Gezi Parkı gibi toplumsal bir hareketi dış mihraklar özelinde değerlendirmek siyasi ata sporumuz sayılabilir.
Hayatta iki meslek grubunu kafam hiç almadı. Biri fütüristler, diğeri analistler.
Anı yaşayan bir toplumda 50 yıl sonrasını anlatan fütüristleri anlamamanın normal olduğu düşünülebilir. Pekiyi, güncel olayları yorumlayan analistleri neden anlayamıyorum? Sanırım olayların hızını aşan düşünce biçimlerinden.
Cuma günü bir ‘haber kanalı’nda, Gezi Parkı olaylarını yorumlayan bir analist anlatıyor: “Şimdi bu barışçıl gibi görünen eylemlerin ardında çok çeşitli çıkar gruplarını görüyoruz. Faiz lobisi, içki lobisi, reklam lobisi, eğitim lobisi...” Analist bu cümlesinin ardından uzun uzun hangi lobinin halkı nasıl kandırdığı ve provoke ettiğini anlattı. Gezi Parkı’nı dolduran insanların Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak güçlenmesini istemeyen bu lobilerin oyununa geldiğini söyledi. Ardından önemli bir bilgiyi paylaştı: “Tencere, tavalarla tepki gösteren halkımız kimin oyununa geldiğini bilmiyor. Bu, Arjantin’de cunta döneminde gösterilen bir tepki biçimiydi.”
Özetle “Bunların hepsi dış güçler tarafından organize edilmiş bir tertip” diyordu değerli analist ve oyuna gelen halkı uyarıyordu. Herhangi bir toplumsal hareketi dış mihraklar özelinde değerlendirmek ata sporumuz sayılabilir. Yakın siyasi tarihimizde bunun örnekleri çok.
Mesela Demokrat Parti’nin kuruluşu sırasında yazılanlara bakarsanız, bu hareketi ‘komünistlerin güdümünde bir tertip’ olarak yorumlayan ‘analistlere’ de ‘arkasında uluslararası güçlerin bulunduğu gerici bir hareket’ olduğunu düşünen iktidar partisi üyelerine de rastlarsınız.
Keza resmi rejimin ilk güdümlü muhalif hareketi Serbest Fırka’nın kuruluşu sırasında ‘Türk Münevverleri’ imzasıyla dağıtılan el ilanlarında “Bu, kovduğumuz Ermeniyi, Rumu tekrar başa getirmek için yapılan bir tertiptir” yazar.
Zaman geçip iktidarlar değişse bile bu algı değişmez. Kuruluşunda ‘komünizm tertibiyle’ suçlanan Demokrat Parti’nin Cumhurbaşkanı Celal Bayar “Bu kış komünizm gelebilir” diyerek aynı dış mihraklara uzanır. Tıpkı bugünkü olayların arkasında aynı güçleri işaret eden Başbakan gibi.
Bu ‘dış mihraklar’ söylemi demokrasi algımızı test eden bir turnusol kâğıdına benzetilebilir. Eğer her duvar yazısını ‘reklam lobisinin’, elinde bira olan herkesi ‘içki lobisinin’ oyunu olarak kabul ederseniz Gezi Parkı gerçeğiyle aranıza bir perde çekmiş olursunuz.
Ayrıca bu bakış açısı halkın sürekli ‘birilerinin oyuna gelmeye hazır saf bir kitle’ olduğu düşüncesine yol açar ki bu da başlı başına demokrasi fikriyle çelişir.
Tahrir’i, Arap Baharı’nı filan bir kenara bırakın. Wall Street işgali, İspanya, Fransa veya Yunanistan’daki eylemler sırasında olayları ‘yabancı güçlerin oyunu’na bağlayan bir politikacı hatırlıyor musunuz?
Gezi Parkı’nı dış mihrakların oyunu olarak kabul ederseniz dün Erasmus programıyla gelen yabancı üniversite öğrencilerini, bugün İran’daki rejimden kaçan genç bir rapçiyi, yarın belki Türkçe Olimpiyatları için gelen bir Afrikalı çocuğu gözaltına alabilirsiniz. Ama böylelikle klasik siyaset algılamamızı dumura uğratan bir olayı anlamış olmazsınız.
Ayrıca kısa Türkiye tarihi ‘dış mihraklar ve gizli güçler’ bahanesiyle galeyana getirilenlerin gerçekleştirdiği kalkışmalar ve katliamlarla dolu değil mi? 6-7 Eylül çok eskilerde kalmış olabilir ama Hrant Dink cinayeti ve Zirve Yayınevi katliamı dün gibi ortada.
Gezi Parkı’ndan ‘yabancı güçler’ ya da ‘türlü lobiler’ çıkarmanın en kötü etkisi, zenofobiyi kışkırtması olabilir.
Abartıyor muyum? Bugün bile hakkında internet siteleri kurulan, hiç de yabana atılmayacak bir kesim tarafından sahiplenilen Nihal Atsız’ın vasiyetini hatırlatırım. Ne diyordu Atsız:
“Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkesler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı. Tanrı yardımcın olsun.”
|