Haziran 2013 Cuma saat 02.00'daki AKP'nin, Kuzey Afrika gezisinden dönen Genel Başkanları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, İstanbul Atatürk Havalimanı'nda sergiledikleri karşılama gösterisini baştan sona izledim. \'İşaretin yeter\' pankartı dikkatimi çekti ve MHP mitingindeki \'Vur de vuralım\' sloganını anımsadım. AKP seçim otobüsünün üzerinden sunuculuk yapan görevlinin, elerkiyi (demokrasiyi) katlettiği inancını taşıdığım Başbakan'ı \'Demokrasinin yıldızı\' diye anons etmesine gülmeden edemedim.
AKP gecenin o saatinde onca insanı niye yığmıştı? Gelmeyen Bakan, İstanbul AKP milletvekili, partili belediye başkanı, il ve ilçe yöneticisi, seçmen neredeyse yoktu. Çünkü... Bir gösteriye gereksinimleri vardı; bir de, içe ve dışa verecekleri iletilere... Verdiklerini, verebildiklerini sanmıyorum ama hiç birinin en başta da Başbakan'ın yüzünden düşen bin parçaydı; İçişleri Bakanı ile Başbakan Yardımcılarından Bekir Bozdağ ağlayacak gibiydiler. Yüzü gülen iki kişi vardı: Başbakan'ın oğlu Bilal ile kızı Sümeyye idi; onlar da çocuktular, hazır kıta kalabalığın çoşkusu içindeydiler.
Aslında AKP, Atatürk Havalimanı'ndaki gösterisiyle tükenişini açığa vurdu, ayırtında değil...
Başbakan saat 02.17 otobüsün üzerinden konuşmaya başladı.
Önündeki bindirilmiş kıtalar, Genel Başkanları Başbakan'ın duruşundan hoşnut değillermişçesine, sık sık \'Dik dur eğilme, bu millet seninle\' diye bağırdı durdu. Bir başka bağırtıları da \'İstanbul burada, çapulcular nerede\' idi. On gündür hala görememişler mi ki, Genel Başkanlarına soruyorlar?
Başbakan, saat 02.49'da biten konuşmasında, korkunç bir yalan attı ve önündeki kalabalığı, onların şahsında \'hizmetkarı\' olduğunu söylediği Türk halkını kışkırttı, tahrik etti, kavgaya, iç savaşa itti. Gezi Parkı eylemi sürecinde, İstanbul'da, İstanbul dışındaki yurdun diğer illerin hangisinde ve ne zaman Türk bayrağı yakıldı ki, Başbakan, \'Bunlar, Türk Bayrağı'nı yakacak kadar azgınlaştılar\' dedi?!
Azgınlaşan biri veya birileri vardıysa, böyle düşünenler ve böyle sözler edenler, halk kışkırtıcılığı yapanlardı.
Başbakan bu sözüyle suç işlemiştir. Cumhuriyet Savcıları görevlerini yapmalılar; siyasi partiler ve Türkiye Barolar Birliği suç duyurusunda bulunmalılar, işin peşini bırakmamalılar.
Bu konuşmasında da yığınla çelişkilere düşen (örneğin: Bir yandan \'Bunlar, Türk Bayrağı'nı yakacak kadar azgınlaştılar\' diyor, diğer yandan \'Biz biriz, beraberiz, kardeşiz\' diyor...), inandırıcılıktan ve gerçekçilikten yoksun \'Yaşananları analiz ederiz, sonra da adımımızı atarız\' tümcesini de ağzından çıkaran Başbakan, \'Emaneti veren millettir, alacak olan sadece millettir. Milletin dışında kimse gelip de milletin enametine el uzatamaz. Milletin emanetini canımız gibi korumaya devam edeceğiz\' diyerek, iltidarı bırakmamakta kararlı olduğunu özellikle ve özenle vurguladı. Neden buna gereksinim duydu? Yoksa iktidar elden mi gidiyor?..
Başbakan, \'Türkiye'nin yükselişini Allah'tan başka hiç bir güç engeleyemez\' tümcesini de etti ama Allah'ın, bu gibi işlerle uğraşmadığını unuttu.
Başbakan iyi bilsin ki, Türkiye'nin yükselişini engelleyen güçlerin başında, işbirliği içinde olduğu emperyalistler, hemen sonra da kendisi geliyor. Ve bu ulusal gerçeği Atatürkçü Türk halkı derinlemesine biliyor.
Yazacak daha çok var, bu kadarla yetineyim...
|