“ÇEVRENİZDE kırmızı ayakkabı giyen, kırmızı gül ya da karanfil satın alan biri varsa, o kesin anarşisttir, hemen bize ihbar edin”.
Kırmızı gül ve karanfil yetmez, hainler her eylemle, her yerde faaliyet gösterebilir.
“Sokakta yürürken, sağına soluna sürekli bakan birisi varsa, o şahıs devletimizi yıpratmak için plan peşindedir, hemen ihbar edin”.
Şaka değil, bu gibi talimatlarla, Stasi 1950 sonrasında Doğu Almanya’da on yedi milyon yurttaş için tek tek dosya tutuyor. Stasi, Staatssicherheit, Devlet Güvenliği Servisi’nin kısaltılmış hali. Komünizm döneminde Doğu Alman istihbarat örgütü.
Stasi ajanları emekli olunca, taksi şoförlüğü yapıyor, çok pratik. Taksiye biniyorsun, adını söylüyorsun, seni hemen evine bırakıyor.
SIRDAŞ İHBAR
Faşist rejimlerde yurttaşın yurttaşı ihbar etme furyasının yöntemi bol. İspanya’da Franco, Portekiz’de Salazar, Yunanistan’da Albaylar Cuntası döneminde insanlara radyasyon bulaştırıp, onu Geiger cihazı ile izliyorlar. Maksat, devletin güvenliği. Yoksa, kötü niyet yok.
Şimdi bizde de benzer bir hazırlık var. Emniyet Genel Müdürlüğü “Sırdaş polis ihbar noktası” oluşturmayı düşünüyor.
Uygun görülen cadde ve sokaklara yazılı ve sesli ihbar kutuları konacak, sayın muhbir vatandaşlar da, o kutulara yamuk gördükleri komşularını, sokaktan geçenleri, hatta analarını babalarını, öğretmenlerini, belki kasabı, bakkalı ihbar edecek.
Aklın, mantığın kaybolduğu kör noktayı geride bırakıyoruz. “Polis devleti” tüm haşmetiyle yurdumuza çöküyor. Kutuya ses ver ya da ihbar kâğıdı at, gerisini unut.
‘GÖNÜLLÜ MUHBİRLER’
Böyle bir uygulamaya ihtimal vermiyorum, sanıyorum korku yaymanın, insanların sindirmenin sonu yok, demek istiyorlar. Böyle bir sistemde:
Herkes potansiyel suçlu, herkes gönüllü muhbir, herkes birbirinden kuşkulu, başıma bir şey gelir korkusundan, herkesin ağzı kilitli. Ne demokrasi, ne anayasa.
Bu yoldan gidersek, sonumuz belli, “toplama kampları” herhalde son durak.
Bizde 12 Mart faşizminden kalan “Sayın muhbir vatandaş” bir devlet deyimi, darbecilerin halkı birbirini ihbar etmeye teşvik eden slogan.
Hitler döneminde halka nefes aldırmayan Gestapo’nun kurucusu Göring kimin, ne yaptığını öğrenmek adına “Gönüllü muhbirler” diyerek Alman halkına çağrıda bulunuyor. Ve bir ihbar furyası alıp başını gidiyor. Göring ihbar sonucu işlem yapılanlara “çürük ağaç” adını veriyor. Namı diğer, “bizden olmayanlar”.
ÇOCUKTAN AL HABERİ
Çocuklar o dönemde, farkında olmadan “gönüllü muhbirlerin” başında geliyor. “Çocuktan al haberi” gibi, okullarda çocuklar tek tek sorgulanıyor, ailede, derste, sokakta kimin, ne yaptığı soruluyor, onlar da anlatıyor. Bizde sorgulamaya gerek yok, bizde önce kutuya ihbar fişi, gerisini polis halledecek.
Başar Sabuncu’nun 12 Mart faşizmini anlatan “Sayın Muhbir Vatandaşlar” isimli dört perdelik oyunu var. Umarım, ilk ve son perdeyi birlikte izliyoruz ve perde kapanıyor.
Kötü bir kâbus görüyor olmalıyız.
Süreçte kritik günler
ÖCALAN İmralı’dan konuşuyor: “15 Eylül’e kadar hükümet adım atmazsa, ben dağdakileri tutamam”.
Kandil’in yeni komutanı, Murat Karayılan’ın yerine gelen Cemil Bayık tarihi on beş gün öne çekiyor: “Son tarih 1 Eylül’dür, artık adım atılması gerek. 1 Eylül’e kadar adım atılmazsa, amacın çözüm değil, tasfiye ve katliam olduğu anlaşılacaktır. Buna karşı Kürt halkı kendini savunacaktır”.
Atılacak adım ne? Tek bir adım isteniyor. Öcalan’ın serbest bırakılması. Öcalan ve BDP sözcüleri son günlerde bunu değişik biçimlerde sık sık dile getiriyor. Önümüzde bir ay var. Hiç kimse böyle bir adım beklemiyor.
1 ya da 15 Eylül geldiğinde ne olacak? Pek çok gerginliğin dur durak bilmediği Türkiye’yi eylülde başka kritik günler bekliyor.
|