İsim listesi çok çok daha uzun aslında. Yeni Şafak Gazetesi’ne göre 50 kişiler. Ve muhtemelen teröristler! Gerekçe say say bitmez: Gezi direnişine destek vermek.. Ankara’ya “ne olur burada olup bitenleri görün” diye seslenmek.. Çocukların gözlerinden öpmek, onlarla hatıra fotoğrafı çektirmek.. Arada bir de “demokrasi bu mu” diye sormak…
Sahiden de demokrasi bu mu?
Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet’teki köşesinde yazdı. Gezi eylemleri nedeniyle tutuklanan 22 kişi hakkında “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla dosya açılmış. Açılmış da, tutuklama kararında hangi örgüt üyesi oldukları belirtilmemiş. Yargıç karşısına çıkartılan gençlerden biri de haliyle sormuş:
“Arama kararında 9 tane sol örgütün adı var. Hangi örgütün üyesi olduğumuz belirtilmemiş. Örgütü siz mi seçiyorsunuz, yoksa biz mi beğeneceğiz?”
Merak etmeyin gençler, onlar sizi yormuyor. Sizin adınıza bir örgüt seçiveriyor. Gerçi bazen pek uymuyor.. Örneğin sağ görüşlü, bir zamanlar Gülenci, işkence sorumlusu Hanefi Avcı “Devrimci Karargâh” üyeliğinden yargılanıyor. Tek başına! Çünkü davanın öteki sanıkları, Hanefi Avcı ile aynı duruşma salonunda olmamak için ayakkabılarını fırlatmaya başlayınca, saatleri ayrıldı. Dahası, tutuklu sanıklar tahliye edildi. Hanefi Avcı, Devrimci Karargâh örgütünün yılmaz bekçisi olarak tek başına yargılanmaya devam ediyor! Ve üstelik, inanmayacaksınız ama mahkeme heyeti bu durumu gülünç bulmuyor!
POLİS ŞİDDETİ MEŞRULAŞTIRILIRSA
Memlekette yargı halleri böyleyken böyle.. Güvenlik halleri zaten apaçık ortada.. Görüntüler, fotoğraflar yoruma bile gerek bırakmıyor. Dahası, Başbakan “polisim destan yazdı” diyor. Diyebiliyor. Şiddeti meşrulaştırıyor. Nitekim, Ethem Sarısülük’ü vuran polis MEŞRU MÜDAFAA gerekçesiyle serbest.
Ve bu ülkede medya, sahnesinde üstlenilebilecek en çirkin /en aşağılık rolü üstleniyor. Tetikçilik yapıyor.. İhbarcılık yapıyor.. İktidarın yalanlarını örtbas ediyor (daha doğrusu etmeye çalışıyor).. Yetmiyor; fotoğraflarını birinci sayfadan verdiği insanları hedef gösteriyor.. 10-15 isim sayıyor. Ertesi gün çıta yükseliyor. “50 kişilik liste” diye manşet atıyor.
Her fırsatta 28 Şubat’tan söz ederler ya.. Hangi yılın 28 Şubat’ını kastediyorlar, bilemedim. Çünkü, MALUM 28 ŞUBAT’ta aralarında Birand’ın da olduğu pek çok kişi hakkında böyle haberler yayınlanmış / yayınlatılmıştı. Terörist ilan edilmişlerdi. Aşağılanmış ve işsiz bırakılmışlardı.
Şimdi yapılan ne peki? Gazeteci olmaktan geçtim.. Bu nasıl bir insanlık halidir! Bu nasıl bir alçaklıktır!
Peki, yanınıza bırakacak mıyız? Başbakan’ın hedef gösterdiği, sizlerin de iftira ürettiği Mehmet Ali Alabora’yı, Can Dündar’ı, Halit Ergenç’i ve bu ülkenin değeri daha nice insanı YEDİRTECEK MİYİZ! Yedirtecek misiniz!
GAZETECİLİK ADINA CADI AVI
Ey Türkiye.. Bu ülkenin güzel insanları.. Onlar size emanet. Gezi direnişi sırasında “okyanusta bir damla” olmak için dışarı çıktılar. Öyle mütevazı, öyle içten.. Şimdi onları bir okyanus gibi sarmalıyız. Yalnız bırakmamalıyız.
Ve ben / sen / biz gazeteciler.. Yeni Şafak ya da bir başka gazete, bir başka televizyon.. Susmaları, korkmalarına karşı elimizden bir şey gelmez. Ama iftiralarına, hedef göstermelerine, tetikçilik yapmalarına, cadı avına katılmalarına göz yumamayız. Gazetecilik onuruna sahip çıkmalı ve gereğini yapmalıyız.
Bu konuda doğrusu bir önerim yok. Şimdilik.. Çünkü öneriyi de birlikte konuşup kotaracağız. Konuşalım, kotaralım. Hadi bakalım, sıra bizde!
TRT YAPIMCILARI UYARDI MI?
Cadı avı diyoruz ya.. Öyle anlaşılıyor ki, bu daha başlangıç. Akşam’ın AKP’ye devredilmesinden sonra yaşananlar ortada. Milliyet ve Vatan’da, medyanın gizli patronu (Başbakan’ın danışmanı) Yalçın Akdoğan’ın bağırmaları yankılanıyor. Onun hazırladığı “kara liste” konuşuluyor.
Mesele bu kadarla da kalmayacak gibi. Çünkü dizi camiasında, TRT’nin uyarısına ilişkin söylentiler ayyuka çıktı. İddia o ki, TRT “bundan sonra dizi projelerinizi cast (başrolden figürana oyuncular) listenizle birlikte gönderin” demiş. Yani, o listede “sakıncalı” oyuncular varsa, daha baştan müdahale edilecek. Üstü çizilecek.
TRT’nin bizlerin parasıyla yönetildiğini, “kamusal” görevi olduğunu hatırlatmak gereksiz artık. Kendimiz söyleyip kendimiz dinliyoruz. Sorumuza yanıt alamayacağımız da ortada.
Ama işin buralara varması da sessiz kalınacak gibi değil. Çünkü meselenin TRT ile sınırlı kalmayacağı açık. Başbakan’a yakın televizyonlarla başlayacak.. Belki reklamlar için söz konusu olacak.. Gezi’ye destek verenler belediyelerin kara listesine de alınacak..
Cek.. cak.. diye yazdığıma bakmayın. Bu, iktidarın ve yaltakçılarının hayali. Ama Gezi direnişi oyunu bozacak. Gezi Parkı’nda filizlenen demokrasi büyümeye devam edecek.
MEMLEKETTE “BUNLAR” DA OLDU
*Ethem’i öldüren polisin serbest bırakıldığı gün, bir başka mahkeme bir başka polisle ilgili yine akla ziyan bir karar verdi. Polis Muharrem Kırımlı, Pendik Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde yöneticileri tehdit etmekten yargılanıyordu. Dava dosyasına göre Kırımlı şöyle demişti: “Babam beni Süleymancılar cemaatinde yetiştirdi basından ve televizyonlardan Alevileri ve semahları izliyoruz, Muhammed’i ret ve inkar ediyorsunuz. Ret ve inkar etmenin cezası baş kesmektir. Buna da Kuran’da cihat denir. Bunu biliyor musunuz? Bunu bilin. En kısa sürede tekrar geleceğiz\'. İşte bu sözler üzerine açılan davada, Kartal 29. Asliye Ceza Hakimi, polis hakkında “beraat” kararı verdi. “Kayıt yoktur” diye böyle bir karar verildiğini zannetmiş olmalısınız. Ben de öyle zannetmiştim. Hayır. Beraat gerekçesi şu: “Tehdit değil, sınırı aşmayan eleştiri”.
*Diyanet İşleri Başkanlığı artık hayatımızın her yerinde. Gezi’de de olmazsa olmazdı. Nitekim fetvasını verdi. “Biber gazı caizdir” dedi. Nedenini de “Devletin güvenliği ile alakalı meselelerde biber gazı kullanılır” diye açıkladı.
*Murat Belge, gözlemlerine ilişkin raporu Başbakan’a sunması beklenen “akil insanlar heyeti”nden ayrıldı. (Hatta kimisine göre istifa etti!) Gerekçesini şöyle anlattı: “Şimdi ben oraya gidersem \'Hadi başlayalım\' dendiğinde ben \'Kusura bakmayın, bir dakika\' derim. \'Gezi ve Gezi’de söylenenler konuşulmadan bu konuya geçilmesi taraftarı değilim\' derim. Bu olmazsa da benim çıkıp gitmem lazım. Başbakan kalkıp bana da \'Bana sosyoloji mi öğretiyorsun?\' derse ben de karşılık veririm filan. Olmaz yani...”
*Dicle Haber Ajansı’nın haberine göre, PKK, Şırnak’ın Cizre İlçesi'nde “asayiş” birimleri oluşturdu. Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi (YDG-H) adı verilen milis gücü, askeri kurallara göre tören düzenleyip, diploma dağıttı. Üzerinde Öcalan’ın fotoğrafının olduğu siyah kıyafetler giyen ve yüzlerini poşuyla kapatan milisler, daha sonra Nusaybin ve İdil Caddesi üzerinde lastik yakarak yoldan geçen araçlarda kimlik kontrolleri yaptı.
|