Nasıl başlamalı bilmem ki…
Zihnim yorgun.
Aklım yorgun.
Kalbim yorgun.
Günlerdir ne çok şiddete tanık olduk!
Kan revan içinde ne çok insan gördük!
Her biri için ayrı kahrolduk.
Böyle oluyor.
Bu kadar çok şiddete tanık olmak, görmek, bilmek travmatik bir hal yaratıyor.
Biran geliyor, çok konuşmak, çok yazmak, çok eleştirmek istiyorum.
Sonra…
Bi suskunluk çöküyor üzerime.
Bezmek, yılmak, hatta küsmek benimki.
Alenen küsmek…
Şu ülkenin payına düşen şiddete, acıya, gözyaşına…
Gaddarlığa, acımasızlığa, sevgisizliğe küsüyorum çaresiz.
Mesele de bu sanırım.
Çaresizlik!
Ve çaresizlik kurutuyor insanı.
Kuruyorum düpedüz.
Zihnim tükeniyor. Kelimelerim bitiyor.
Taksim, Beşiktaş, Ankara, İzmir…
Hangi birinden başlamalı?
Gencecik bir çocuk öldü!
….!!!
Ne demeli?
Ve ben, bir gazetecinin başına gelebilecek en berbat şeyle karşı karşıyayım.
Kelimelerim bitti.
Hiç birinden hazzetmiyorum.
Hiç biri kesmiyor.
Hiç biri…
Günlerdir hissettiklerimi aktaracak kelimelerden yoksunum.
Harflerini de alıp gittiler!
***
Tam bu esnada geliyor okur yorumu.
“Özlem Hanım, bir kanaat önderi olarak (Haşa! Diye itirazımı belirteyim hemen. Hala baksana sayın okur… Kendi kanaatimi aktaracak kelimem bile yok bugün.) sizden daha yapıcı mesajlar vermenizi beklerim” diyor.
Kasti faul yapan kötü kalplilerden değil.
İyi niyetli, samimi…
Eleştirisini saygıyla karşılıyorum.
…da, şu esnada yapıcı olmak adına ne yapabilirim?
Ne yazabilirim işte onu bilmiyorum.
Niyetim yıkıcı olmak falan değil.
Kat-iyyen!
Yakmayı, yıkmayı bilmem ben!
Şiddete bırakın karşı olmayı, bildiğin korkarım.
Öyle böyle değil…
Çok korkarım üstelik.
Bazı ülkücülerin acıtmak maksadıyla dediği gibi: Bildiğin korkağım!
Silah görsem korkudan taşikardim tutar.
Sokakta iki adam yakınımda kavga etse, bayılır kalırım.
Vaziyet böyle iken…
Yani, yapıcı olmaya dünden ve tümden hazır iken, bunu nasıl yapacağım hakkında zerre kadar fikrim yok!
Bu kadar yıkımın içinde, yapıcı olmak…
İnanın büyük maharet.
O da bende yok.
Şu gün, şu an itibarıyla yok.
Dedim ya, aklım, zihnim, kalbim yorgun.
***
Bu durumda ben sizden rica etsem…
Samimiyetinize istinaden…
Ben sizden etsem, siz de Başbakan’dan etseniz.
“Sayın Başbakanım, deseniz.
Sözünüz vardı?
Hani herkesi eşit sevecektiniz?
Bütün ülkeyi koruyup kollayacaktınız?
Ne oldu?
AK Parti yerine AKP diyeni edepsiz ilan ettiniz!
Her alkol kullananı ayyaş!
En iyi ihtimalle alkolik!
İçlerinde zerre kadar kötülük olmayan, şiddeti bilmeyen, sadece ve sadece demokratik haklar için eylem yapan insanlara kalktınız çapulcu! Dediniz.
Her yürüyen terörist!
Ömründe eline sapan dahi almayan anarşist!
Polisin amansızca kullandığı gaddar güç yüzünden bu ülkede gencecik bir çocuk öldü!
Yüzlerce insan yaralandı!
Şimdi biz yapıcı olmayı yazar çizer tayfadan istiyoruz istemesine ama, anladığımız kadarıyla bunlar kederden gidiyor.
Yapıcı olun dedik.
Biz yakmayı yıkmayı bilmeyiz zaten! Dediler.
Allah sizi inandırsın, arada kaldık.
İş bu noktadan hareketle, asıl ve esas siz yapıcı olsanız…
Ötekileştirmeyip, rencide etmeyip, dövdürmeyip, gazlatmayıp…
Sevmeye çalışsanız.
E zor tabii.
…de, ne bilelim…
Yapıcı olmak adına hani, bari sever gibi yapsanız???”
***
Şu gencecik çocuğun ölüm haberi geldiği andan bu yana…
Hüzün pik yaptı.
Fena susmak istiyorum.
Dedim ya, kelimelerim gitti.
Keder bazen çeneme vurduğu gibi elime vuruyor.
O zaman yazı oluyor.
Bazen de böyle…
Harbiden canıma okuyor!
|