Beraber ıslandık biz bu TOMA'larda!

02 Temmuz 2013 Salı, 07:07

CÜNEYT ÖZDEMİR/RADiKAL

Türkiye'nin farklı gerçeklerinde, semtlerinde, yollarında beraber yürümeseler de aynı TOMA'larda beraber ıslanılan bir siyasi iklim ufukta gözüktü.
Hafta sonu Diyarbakır’da düzenlenen Lice’de yaşananları protesto mitinginde iddialara göre ‘Evine Hoş Geldin TOMA’ yazılı bir pankart açılmış. Resmini görmedim ama yıllar sonra Kürt meselesinde normalleşmeyi bundan daha iyi bir pankart anlatamazdı herhalde. Gezi olaylarında ve şu aralar mezuniyet törenlerinde bol esprili ‘orantısız zekâ’ olarak tanımlanan esprili pankartlar görüyoruz. Zaten pek çok kesimin en çok sinirini bozan, kılıfa sokulamayan, komplo teorilerine uydurulamayan da bu pankartlardaki esprili dil. Böyle bir dil ile baş etmek kolay iş değil. Kukuletalı faiz lobili komplo teorileri, OTpor’cu dış mihrak bağlantıları, Ulusalcı karalamalar, envai çeşit itibarsızlaştırma ve marjinalleştirme çabası bu pankartlara taşan neşe karşısında eriyip gidiyor.

Bu dil sadece Gezi’nin değil siyasetin geleceğinin de dili olacaktır. BaĞzı şeyleri çok da kafaya takmayan, kafası attı mı yan gelip yatmayan, istikrarlı ve ezber bozan bu hercai söylemlerin karşısında yılların ezberi klişeleri boca eden siyasetçilerin uzun süre dayanamayacağı aşikâr.

Bu dil zaten Sırrı Süreyya Önder’in renkli karakteri ile Kürt siyasetine inceden inceye girmeye başlamıştı ancak Diyarbakır’da ilk kez somut olarak kendini sokakta gösteriyor. İstanbul’daki olaylar başladığında bildiğiniz gibi yıllardır Güneydoğu’da halka karşı kullanılan TOMA’lar geçici görevle Batı illerine ve İstanbul’a gönderilmişti. Hayatında ilk kez TOMA adında bir araç gören Batılı gençlerin tepkisi eylemlere paralel oluşmuştu. Kepçe kaçırıp TOMA’yı koavalamaktan, satılık TOMA ilanları vermeye kadar TOMA üzerine dönmeyen muhabbet kalmadı. Hatta eylem sırasında TOMA’nın karşısına dikilip ellerini iki yana açarak ‘Sık bakalım’ şeklinde poz vermek modaya dönüştü. Hatıra fotoğrafı niyetine milletin birbirini TOMA’landıktan sonra çektikleri fotoğrafları Facebook’a yüklemeye başlaması da sanırım bunun sonucu oldu. TOMA suyu sıktıktan sonra “Höllooggg” diye bağıran kitleyi saymıyorum!

Cadı avı hazırlıkları

İşin şakası bir yana, Güneydoğu özellikle 90’larda öylesine kötü günler geçirdi ki kimsenin espri yapacak hali kalmamıştı. Boşaltılan köyler, dağlarda ölen gençler, faili meçhul cinayetler, yüzlerce-binlerce insanın tutuklanıp onlarca yıl haksız yere hapis yatması ile Güneydoğu’daki durum espri kaldırır noktayı geçeli çok olmuştu. Komedi yerini trajediye, koyu bir karanlığa bırakmıştı.

Acı bir gülümseme yaratsa da birazdan halkı ıslatmasın diye önüne yatılacak TOMA’lar üzerine bile geyik döndürülebilmesi ise Kürt meselesinde çözüm sürecinin olumlu etkisi olarak algılanabilir.

Gelin görün ki bu sefer de batıda işler tam da 90’ların Güneydoğusu’nda yaşandığı gibi siyasi bir atmosfere bürünüyor. Önümüzdeki günlerde başlayacak büyük bir cadı avının devlet içinde altyapısı tamamlanmak üzere. Atamalar, soruşturmalar, manşetler bizlere bunun emarelerini fazlasıyla veriyor. 90’larda Güneydoğu’da yaşanan güvenlikçi politikaların bir başka versiyonunu batıda yaşayacağız. Bu sefer hedefte Kürtler değil Beyaz Türkler var. Pardon, bir de elbette ‘sözde sanatçılar’. Eğer devleti temsil edenler bir konu hakkında ‘sözde’ sıfatını kullanmaya başlamışsa -artık hepimiz yakın geçmişimizden biliyoruz ki- devlet aklının arkasında başka planlar var demektir. Neyse ki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek var da bu planlar hakkında komplo teorileri kurmamıza gerek kalmıyor.

Herhangi bir büyükşehir başkanının görev tanımında olmasa da gayri resmi Gezi soruşturmasını bildiğiniz gibi Melih Başgan maşallah neredeyse tek başına yürütüyor. Christian Amanpour gibi ‘suçlu’ gazetecileri şak diye tespit edip CNN’i Twitter’da boykot ettirmeler mi dersiniz, 6 kişilik dev katılım sağlanan büyük New York mitingleri organize etmek mi dersiniz, listesinde yok yok. Hatta hızını alamayıp arada bir Ahmet Hakan Coşkun’a da Twitter’dan dalıyor ama neyse ki Ahmet antrenmanlı. Ankara metrosunun acıklı hali ile Londra metrosunun gelişmişliğini gösteren karşılaştırmalı fotoğrafını dayayınca ‘Melih Başgan’ mecburen sus pus oluyor. Önümüzdeki seçimlerde bir kez daha Ankara belediye başkan adayı olamayacağını bildiğinden mi, yoksa İçişleri Bakanlığı koltuğuna göz koyduğundan mı bilinmez, Melih Gökçek artık tek tek ‘sözde sanatçıları’ mimlemeye, hedef göstermeye ve tehdit etmeye de başladı. Son hedefinde Memet Ali Alabora var. “Allah’ın izniyle devlet onu yakalayacak ve onu içeride göreceğim” gibi neredeyse suç teşkil eden ‘temennilerini’ kamuoyunda dillendirmekten çekinmiyor. 90’ların hoyrat siyaset sahnesinden ezberimizde kalan çok tanıdık hedef göstermeler bunlar...

Yakında davalar, sabah baskınları, uyduruk şemalarla ‘sözde sanatçılar’a operasyonlar da başlarsa resim tam olacak bakın.
Türkiye’nin farklı gerçeklerinde, semtlerinde, yollarında beraber yürümeseler de aynı TOMA’larda beraber ıslanılan bir siyasi iklim ufukta gözüktü.

Gül gülebilirsen!