İşte bu yüzden olmuyor.
Kesinlikle ve kesinlikle olmuyor.
Çocukların bildiği, “anladığı dil” bu değil!
Bakış açısı böyle değil.
O yüzden günlerdir sokaklardalar.
O yüzden yaralılar.
Ve o yüzden, her şeye rağmen tüm yaralarını sarıp sarıp yeniden eylemdeler!
***
Neresinden tutayım?
Ülke yangın yeri…
Gencecik insanlar öldü!
Onlarcası kör oldu!
Yüzlerce yaralı var!
Başbakan’ın muhatap olduğu, dinlediği insanlara bakın.
Baştan aşağı şiddet pompalayan, seri katillerin fenomen diye kakalandığı, akıllara zarar dizinin başrolündeki en şanlı figür, Başbakan’la temasının ardından çıkmış konuşuyor:
“Nazara geldik!!!”
…..???
Bu nasıl iştir?
Bu nasıl bir analizdir?
Hey büyük Allah’ım, sen aklımızı koru. Bu nedir???
Yahu bu mantığın, “Abdest suyu alyuvarlara iyi gelir” yaklaşımından geriye kalır yanı var mı?
Üç gencin ölümü nazardan mı?
Onlarca çocuk kör oldu, nazardan mı?
Yüzlerce yaralı var, nazardan mı?
Bak mesela, ola ola sen muhatap oldun.
Şimdi tekrar söyle:
Bu bile nazardan mı?
***
Nasıl bir aymazlıksa içine düşünülen.
Öldüresiye bir ısrarla devam etmekte!
Harbiden öldüresiye bir ısrar!
Bu çocuklar zaten bu düşünce şeklinin pompalanmasına itiraz ediyor!
Bize böyle yaklaşmayın diyor.
Gerçekçi olun.
Akılcı olun.
Mantıklı olun.
Özgürlükçü olun.
Demokrat olun.
Dayatmayın.
Aşağılamayın.
Aklınıza estikçe azarlamayın.
Hakaret etmeyin.
Hatta ve hatta mümkünse de bizi böyle sevin.
Ama değiştirmeden, dönüştürmeye çalışmadan.
Böyle…
***
Dedim ya neresinden tutayım?
Oynadığı dizide kundaktaki bebeklerin bile silahla vurularak öldürüldüğü bir adam, çıkmış gençlerin yaşam tarzını eleştiriyor.
Yetmiyor hakaretvari ifadeler kullanıyor.
E ne yapacaktı o çocuklar?
Ellerinde silah, mafya mı kovalayacaktı?
Takır takır adam vurup, racon mu kesecekti?
Formasyonlarını, birikimlerini, akıllarını, mantıklarını, yüreklerini bir kenara bırakıp, Polat mı olacaktı?
(Yıllarca bunu empoze ettin diye soruyorum) Bu mu olmalı yaşam tarzı?
O zaman mubah mı?
Uygun mu?
***
Allah rızası için, lobiyi, marjinali, mihrakı falan icabında daha sonra ivedilikle mücadele etmek üzere bir kenara bırakın.
Ve o çocukları anlamaya çalışın.
Onlar, namaz tutan gençlere zarar gelmesin diye, ibadet edenlerin çevresinde siper olup bekler.
Kandil günü ağızlarına içki koymadan eylem yapar.
Ve fakat, üç kişinin öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı bu denli büyük bir toplumsal olayı-baskıyı-şiddeti kalkıp nazarla açıkladığınız vakit, sizi layıkıyla madara eder!
Çünkü anladıkları dil bu değildir!!!
***
Gelelim esas meseleye…
Muhterem AKP’liler, muhterem Başbakan sevdalıları…
İşte size sıkı bir itiraf:
Her ne kadar farklı dünya görüşüne sahip olsam da, yıllar yılı sizin halinize özenmişliğim vardır.
Şöyle ki:
Şahsen benim bu ülke sathında ne sevgisinden tarumar olacağım bir siyasi parti var. Ne de sizinki kadar koşulsuz seveceğim bir lider…
Kısmet değilmiş, olmadı.
Biraz solun beceriksizliğinden, biraz da benim itaat ruhumun gelişmemiş olmasından, vs, vs, vs…
Lakin, şu eylemler sürecindeki performansınızı görünce (İstisnalar her şarta tenzih edilmek suretiyle) üzülerek anladım ki, hatırı sayılır bir yüzdeninki mevkici bir sevgi!
Şöyle yapayım da, Başbakan görüp gereğini düşünsün.
Böyle atarlanayım da, siyasi ikbal yüzüme gülsün.
İcabında acımasız olayım.
Gerekirse haksızlık yapayım.
Olmadı, hakaretler, küfürler yağdırayım. Elbet bu performans bir gün bana makam mevki olarak döner.
***
Oysa, içinizde çocukları eylemlere bilfiil katılanlar var.
Ve gerçekte niye orada olduklarını siz de biliyorsunuz.
Ama buna rağmen…
Hem de buna rağmen…
Kalkıp neler yazıyor, neler anlatıyorsunuz.
Sizin de evladınız var
Dedim ya, hem de eylemde!
Ve fakat buna rağmen, kan revan içinde kalan o çocuklara karşı en ufak bir duygu kıpırtısı yeşertemiyorsunuz!
Takır takır dönüyor videolar.
Sizler de izliyorsunuz.
En çok da, o gece camiye sığınan gençlerin halini…
Yine insaf yok.
Yine yok.
Yine yok.
Bir gün…
İnsaniyet namına bir gün…
Allah korkusunun, ikbal korkusundan daha ağır bastığı gün…
O görüntüleri tekrar izleyin.
Şayet buna rağmen, “Evet, bu çocuklar o hallerine rağmen camide içki içip alem yapmışlardır!” Derseniz, mesele yok.
Zira söz biter.
Yok eğer vicdan gözünüz açılır ve gerçeği görürseniz…
İftira ve ihanetin önüne geçin.
İcabında Hülya Avşar bile görüşebiliyor Başbakan’la (Niyeyse ve neye dermansa?)
Siz de gidin ve anlatın.
“Tümünü aynı kefeye koymakla haksızlık ediyoruz deyin.
Yaralılar deyin.
Gerçekten yaralılar.
Sonra, yeni nesli anlatın.
Bunlar değişik, hatta tuhaf!
Kötü söze, hakarete ama en çok da iftiraya gelemiyorlar.
Biz böyle davrandıkça öteleniyorlar.
Ötelendikçe gidiyorlar.
Gittikçe uzaklaşıyorlar.”
Diye anlatın.
Bırakın şimdi lobiyi filan.
Çocuklar ölüyor. Önce onlar.
Sonra mihrak mücadelesi.
Yerinizde olsam, kapısında yatardım Başbakan’ın.
Taa ki görüşünceye, anlatabilinceye kadar.
Bir kere de bu ülkenin çocukları için gidin.
Bi kerede toplumsal barışa hizmet etmek için düşün Ankara yollarına.
***
Daha ilk gün.
Hakikaten üç-beş ağaç için nöbet beklerken o çocuklar.
Henüz kimse zarar görmeden.
Polis şiddeti yerine Başbakan gitseydi o parka…
Dinleseydi onları. Dinleyip anlasaydı.
Hatta efelenseydi yine.
Efelenerek deseydi ki, “Başlarım kışlasına! Sizden, taleplerinizden önemli mi?” Diye.
Kim bilir, belki de arkanıza koca bir nesli alabilirdiniz.
Oysa şimdi bakın.
Neredeler?
Yazık.
Gerçekten çok yazık…
Yazarın notu:
Benden şimdilik bu kadar. Bana birkaç gün izin.
Allah cümlemize akıl, fikir ve vicdan versin.
Amin…
Etiketler: buğday, özlem, yağmu, yazısı, yeni
|