Başbakan, 'Yıpransın da ne olursa olsun' diyen zihniyet ile ilk kez mi karşılaştı?
Başbakan, dört haftadır yaşananların bir oyunun, bir tuzağın parçası olduğunu söylemeye devam ediyor. Başbakan’ın bu görüşüne katılmadığımı yazmıştım.
Geçen haftaki konuşmalarında; dış finans güçlerinin, dışardaki açık ve gizli çalışan örgütlerin, iç ve dış bazı medya kuruluşlarının, Meclis’teki muhalefetin, Meclis dışındaki muhalefetin, olayları bazılarını birlikte bazıları ayrı ayrı planladığını, Gezi Parkı’ndan başlayarak 79 ilde, dün de devam eden gösterileri çıkardıklarını ve abartılı biçimde dünyaya yaydıklarını söylemişti.
Dünkü grup toplantısında da iddialarını tekrarladı:
Başbakan konuşmanın başında Fatih –öğrencilere tablet- projesinin ihalesinin başladığını, sözleşmeli 96 bin personelin ve engelli 600 personelin kadroya alınacağı ‘müjdesini verdikten’ sonra, Mersin spor tesislerinin açılışını anlattı ve Akdeniz Olimpiyatları’nın önemine değindi.
Hafta sonundaki Kayseri, Samsun ve Erzurum mitinglerinin ‘neyin hedef alındığını, ne yapılmak istendiğini net olarak’ gösterdiğini belirtti. Muhalefet partilerinin ve özellikle CHP’nin ve medyanın bütün yurtta gösterilerin yaygınlaşmasındaki rolü hakkındaki iddiasını geliştirdi ve bu kısımdaki sözünü şöyle aynı görüşle bağladı: “Bu millet bu kampanyaları yutmadı, millet neyin ne olduğunu, kimin nerede durduğunu gördü.”
Başbakan, “Cuntaların, Cumhuriyet Mitingleri’nin, Danıştay gibi kirli saldırıların, bildirilerin, medya operasyonlarının, uluslararası kampanyaların karşısında asla boynumuzu bükmedik, bu olaylar üzerinden bizimle, milletle, milli iradeyle hesap görmek isteyenlere karşı da asla boynumuzu bükmeyiz” diyordu.
Bitti artık sıra kanıtlara geldi diyorsunuz, fakat Sayın Erdoğan yeniden başlayıp anlatıyordu:
“Daha en başından itibaren içeriden ve dışarıdan birileri bu gösterilerin tamamen masum, tamamen haklı gösteriler olduğunu, polisin şiddet kullandığını, milletin tamamının bu gösterilerin içinde yer aldığını son derece sistemli şekilde yaydılar. Türkiye’de bazı medya kuruluşları bu operasyonlarda baş tertipçi olarak vazife aldı. Bu medya kuruluşlarını biliyoruz, yazılı ve görsel olarak hangi kuruluşlar burada aktif rol aldı bunu biz de biliyoruz, milletim de biliyor” diyordu ama bir özel ad söylemiyordu.
Ona göre, “Dert, ortalığı karıştırmaktı”. “Gezi Parkı değil, mesele demokrasiyi durdurmak, mesele Türkiye’nin kaybetmesini sağlamak; 10.5 yıl bunu değerli kardeşlerim, defalarca yaptılar. Ekonomi kötüye gitsin de AK Parti yıpransın da Türkiye’ye ne olursa olsun zihniyetini taşıdılar.”
Başbakan konuşmasının sonlarında arkadaşlarına, “Şunu çok büyük bir memnuniyetle söylüyorum: Bu operasyon tutmadı, rahat olun” diye güvence verdi. Dünya, medya, içerdeki milyonlarca kişi uğraştığını söylüyor, sonra da güvence veriyor, hayret değil mi?!
Başbakan’ın son konuşmasının tamamı sadece iddiadır, şüphedir; hiçbirinin karşısına bir özel isim ve kanıt koymamaktadır. Bu iddiaları grubunda söyleyen Genel Başkan, iddialarının kanıtlarını yargıya da vermiş değil; sadece muğlak sözlerle suç ve suçlu tanımlıyor.
Başbakan, grubunun resmi toplantısında iddialarını propaganda jargonunda sıralarken, bir üye çıkıp da “Kim bunlar” diye sormuyor.
Tek doğru tanısı, “AK Parti yıpransın da ne olursa olsun diyen zihniyetin” varlığını söylemesidir. Sormadan duramıyorum: Bunları ilk kez mi gördü Sayın Başbakan?
Bu kesimdekilerin Başbakanlık Özel Kalemi’nden köy okuluna kadar her yerde bulunduklarını tam altı yıldır yazanlardan biriyim; Başbakan’ın ağzından, ‘yıpransın da ne olursa olsun’ anlayışında olanların sayısının azalmasını sağlayacak bir cümle duymadım. Bir kelime söylemedi, bir karar almadı, bir adım atmadı! Kutuplaşmanın devamından yarar bekliyor diyenler haksız mı?
Bir kez daha yazayım: “AK Parti yıpransın da ne olursa olsun” diyenlerin sayısı konuşmasındaki iddialarla azalmaz; ele alınan olayların doğru tanımları söylenerek ve önlemleri uygulanarak azalır.
|