Memleketteki cinnet hali bitti mi, tam kestiremiyorum. Gelen haberler, bir o yönde bir bu yönde. Bir yanda ”Merak etmeyin halka sormadan durak bile yapmayacağız” açıklamaları geliyor, öbür yanda bir “Hesap soracağız” lafları.
Kah ”Yeni reform paketi”, ”Demokratikleşme hamlesi” deniyor, kah hükümetin iş dünyasını cezalandırmak için hazırlıklara başladığı haberleri. Hükümet içinde sağduyuyu temsil edenler, Ak Parti’yi dünya önünde gülünç duruma düşüren ”Dış mihraklar”, ”Alman Ergenekonu”, ”Yalancı CNN” ya da ”Yahudi lobisi” gibi fantezileri usulca yere bırakarak, hızla başka bir dil kurmaya çalışıyor; ancak bir de bakıyorsunuz o dil çoktan twitter sayfalarından koca koca Meclis konuşmalarına yayılmış.
İktidar çevrelerinde bir yandan Alevi çalıştayı, Kürt açılımı, ”Gezi’yi anlama toplantısı” gibi çalışmalar var; diğer yandan ”Camilerimizde içki içtiler”, ”Başörtülü kadınlara el uzattılar”, ”BBC ajanlarını atın” söylemi, doludizgin gidiyor.
Kısacası, Gezi-sonrası hükümetin politikasının ismi, Bilinçli Çelişki: Sert konuşan bir başbakan ve etrafında yumuşak konuşarak hasar gidermeye çalışan kadrolar. Bu iki başlılıktan ne çıkar, hepimiz göreceğiz...
Ancak kuşkusuz (ve Allah’tan!) Gezi Parkı’yla başlayan gerilimli atmosfer, yavaş yavaş dağılmaya başladı. Geçen akşam Taksim’de Ethem Sarısülük’ü anmaya gidenler, ilk kez müdahalesiz ve tabiatıyla da ilk kez olaysız bir protesto gerçekleştirebildiler.
Tabii ortamın yumuşaması ve hükümetin Mübarek rejimi reflekslerinden ziyade daha sakin davranmaya başlamasında, dış dünyadan gelen sıkı markaj da önemli. Tazyikli su, sadece içine kimyasal karıştırılmış olarak göstericilere püskürtülmedi; bir yandan da ”Batı”, tüm sembol ve kurumlarıyla Ak Parti’ye: ”Sakin ol, demokrat ol” baskısında bulundu. Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler, New York Times, CNN derken, Barack Obama bile Başbakan Erdoğan’ı arayarak bir saat görüştü. Ne görüştü? Amerikalılar toplantının sonunda ortak bir açıklama yapılmasına ve o açıklamada ”İki lider ifade özgürlüğünün yanı sıra, şiddet içermeyen toplantı ve gösteri özgürlüğünün de her iki ülkenin ortak değerleri arasında olduğunu vurgulamışlardır” cümlesinin geçmesinde ısrarcı oldu.
Gerisini hayal gücünüze bırakıyorum.
Nihayetinde Türkiye, uçurumun kenarından döndü. Hükümet içinde perde arkasında kalsalar da rasyonel düşünen, demokratik alanı genişletme gereği gören figürler var. Bazı bakanlar, kriz boyunca çözüm yolları aradı, hatta göstericilerle gizliden gizliye görüştü. Cumhurbaşkanı’nın çıkışları, memleketteki akıl sağlığı açısından önemliydi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, son dakika bir manevrayla belli ki Avrupa Birliği’yle ilişkileri uçurumun eşiğinden döndürdü.
Anladığım kadarıyla perde arkasında bir yerlerde dolduruşa gelmeyen, öfke nöbetlerine kapılmadan sakin düşünmeye çalışanlar vardı.
Günün sonunda, şu ya da bu biçimde Türkiye, uçurumun kenarından döndü. Döndü mü sahiden? Galiba. Evet. Sanırım. Umarım.
|