Bu haftaki yazımda Türkiye’de yaşayan kadınların sağlığını, Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) verilerini kullanarak değerlendireceğim. Bunun için kullanacağım sağlık göstergesi “sağlık kuruluşu dışında doğuran kadınların yüzdesi”. Bu gösterge, kadınların sağlık hizmetlerine ulaşabilme ve kullanabilme durumunu gösteriyor. Yüzdenin azalması iyiliğe başka bir ifadeyle olumlu duruma işaret ediyor. TNSA 1983, 1993, 2003 ve 2008 yılları verilerine baktığımızda bunun, sırasıyla yüzde 58.0, 40.4, 22.7 ve 10.3 olduğunu görüyoruz. Bu sonuçlara bakarak, ülke genelinde durumun yıllar içinde iyiye gittiğini söyleyebiliriz.
Öyle ki, Sağlık Bakanı ve Başbakanın, özellikle son 4-5 yılda Türkiye’de sağlıkla ilgili olumsuzlukları ortaya koyan, kurum, kuruluş, akademisyen her kim olursa olsun hiçbir farklılık gözetmeden “ideolojik” olmakla suçlamalarına, yazılı ve görsel medyaya yansıyan “tehditkâr” değerlendirmelerine-yorumlarına şahit olduktan sonra, bundan öteye gitmemek, söz konusu sağlık göstergesini daha ayrıntılı değerlendirmemek bile düşünülebilir. Ama, Başbakan Recep Erdoğan da Sağlık Bakanı da bilmelidirler ki kazın ayağı hiç de öyle değil. Bilimsel yöntemi kullanarak elde edilen bulguları ve bilimsel bilgileri paylaşmaya devam edeceğiz. Şakşakçılarının ve kendilerinin söylediklerinin aksine, hükümet oldukları dönemde zenginlerle yoksulların, kırda yaşayanlarla kentlerde yaşayanların, Doğu’da yaşayanlarla Batı’da yaşayanların arasında sağlıkta uçurumu daha da derinleştirdiler. Sağlık hizmetlerine ulaşım ve kullanımdaki farklılıklarını artırdılar.
Bir önceki paragrafta paylaştığımız verilere göre, ülke genelinde, son 25 yılda sağlık kuruluşu dışında doğum yapmak zorunda kalan kadınların yüzdesi azalmıştır. Buna karşın, Batı’da sağlık kuruluşu dışında gerçekleşen her bir doğuma karşılık Doğu’da 1983 yılında 2.3 doğum, 1993 yılında 3.5 doğum, 2003 yılında 3.4 doğum ve 2008 yılında da 7.0 doğum sağlık kuruluşu dışında gerçekleşmiştir. Bir başka ifadeyle, Doğu’da yaşayan kadınlar, Batı’da yaşayanlara göre her geçen yıl gereksinimi olan sağlık hizmetine daha az ulaşabilmiştir. Her geçen yıl daha da çoğu mağdur olmuştur. Bu durum, doğum sırasında, ihtiyaç doğduğunda hem anneye hem de bebeğine yapılabilecek pek çok müdahalenin-yardımın yapılamaması, bu nedenle pisi pisine hastalık, sakatlık ve/veya ölüm yaşanması demektir.
Hükümetler, seçim meydanlarında ve programlarında ifade ettikleri gibi, bölgeler arasındaki sosyoekonomik eşitsizlikleri kaldırmış ya da azaltmış olsalardı, Türkiye genelinde, sağlık kuruluşu dışında gerçekleşen 100 doğumdan 1983 yılında 36’sının sağlık kurumu dışında gerçekleşmesini önleyebilecekken, 1993 yılında 51’ini, 2003 yılında 63’ünü ve 2008 yılında da 84’ünü önleyebilecekti. Ama önlemediler. Paylaştığımız bu veriler, sağlık kurumu dışında gerçekleşen doğumlar içinde, sağlık kurumu dışında gerçekleşmesi önlenebilir olanların yıllar içinde arttığını göstermektedir. Bu cümlenin özü, “Türkiye’de bölgeler arası eşitsizlikler yıllar içinde artmıştır” demektir. Hayata geçirdikleri politikalarla eşitsizliklerin bırakın azalmasını, her geçen yıl daha da artmasına yol açmışlardır.
Bu alandaki çalışmamızın son bulgusuna dayalı olarak, AKP Hükümetlerinin ülkenin ve sağlığın yönetimini aldığından, 2008 yılına kadar olan süre içinde, demografik bölgelerimizden Doğu ile Batı arasındaki hem sosyoekonomik hem de sağlık hizmeti alanındaki eşitsizliklerin yüzde 200’den fazla arttığını söylememiz gerekiyor. Onlar, kime ne söyletirse söyletsinler, kime ne yazdırırsa yazdırsınlar, “Halep ordaysa arşın da burada.”
|