonra Memet Ali Alabora için sosyal medyada LİNÇ KAMPANYASI başlatıldı. Kötülüğün sınırı yok, öyle acımasız ve kin kokan (kininin takipçisi olmak bu olmalı) mesajlar yazılıyor ki insan hayretler içinde kalıyor. “Devlet düşmanı Memoli”den, “meseleyi Silivri’de anlatırsın”a kadar akla gelmedik her şey var.
Yanlışı kim yaptı?
AKP’liler bile “Valilik ve Belediye’nin Gezi olaylarını iyi yönetemediğini, hatanın buradan kaynaklandığını” söylediler. Başında AKP Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal’ın olduğu AGAM (Avrasya Global Araştırma Merkezi) Gezi olaylarında Başbakan’ın yanlış yönlendirildiğini, “Taksim’de çevreci duyarlılıkla başlayan olayların ‘polis müdahalesinin şekli ve insanlarla diyaloga geçilmemesi’ nedeniyie büyüdüğünü” açıkladı.. AGAM açıklamasında tek hata “fırsat bekleyen odakların sahneye çıkması”..
Gezi gösterilerinde araya provokatörler de karıştı ama büyük ölçüde “şiddete-baskıya karşı tepki gösteren” bir halk hareketiydi.. Polis şiddeti ortadan kaldırılacağına, arttıkça tepki büyümüştü.. Ve elbette o tepki gösterenler içinde tiyatrosundan, müziğine, operasından balesine kadar sanatçılar da, futbolcular da vardı. Neden olmasın, gözle görülür bir şiddet kenarda oturan insanlara, parktan geçen kadınlara, çocuklu annelere, bebeklere, yabancı siyasetçilere kadar uygulanırsa o ülkede sanatçı kenara mı çekilir?
ALABORA ÜZERİNDEN SALINAN KORKU!
Yalnız Memet Ali Alabora değil, çok sayıda sanatçı tepki gösterdi, duygusu olan, insan olan herkes, 15-16 yaşında gençler bile gösterdi, göstermemek imkansızdı. Alabora üzerinde “haftalardır yapılan hedef gösterme” faaliyetlerinden sonra birden ortaya çıkıveren tweet kampanyası organize değil midir? Kendiliğinden mi yapılmaktadır?
Yoksa onu “Silivri’ye göndermek”le ilgili tehditler veya hakaretler bundan sonra diğer sanatçıların herhangi bir gösteriye katılmasını önlemeye, onları korkutmaya mı yöneliktir? Acaba aynen “darbelerle mücadele” derken hiçbir somut eylemi görülmemiş insanlara verilen ağır cezalarla “cezalandırmanın ne kadar kolay olduğunu” göstererek tüm topluma peşin peşin salınan korku gibi bir korku mudur hedeflenen?
Korumak devletin görevi!
Bunların hepsi düşünülebilir, akla gelebilir. Ama ne olursa olsun olay şu ki artık bir belediye başkanının “halkı ülkenin bir sanatçısına karşı şiddete yönelttiği, onu Silivri’de görmek istediğini söylediği” ve birlerinin ortaya çıkıp onun sözlerini taklit ettiği, siyasetçilerin konuşmalarında vatandaşları hedef gösterebildiği, Diyanet Başkanı’nın ülke gençlerini kanıtsız karalayabildiği Türkiye’de hiç kimse Anayasa’da yazılı olan “vatandaşın can güvenliği, devletin onu korumakla görevli olması” gibi maddelere inanamayacak durumdadır.
Yaratılan bu akıl dışı, inanılmaz ortamda Memet Ali Alabora’yı korumak devletin en başta gelen görevidir. Onlara Gezi olaylarındaki polis şiddetini, hayatını kaybeden gençleri, sanatçıların da diğer vatandaşlar gibi böyle şiddet olaylarına tepki gösterme hakkı olduğunu hangi siyasetçi hatırlatacak?
Bir belediye başkanının bunları asla yapmaması gerektiğini kim söyleyecek?
Alabora’ya herhangi bir zarar verilirse bunun sorumluluğu devlete ve o başkana ait olacak!
Neden ‘demokrasiye karşı’ acaba?
Siyasi konuşmalarda “aşağılama gayretleri” filan görülse de Gezi olaylarını sanıyorum kimse küçümseyemez zira bakın aylar geçse de aynı tazelikte tartışmaları sürüyor. Başbakan Erdoğan protesto gösterilerinde “güvenliği sağlamak yerine uyguladığı aşırı şiddetle” olayların büyümesine neden olan polis için “destan yazdılar” diyor, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Gezi protestolarına katılan ve şiddetin karşısında geri adım atmayan gençler” için “destan yazdılar” diyor.
Herkesin görüşü kendine, kimin haklı olduğunu halk eğer gerçekler saptırılmazsa değerlendirir, beni daha çok Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Kılıçdaroğlu’nun sözüyle ilgili konuşmasındaki” vurgular ilgilendirdi.
Gezi ‘halka’ ait!
Orman Bakanı Gezi olayları için “Neticede demokrasiye karşı bir şeydir. Böyle sokak hareketleriyle Hükümet alaşağı edilemez. Gücü varsa buyursun sandığa” demiş. Şimdi öncelikle Gezi hareketi ne CHP’ye ne de başka bir partiye, siyasi oluşuma ait bir hareket değildi, her kesimden vatandaşların tepkisiyle yayıldı.. O nedenle kimse gerçekten sapmasın, rakiplerine mal ederek “gücü varsa sandığa” demesin.
İkincisi, bu gösterilerdeki “Hükümet istifa” benzeri sloganlar da yine büyük ölçüde “polis şiddetinin giderek artması, hayatını kaybeden ve yaralanan insanlar, sürüp giden zıtlaşma, biz-onlar ayırımları ve o güne kadarki baskıların da bu şiddet sırasında hatırlanması” nedeniyle söylenmişti, gösteriler başladığında bu akla bile gelmiyordu. Ve üçüncüsü; Cumhurbaşkanı Gül ’ün de belirttiği gibi “sandık herşey demek değildir”.. Diğer partilerden daha çok oy alan partinin baskılar uygulaması, özgürlükleri kısıtlaması, korku salması, demokratik kurumları ve hatta sosyal medyayı bile kontrolüne alması hiç değildir.
Gezi’nin “demokrasiye karşı bir şey” olduğu da doğru değildir, vatandaşların gösteri hakkı demokrasilerde, Anayasa’da vardır ve hep olacaktır.
Gezi’yi ve demokrasiyi kimse kendine yontmasın, kimse yanlış anlamlar yüklemesin, tutmaz
|