Erdoğan'ı artık “Dostları” da uyarıyor

03 Ağustos 2013 Cumartesi, 07:57

Ayşenur Arslan /YURT

Erdoğan için işler iyi gitmiyor. Hiç iyi gitmiyor. Hem dünyada hem de içeride yalnızlaşıyor. İktidarı boyunca almadığı kadar tepki ve eleştiri alıyor.

Elbette bunlar tek tek bakıldığında belki seçilemeyecek ve zaten bazı kesimler tarafından da özellikle görülmeyecek işaretler. Ama çok önemli. Dahası, etkili.

Bugün sizlerle üç kişinin söylediklerini paylaşacağım. Biri Fehmi Koru: İktidarın has gazetelerinden STAR’da yazıyor. Diğeri Yaşar Yakış: AKP’nin kurucularından ve eski Dışişleri Bakanı. Sonuncu isim, AKP’nin desteği ve önerisi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yargıç olarak seçilen (STAR Gazetesi yazarlarından Eser Karakaş’ın eşi) Prof. Işıl Karakaş.

Bizlerin Erdoğan nezdinde zerre kadar hükmü, önemi yoktur. Biliyoruz. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, akiller listesindeki Prof. Baskın Oran gibi isimler de “kendilerinden” sayılmadığı için eleştirileri “düşmanlık” diye algılanıp geçilebilir. Peki ya, eleştiri / uyarı kendi kampından ve o kampın güçlü isimlerinden gelirse! Bilin ki Erdoğan zordadır. Ve yalnızlığı giderek artmaktadır.

“MEDYA ISSIZLAŞMAYA BAŞLADI”

FEHMİ KORU (STAR yazarı): Son zamanlarda medyamız birdenbire ıssızlaşmaya başladı. Tek bir kalemin sebepsiz ortadan çekilmesi bile ıssızlık hissini yaygınlaştırır... Yalnız o kadar mı, o tek kişinin boşluğu kendisini fena halde hissettirdiği gibi, onun köşesini boş bıraktığı gazetede —ve diğerlerinde— çalışanları da vicdanlarına karşı borçlu hale getirir... Onunla kalem kavgasına girmiş, kıyasıya eleştirmiş, eleştirisine muhatap olmuşları öksüz bırakır...
O boşluk var ya o boşluk, dolu olduğu zamandan daha etkilidir...
Kimsenin bizlere bunu yapmaya hakkı yok.
“Yapan kim?” sorusuna verilen cevaplar daha da ürkütücü bir tablo ortaya çıkarıyor. İnanması güç bir tablo bu ve inanmakta zorlandığım için kimi suçlayacağımı da bilemiyorum...

“ÖNCELİKLİ SORUN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ”

PROF. IŞIL KARAKAŞ (AİHM yargıcı): Türkiye’nin AİHM önündeki tablosu tam olarak bugünkü gerçeği yansıtmıyor. Bugün hâlâ sayıca en çok yaşam hakkı ve işkence konusunda dava çıkar karşınıza. Sanki ifade özgürlüğünde durum güllük gülistanlık. Ama mahkemenin kendine göre öncelikleri var. Yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele hep 1’inci sıradadır. Benim düşünceme göre bugün Türkiye’de ifade özgürlüğü önceliklidir.(Ayrıca) Bütün önümüze gelen davalarda polisin gerçekten maksadı aşan bir biçimde güç kullandığını görüyoruz. DVD’sini seyrettik. 13 yaşında bir çocuk kenarda duruyor, polis direkt ona atıyor. Şimdi ben anlamıyorum, bu DVD bize hükümet savunması olarak geliyor. Bizim izlediğimiz aynı görüntüleri Türkiye’de hâkimler de seyrediyordur herhalde. Görmüyor mu orada polisin nasıl çocuğu hedefleyerek fişeği fırlattığını? Hiç alay etmesinler, AİHM 45 dereceye mi bakıyor diye. AİHM tabii buna bakacak, fişeği öyle bir kullanıyorsunuz ki gözü çıkartıyor.”

“ESAD HEMEN DÜŞER SANILDI”

YAŞAR YAKIŞ (AKP kurucusu, eski Dışişleri Bakanı): Esad ile köprüleri atmamış olsaydık, Kuzey Suriye’deki oluşuma şekil vermek için daha güçlü konumda olurduk. Esad’la bütün köprüleri atmamıza gerek yoktu. Yöneticilere “Halkına karşı yaptığın doğru değil” demeliydik ama rejimle bütün bağları koparmamalıydık. Suriye’de muhalefeti destekleyip rejimle ilişkilerini normal çerçevede sürdüren birçok devlet var. Türkiye onlardan olmalıydı. Ağustos 2011 civarıydı. Ben hasbelkader Ortadoğu ülkelerinde en uzun süre görev yapmış Türk diplomatıyım. Biraz Arapça bildiğimiz için, biraz da toz yutunca değerlendirmelerim ötekilerden farklı oluyor. Böyle bir ihtimalin olduğunu o tarihte söylemiştim. Partideki arkadaşlarım -şimdi çok önemli mevkideler- “Ya Yaşar abi oradaki Kürtlerin hiç önemi yoktur, zaten dağınık yerlerdedir” gibi önemsemeyen beyanlarda bulundular. Başbakan’a bu şekilde anlattılarsa, dış politika da öyle oluşmuştur. Bütün bunları devlet öngöremedi çünkü en baştaki varsayım, Esad’ın birkaç gün içinde düşeceğiydi. Şimdi olanların hepsi zaten başta faraziyenin dışındaydı.

NOT: Yaşar Yakış ile röportajı TARAF’ta Tuğba Tekerek yapmış. Prof. Işıl Karakaş ile de HÜRRİYET’te Cansu Çamlıbel konuşmuş. Her ikisinin de eline sağlık.

* * *

SAYIN BAKAN FATURAYI GÖREBİLİR MİYİZ!

İçişleri Bakanı Muammer Güler, seçim bölgesi ve memleketi Mardin'de 2 bin kişiye iftar yemeği vermiş. 2 bin kişiye! AKP’li vekillerden sanatçılara, muhtarlardan partililere (yani AKP’lilere) 2 bin kişilik bir davet. Hem de beş yıldızlı Erdoba Elegance Otel’de.

Telefon açıp oda ve yemek fiyatını soracaktım. Vazgeçtim. Herhalde İçişleri Bakanı’na münasip bir indirim yapmışlardır.

İyi de.. İndirim ne kadar olursa olsun, böyle bir davetin parası herhalde sayın Bakan’ın cebinden çıkmamıştır.

Eğer parayı o ödediyse, mal varlığını ve kazancını öğrenmek isterim.

Eğer para devlet kasasından çıkmışsa, o zaman da kendisinde BU HAKKI NASIL BULDUĞUNU sormak isterim.

Aslında bir sorum daha var: Herkese bol keseden ahlak, edep, din iman vaazları verip duruyorsunuz. İftar yemeğinin “siyasi kampanya” olarak kullanılması, bunların hangisine sığar acaba? Her akşam, sadece siz değil, başta Başbakan olmak üzere herkes bir yerlerde kalabalık iftar yemeklerinde. Buna bir itirazımız olamaz elbette. Yeter ki, sonunda kürsüye çıkıp da siyasete / hamasete dalmasınlar!

Türkiye’deki polis icraatından sorumlu İçişleri Bakanı Güler gibi:

“Biz hükümet ve insan olarak, her zaman Suriye'deki kardeşlerimizin yanında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Onların bütün sorunlarında, yanlarında olacağız. Mısır’da da, seçimle gelenler, askeri darbeyle uzaklaştırmak isteniyor. Bunlar seçimle gelmişler, seçimle giderler, demokrasinin gereği budur.\'

Evet, demokrasi çok önemli. O yüzden, faturayı rica edelim lütfen. O davete ne kadar para ödendi? Ve kim ödedi?

* * *

GÜNÜN TWEET’İ

“Önemli birkaç tweetimi atamıyorum. Anlaşılmaz bir durum.”

Eşi Balyoz Davası’ndan yargılanan İrem Kutluk, Yargıtay’daki duruşma salonundan bildiremiyor!