- Olayın net özeti şudur:
Birçok insan Gezi Parkı için değil, polisin tutumuna tepki olarak sokağa çıktı. İktidara oy vermiş olanlar bile. Anahtar kelime: Orantısız güç. Bir eşeğin bile hassasiyetine dokunacak bir durumdur bu. Kimseye “sen daha evvel iktidara onay veriyordun ama, n’oldu?” demenin bir manası yoktur. Velev ki verdi. Polis zulmüne de onay vermek zorunda mı?
- Polis olmasaydı:
BBC Muhabiri şunu demiş: “Dünyanın birçok yerinde gösteri izledim, bu kadar çok gaz atıldığına hiç rastlamadım.” Dört gündür polis hiç durmadan gaz attı. Oturduk gaz attı, yattık gaz attı, kalktık gaz attı, yürüdük gaz attı... “Tamam ulen, gidiyoruz” dedik ardımızdan yine gaz attı... Hem de “s. git o...” diyerek. Yani gaz ve tazyikli su yediğim yetmedi bir de hakaret yedim. Bu nasıl bir kafa? Gündüz, Talimhane taraflarında tartıştığım bir polis şunu diyordu: “Derdiniz ağaç olsa PKK’nın yaktığı ormanları korurdunuz.” O ormanları PKK değil devlet yaktı demedim sadece “biz bu ağaçları istiyoruz” dedim. “Bırak ya.. Neye hizme ettiğinizi biliyoruz” dedi. “Neye?” dedim “PKK’ya” dedi. Neden gaz kapsüllerini mermi gibi nişan alıp alıp attıklarını anladınız mi şimdi? Aklınca “ceza” veriyor.
Demek istediğim: Polis olmasaydı, polis gelip çadırları yakmasaydı, polis gelip oturma eylemi sırasına üzerimize gaz ve su sıkmasaydı, polis yürüyen insanları yine gazla dağıtmaya kalkmasaydı, polis barikat kurmasaydı, polis bize PKK’lı muamelesi yapmasaydı... Tüm bunlar olmayacaktı.
- İyi ki oldu:
Halk, zulüm karşısında, hiçbir partinin, ideolojinin, derneğin, STK’nın, tarikatın yönlendirmesi olmadan toplandı. Üstelik sadece İstanbul’da Taksim’de değil, ülkenin neredeyse tüm illerinde. Bu çok ama çok anlamlı bir şeydir. Bir arada kalamazlar belki ama bir gece için bile tek yürek olabilmek, yeniden umut duymak için bir vesiledir.
- Türk televizyonculuğu bitmiştir
Yazılı medya değil ama televizyon medyası tam bir rezillik olduğunu açık ve seçik bir şekilde gösterdi. Akşam saatlerine kadar haber kanalları gayet güzel verirken gelişmeleri sekizden sonra birden sustular. NTV’de Vedat Milor bilmem ne dolması tarifi veriyor, Star TV güzellik yarışması yapıyor, ATV “Huzur Sokağı”nı veriyor... Yuh! Türkiye’nin, taraf ol veya olma, en karışık, en heyecanlı, en deli günü ve gecesi, sen tarak dolması tarifi ver!
Ama ne zaman, polis zulmü bitti, ne zaman “imaj zedeleyen” görüntüler sona erdi o zaman Taksim’e canlı yayına bağlanmayı akıl ettiler. Aferin! Hatta Beyaz ve Bugün TV, bağlanıp bir de anti propaganda yapmaya başladı! Bütün suçu Gürsel Tekin ve Mustafa Sarıgül’e atıp, hepimizi de provokatör ilan ettiler utanmadan. Evet Türkiye’nin yarısı marjinal, yarısı da provakatör! Bir akıllı sizdiniz...
- Bu bir Twitter zaferiydi:
Televizyonlar ne kadar sınıfta kaldıysa twitter o kadar yükseldi. İran’da olduğu gibi Türkiye’de de twitter üzerinden yapıldı tüm yönlendirmeler ve uyarılar. Tabii dezenformasyonlar da...
- Türkiye dayanışmayı yeniden keşfetti
Ben ömrü hayatımda böyle bir şey görmedim: Taksim’e gidiyorum deyince nalbur, maskeyi bedava verdi, eczane Talcit’i bedava verdi, baştan aşağı sırılsıklam olup bir eşofman almak zorunda kalınca butikçi sıkı bir indirim yaptı, oturduğum kafe para almadı, arkadaşlar dedi Beşiktaş-Üsküdar tekneleri para almamış.. Hadi bunlar küçük esnaf. Peki böyle işlere normalde hiç karışmayan zengin komprador otellere ne demeli?? En önce Divan Otel açtı kapılarını. Gezi Parkı’ndaki ilk gazlamalardan sonra kaçanlara su verdi, limon verdi. Sonra duyduk ki akşama doğru Hilton Oteli açtı kapılarını. Hatta o kadar ki “vay be bu gece Hilton’dayız he he he” diye tweet bile atıldı. Polisin “çıkarın bunları dışarı” tehditlerine kulak da asmadı. Daha sonra Taksim civarında oturanlar twitter’da ev adreslerini vermeye başladı. İhtiyacı olanlar gelsin diye. Yetmedi civardaki bazı oteller ve yabancı liseler de açtı kapılarını. Gönüllü doktorlar çeşitli yerlerde sahra hastanesi kurdu. Eczaneler sabaha kadar açık kalmaya karar verdi. İnsanlar sadece kendileri için değil başkaları için de fazla fazla maske, ilaç, atkı gözlük alıp dağıttı. Demek istediğim benim 40 yıllık hayatımda görmediğim bir dayanışma ruhu çıktı ortaya. Bu, kayda değer bir gelişmedir. Üç beş provokatör, beş altı marjinal diye küçümseyenlere duyurulur.
|