Polis, yaklaşık iki haftalık bir aradan sonra dün tekrar Taksim Meydanı‘na girdi... İktidar sahipleri bunu büyük bir “zafer” sevinciyle kutladı!
Hatta Başbakan, partisinin grup toplantısında, Taksim Meydanı’nı “ele geçiren” İstanbul Valisi’yle İstanbul Emniyet Müdürü’nü tebrik etti!
Günlerdir “Ya iktidarın başına bir şey gelirse, ne olur bizim hâlimiz?” diye korkulu rüyalar gören yandaş yazarlar, sevinç tweet’leri attı!
Sözüm hepsine:
Taksim’e sahip olabilirsiniz beyler; çünkü TOMA sizde, gaz sizde, güç sizde!
Ancak...
“Taksim Ruhu”na asla!
Ne midir “Taksim Ruhu?”
Anlatayım ama anlar mısınız bilmem?
Sabır bardağının taşmasıdır; özetle!
Babaların; “pısırık, duyarsız, hımbıl ve apolitik” sandıkları çocuklarına saygı duymaya başlamasıdır!
Korku dağlarının altına açılan ve aydınlığa ulaşan kocaman bir umut tünelidir!
Zulme ve zalime isyandır!
Dayatmaya, “ben yaptım oldu”culuğa, “Hadi oradan” demektir...
Bugüne kadar “dört yılda bir sandığa gidip oy kullanmak”tan ibaret sandığımız demokrasiyi yeniden keşfimizdir Taksim Ruhu!
Direnişten dönen yorgun vatandaşların, direnişe gidenler tarafından vapur iskelelerinde, otobüs duraklarında marşlarla karşılanmasıdır... Yani coşkudur!
Gecenin saat üçünde yollara düşüp, Boğaz Köprüsü’nü geçmektir bu ruh! Çağdaşlık yürüyüşüdür...
Hazımsızların “gazını çıkartmaktır.”
Dayanışmadır ki; ölümüne!
Daracık bir alandaki milyonlarca ayağın birbirine basmamasını sağlayan saygıdır!
Tarihin görüp göreceği en büyük “insanlığa dönüş projesi”dir, kendiliğinden gelişen!
Padişahlığa soyunanlara...
TC’yi kaldıranlara...
Bayramları yasaklayanlara...
Atatürk’ü anmayı bile suça dönüştürenlere atılan okkalı bir tokattır!
Sonra...
Aşktır; Taksim Ruhu! Doğduğun, büyüdüğün topraklara, onun ağacına, kuşuna duyduğun aşkın ta kendisidir!
Paylaşmadır, elbette! Başı örtülü kadınların, yaptıkları tepsi böreklerini “Devrim Market”e bağışlaması, şortlu kızların da afiyetle yiyip, o kadınların boynuna sevgiyle ve minnetle sarılmasıdır...
“Erme”dir; bir anlamda... Milyonlarca insanın aynı anda “maddi varlık”tan, “manevi varlığa” dönüşmesidir!
“Mizah”tır, “zeka”dır, “yaratıcılık”tır!
“Ben”liği koruyup, gerektiğinde “biz” olabilmektir!
Yorgun, orta yaşlı yazara; dinlensin diye sırtını dayayan 16 yaşındaki gencin, “Kaç yıldır devrimcisin amca?” diye sorduktan sonra, aldığı “35 yılı bulur herhâlde” yanıtı üzerine, “Ben salı günü devrimci oldum, bugün cuma... Sizin 35 yılda yapamadığınızı dört günde yaptım” yaptım diye dalga geçmesidir... Ve orta yaşlı yazarın, bu gururlu sataşmaya yanıt verememesidir. Yani “devrim”dir Taksim Ruhu!
Mevlânâ gibi kucaklayıcı...
Atatürk gibi kahraman...
Deniz Gezmiş gibi delikanlı olabilmektir!
Zamanında “üç fidanı”na sahip çıkamayanların, ağaç olmasıdır!
Taksim Ruhu, emperyalizme ve vahşi kapitalizme dil çıkarmaktır!
Taksim Ruhu, şenliktir...
Taksim Ruhu, doğduğumuz gün üzerimize giydirilen üniformaları çıkarıp, sivilleşmemizdir!
Beşiktaşlı-Galatasaraylı-Fenerbahçeli, Türk-Kürt, homoseksüel-heteroseksüel kardeşliğidir... Yani hoşgörüdür!
Teknolojidir; adı “Twitter” olan...
Taksim Ruhu, cesarettir, güzelliktir, sadeliktir!
Özgürlük mücadelesidir, barıştır, yeniden doğuştur!
İşte bu yüzden dün, “Taksim Meydanı’nı ele geçirdik” diye sevinen iktidar sahipleri ve onların yalakaları; sevinmeyin boşuna...
Meydanımıza sahip olabilirsiniz ama...
Ruhumuza asla!
GÜNÜN SORUSU
Taksim‘deki direniş, Gezi Parkı‘na alışveriş merkezi yapılmasına ve ağaçların kesilmesine karşı çıkan otuz kadar yurttaş tarafından başlatıldı Başbakan’ın bu eylemi küçümseyerek, “O parka o AVM yapılacak” sözlerinden sonra ise büyüdü... Polisin aşırı şiddet kullanmasının ardından ise tüm dünyaya yayıldı. Sorum birkaç gündür bu direnişin “faiz lobisi”nin marifeti olduğunu söyleyen Başbakan‘a:
Madem biliyorsunuz; o lobinin üyelerini neden açıklamıyorsunuz? Ve madem bu eylemin arkasında faiz lobisi var; öyleyse faizi yasaklamayı da düşünüyor musunuz?
Yırtılan Kur’an’ı duymadı mı?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan günlerdir, Müezzin Fuat Yıldırım‘ın yalanlamasına rağmen ısrarla direnişçilerin “Dolmabahçe Camii’ne ellerinde bira şişeleriyle ve ayakkabılarıyla girdiklerini” söylüyor. O da yetmiyor; “Eylemciler benim baş örtülü kızlarıma saldırdı” diyor... Ancak saldırıya uğrayan o kızların, direnişe destek verdikleri için iktidar yandaşları tarafından dövüldüğü ortaya çıkıyor...
Dün günün en anlamlı sorusu CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu‘ndan geldi.
“İncirlik’teki ABD üssünde Kur’an yırtılırken, Irak’ta yüz binlerce Müslüman kadına tecavüz edilirken senin sesin neden çıkmadı? Neden o tecavüzcülere başarılar diledin?”
Sizce Başbakan, bu sorulara yanıt verebilir mi?
|