11-17 Haziran 2013 günlerinde, bu köşede (kenthaber.com) yayında olan “ABD ile Gülen’in Başbakan’la kavgası ve uyanık dev” başlıklı yazıma yorum atan okurlardan biri, Suriye olayında, Çin ve Rusya bloğunda yer alan “İran”dan neden söz etmediğimi sormuş.
Okuruma teşekkür ediyorum. İran’ı, evrensel boyutta siyasi yarış içine girebilecek, devlerle savaşabilecek, onlarla baş edebilecek ülke olarak hiçbir zaman görmedim.
Rusya’nın bile Çin ve ABD, İngiltere devleri yanında “cüce” kaldığı, “kullanılan ülke” olduğu yapıda, İran’ın sözü dahi olmaz. İran, bölgede, devlerin, Rusya gibi kullandıkları ülkeden başka bir şey değildir.
İran’ın, devler tarafından nasıl kullanıldığını ve kullanılacağının ipuçlarını, Güler Buğday, yaklaşık 1,5 ay önce çıkan “İnsanlar İhanete Tutsak” (Siyah Beyaz Yayınları) kitabında çok güzel anlatmış. Okuruma, bu kitabı temin edip okumasını öneririm.
Size de…
Kitabı değerli bulmazsam, iki defa üst üste yazmazdım; okumanızı, okutmanızı ısrarla istemezdim.
“AKP’nin kuruluşundaki karanlık ilişkiler”i, bu kitapta anlatıldığı kadar bilmemiz, öğrenmemiz olanaksız.
Bugünlerde olup bitenler; AKP’yi siyasi yaşama sokan, iktidara taşıyan ve Başbakan’ı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “Başbakanlık Koltuğu”na oturtan ABD tarafından, 80’lerin sonlarında ölçülmüş biçilmiş, 90’ların başında da yaşama geçirilmiştir.
Kitap, bundan sonra olacakların da izlerini veriyor.
….
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, 2’nci AKP Hükümeti’nde Dışişleri Bakanı iken, ABD Dışişleri Bakanı Powell’le 2003’de imzaladığı 9 maddeden oluşan 2 sayfalık “gizli anlaşma”yı yeniden okuduğunuzda, dehşete kapılırsınız.
Anlaşma maddeleri, ABD’nin istediği doğrultuda, şaşma payı dahi olmaksızın tek tek uygulandığını ayırt edersiziniz.
Askerlerin neden tutuklandıklarını, polis gücünün neden ağır silahlarla donatılıp güçlendirildiğini anlarsınız.
ABD’nin, AKP’ye, AKP’li siyasi ve bürokratik kadrolara gereksinim duyduğunu da…
….
Bir “ABD ürünü” olan Başbakan, küçümsediği “Taksim Gezi Parkı Direnişi”ne karşı, Ankara’da, İstanbul’da, Kayseri’de, Samsun’da, Erzurum’da gerçekleştirdiği “Milli İradeye Saygı Mitingleri”nde (Ben bu mitingleri, “Başbakan’a saygı ve boyun eğme mitingleri” olarak tanımlıyorum), halkın, halkın çocuklarının üzerine saldırdığı polisler için övgüler diziyor, onların “destanlar” yazdıklarını söylüyor. Direnişte yer alan halkı ve halkın çocukları için “işgalciler” sözcüğü kullanıyor.
“İnanılır gibi değil!” demiyorum. Çünkü… Güler Buğday’ın “İnsanlar İhanete Tutsak” kitabını okuyorum. Unuttuklarımı anımsıyorum, eksiklerimi gideriyorum, yeni bilgilerle donanıyorum.
….
Dün (24 Haziran 2013 Pazartesi) internet basınına düşen, “Diyanet: Biber gazı caizdir!” başlıklı habere de “İnanılır gibi değil!” demedim. Çünkü… “İnsanlar İhanete Tutsak”ta, dinin, dincilerin ve din kurumlarının nasıl eksenlerinden kaydırıldıkları ve kaydırılacakları da okurla o kadar güzel paylaşılıyor ki...
Dünyada ve Türkiye’de, Taksim Gezi Parkı Direnişçilerinin ve yurdun dört bir yanındaki destekçilerinin üzerine sıkılan “Biber Gazı”nın sakıncaları, insan üzerindeki olumsuzlukları bilimsel olarak kanıtlanmasına karşın, “Tayipleşen Diyanet”in, “Biber gazı caizdir” diye fetva vermesi, çok çok yanlış olsa da, çok çok can sıksa da, doğaldır, olağandır.
Bu algıyı, “İnsanlar İhanete Tutsak”tan ediniyorum.
Şunu da: İhanet bataklığına saplananlar, ihanet bataklığında tutsak kalacaklar, yok olup gidecekler.
….
İhanete tutsaklar, ihanetten de, tutsaklıktan da kurtulamazlar.
Bunlar da kurtulmayacaklar, berbat bir biçimde anılacaklar.
Bunların çocukları, torunları da utanç içinde yasayacaklar, başları dik hiç gezemeyecekler…
Böyle bir yaşama, böyle bir mirasa lanet olsun…
bakikarakol@hotmail.com
|