Başbakan’ın emriyle ‘işgal güçleri’nden boşaltılan Gezi Parkı’nda şu günlerde polis ikamet ediyor. Peki polis, eylemlerle ilgili hiç mi kendini sorgulamıyor?
Gezi Parkı, 10 gün önce zor kullanılarak boşaltıldı. O gün bugündür polisler parkta ikamet ediyor. Ama ‘halka açılan’ parka, şimdilik polisten başka kimse giremiyor!
İroninin böylesi: İki hafta boyunca direnişçilerin kaldığı, halkın serbestçe dolaştığı, müzik yaptığı, fikirlerini söylediği park, şimdi bir nevi ‘Polis Parkı’. ‘Milliyet’teki habere göre, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, polislerin ihtiyacı için tuvalet, yatak, revir olan ‘sahra çadırları’ kurmaya karar vermiş. Haşa, halkın kullandığı yakılası, sıradan çadırlar değil bu, sahra çadırı!
Parkta, doğada yaşamak kolay değil elbet. Malum, Gezi ahalisi ‘etrafı pisletmekle’ de suçlandı. Belli ki aynı sorun ortaya çıkmış... Gezi’de yemek-tuvalet-revirler dayanışmayla kurulmuştu. Dahası, şahane bir kütüphanesi vardı. Bari onları yıkıp dökmeselerdi, mala zarar vermeseler de kendileri kullansalardı!
Polis ne hisseder?
Cuma akşamı annem tutturdu; “Taksim’e gidip duracağım” diye. Hastalanır, başına bir şey gelir diye ben de gittim. Bizimki şapkasını, portatif taburesini ve kitabını çıkarıp ‘duran insan’lara katıldı. Bir grup, AKM’ye dönmüştü, bir grupsa Gezi Parkı’na... Parkın merdivenlerinden meydanı gözleyen polisler, bir ara kalabalıklaştı. 10 dakika böyle karşılıklı bir ‘durma-bakışma’
hali sürdü... Gergin bir
andı. Polisler sonunda dönüp gitti...
Acaba meydanda duran, oturan, okuyan halkı seyrederken ne düşündüler? “Bunlar zır deli” mi, yoksa “Lanet olsun, sizin yüzünüzden parka tıkıldık” mı? Yoksa “Bunlar, din düşmanları” diye mi kandırıyorlar kendilerini? Gezi boşaltılmadan, içeride dolaşan sivilleri gördüğümde düşünmüştüm: Acaba burayı gördükten sonra Gezi’dekilere, üstlerinin, Başbakan’ın baktığı gibi nefretle bakabiliyorlar mı?
Ihlamurun altında uyanınca
Şimdi Gezi’de görev gereği kalan polisler, muhtemelen evden uzakta oldukları, yerlerde yattıkları için mutsuzdur. Peki sabahın ilk ışığıyla, ıhlamur kokusuyla uyandıklarında hiç, “Bu çapulcuların neden Gezi diye tutturduklarını anladım” demişler midir?
Annesi yaşındaki bir kadın karanfil uzattığında, “Ben ne yapıyorum burada?” diye kendini sorgulamamış mıdır? Merak işte...
Gözü çıkan, sakatlanan, komadan çıkan, ölen çocukların haber ve fotoğraflarını gördüklerinde “Bu işte bir yanlışlık var” diyen, hiç mi olmamıştır?
Yorgunluktan, mesai fazlası çalışmaktan, yetersiz maaşlardan yıprandığını bildiğimiz polis, yaşıtlarının “Daha fazla hak, özgürlük” isyanıyla hiç mi empati kurmaz? Sokakta dolaşırken insanların bakışından, irkilmesinden zevk mi alırlar?
Safça olabilir, ama dedim ya, gerçekten merak ediyorum...
NOT: ‘Gezi Tanıklıkları’nı dinleyeceğimi, yazacağımı anons etmiştim. Adı ve kimliği saklı kalarak, polislerin açısından Gezi eylemlerini dinlemeye hazırım.
Mail adresim:
mehves.evin@milliyet.com.tr
NEDEN HÂLÂ SOKAKTALAR?
* Hükümet yanlıları, Gezi Parkı eylemlerinin bu kadar uzamasından, başka şehirlere yayılmasından rahatsız. “Bu kadar uzatacak ne var? Neden huzurumuzu bozuyorlar?” diye soruyorlar. Polis şiddetinden bahsedince “Ne yani, anons yapmışlar, bitirseydiler eylemi” diyorlar.
* En çok da mala verilen zarardan, yakıp yıkanlardan dem vuruyorlar. Daha ileri gidenler, provokasyona, dış güçlere, kötü emellere işaret ediyorlar.
* Unuttukları, görmezden geldikleri şey şu: Bu insanlar, sadece kendileri değil, herkesin en doğal hakkı olan kamusal bir alanı korumak için ayağa kalktı.
* Şiddetle bastırmaya çalıştıkça, aynen bir çocuğun dayakla terbiye edilemeyeceği ve bunun onaylanamayacağı gibi, daha fazla direnç ortaya çıktı.
* Çocuklar yaralandı, sakatlandı, öldü... Ve bunun hesabı hala verilmedi! En sahtesinden bile olsa bir merhamet ibaresi gösterilmedi. O çocuklar için slogan atanlar küçümsendi, ötekileştirildi.
* Hâlâ “neden sokaklardalar?” diyorsanız, budur en basit cevabı. “Taksim bizim” demek, Taksim belli bir zümrenin anlamına gelmiyor. Tersine, senin, benim, hepimizin...
|