Taksim Gezi Parkı’nda 4 gündür yaşanan ve dün doruğa çıkarak tüm Türkiye’ye yayılan protestoları iyi okumak gerekiyor. Siyaseten bir araya gelmesi mümkün olmayan binlerce insanın kendiliğinden sokağa çıkması üzerinde durulması gereken çok şey ifade ediyor.
10 yıldan fazladır ülkeyi yöneten AKP’nin ve onun genel başkanının üzerinde iyi düşünmesi gereken bir eylemler zinciri bu.
Herhangi bir örgütlülüğü olmayan insanların eylemleri sadece Gezi Parkı’nda ağaçların korunmak istenmesiyle açıklanamaz.
Bu; uzun zamandır Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi götürmek istediği otoriter rejimine karşı biriken tepkinin patlamasıdır.
2002’de, çürümüş ve yolsuzluklara bulaşmış bir sistemin, biten merkez sağ ve solun üzerine bir umut olarak ortaya çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, (AKP) 10 yıldan fazladır bu ülkeyi yöneten ve hiç gitmeyecekmiş gibi davranan Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a karşı bir tepkidir bu.
Bu tepki; ezeli rekabetin takımları Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarlarını bir araya getiren Tayyip Erdoğan’ın, ‘tek adam, tek ses, tek parti’ hevesine karşı bir tepkidir. Her konuşması gerilim yüklü Başbakan’ın farklı yaşam tarzlarına din kaynaklı bir müdahalesinden endişe edenlerin tepkisidir bu.
Adeta bir kültür savaşı başlatarak, toplumda azınlık durumunda olan farklı grupların haklarını korumak yerine onlara karşı ötekileştiren bir üslup kullanan Başbakan’ın kibir yüklü tavrına karşı bir duruştur bu eylemler.
Bu; demokrasi ve millet iradesini dilinden düşürmeyip, ardında da ‘her şeyi biz biliriz’, ‘siz ne yaparsanız yapın biz karar verir uygular, kimseyi dinlemeyiz’, ‘içeceksen git evinde iç’, ‘ağzı olan konuşuyor’, ‘iki ayyaşın yaptığı yasa’ gibi çıkışlarla halkta otoriter bir rejim korkusuna neden olan anlayışa karşı bir tepkidir.
Sürekli Osmanlı’ya öykünen, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘aydınlanma ve modernizasyonu’ hedef alan kuruluş felsefesiyle kavgalı olan anlayışa karşı bir tepkidir bu. İleri demokrasiyi dillerinden düşürmeyen ancak demokrasinin 'd'sini bile umursamayan anlayışa karşı bir demokrasi uyarısıdır bu tepki.
Alevileri ve toplumun diğer farklı kesimlerini umursamayan ve onları ötekileştiren zihniyete karşı bir patlamadır bu.
Sünni İslam inanışından başka inançları aşağılayan, hakaret eden ve nefret söylemini dilinden düşürmeyen anlayışa karşı bir tepkidir bu. Dünya değişip, özgürlükler gelişirken, her şeyi geleneksel Sünni İslam anlayışı üzerinden dizayn etmeyi kafaya koyanlara karşı bir tepkidir bu.
Ülkedeki alkol tüketimi neredeyse diplerdeyken, biraz içki eğlencesi olanları ‘ayyaş, kafası kıyak, içecekseniz evinizde için’ diyerek, geçmişte karşı çıktığınız ‘tek tip insan’ı ‘dindar bir nesil istiyoruz’ diyerek kendi ‘tek tipiniz’ olarak dayatmanıza karşı bir tepkidir bu.
İlk iktidar döneminde AB süreciyle birlikte yürüyen demokratikleşme adımlarıyla geniş kesimlerin desteğini alan ve ‘ustalık’ diye tanımlanan bu dönemde ise otoriter rejim isteğinin iyice su yüzüne çıkmasına karşı bir tepkidir bu.
‘Yaradılanı hoş gördük yaradandan ötürü’ deyip, ardından da her cümlenizde hoşgörüden uzak, ötekileştirici dilinize tepkidir bu. Mevlana’yı anma törenlerine gidip orada hoşgörüden dem vurup ardından en küçük bir protestoya bile tahammül edememenize tepkidir bu.
“Kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik, ettirmeyiz” deyip ardından da “İçecekseniz gidin evinizde için, dinin emrettiği bir yasağa niye karşı çıkıyorsunuz” diyerek farklı yaşam tarzlarına müdahalenin ilk işaretlerini veren tavrınıza tepkidir bu. Çünkü dinin, din baronları tarafından sembol haline getirilen bir yasağından yola çıkarak başka yasaklara kapı aralayacak olmasına bir tepkidir bu.
Sigaranın, alkolün zararlarını dilinden düşürmeyip ardından da en küçük bir protestoda, insanların gözüne gözüne sıkılan biber gazına karşı bir tepkidir bu. Kurmaylarınızın izlettireceği o gazlama görüntülerine iyice bir bakın. Hangi demokratik ülkede bir protesto gösterisi bu şekilde polis müdahalesine uğruyor. Taksim ve çevresinde gazlanmadık köşe bucak kalmadı. İnsanlar, çoluk çocuk boğuldu. Değer mi bir AVM inadına.
Halbuki biz İmralı'da Abdullah Öcalan ile yürütülen müzakere sonrası özlenen barışa kavuşacağız umudunu da diri tutmaya çalışıyoruz. Ne güzel, analar ağlamıyor, cenazeler gelmiyor, ocaklara ateş düşmüyor diye seviniyoruz. Oysa ülkenin batısından başlayan başka bir tablo var şimdi.
Bu olayların yaşanabileceğini düşünmek için müneccim olmaya gerek yoktu aslında. Ahh o Salı günleri. Diken üstünde gerilimle dinlediğimiz o konuşmalar. Kimlere ayar vermiyorsunuz ki, tek parti döneminden başlayıp, İsmet İnönü’nün bıyıklarına, CHP’ye, BDP’ye, marjinallere, üniversitelere, gazetecilere, aydınlara, sanatçılara, çiftçilere, üniversite hocalarına... Tavrınız, sizi destekleyenler hariç toplumun değişik kesimlerine karşı hep ötekileştirici nedense.
Ortadoğu’nun despotik rejimlerine demokrasi özgürlük dersi verirken söylediğiniz o sözler geliyor aklımıza; ‘Zulüm ile abad olunmaz’, ‘Halkına savaş açan yönetimler ayakta kalamaz’, ‘Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’. Ne güzel değil mi bunları Esad’a ya da bir başka diktatöre söylerken. Ama insanız işte gözümüz birden Taksim Gezi Parkı’na çevrilince sormadan edemiyoruz. Biz nerede yaşıyoruz diye.
Dün olaylar tırmandığında bir açıklama bekledik haliyle, sonuçta ülkenin seçilmiş Başbakanısınız. Baktık ki, Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde konuşuyorsunuz. Ülke ayağa kalkmış ama Tv’lerde tık yok. Ama sağolsunlar sizin konuşmanızı hemen verdiler. Hiç girmediniz bu konuya. Hakkını yemeyelim yine 28 Şubat’a ve darbelere karşı bir tavrınız vardı konuşmanızda. İmam Hatipler’in kapatıldığını söylüyordunuz yine. \'Sabrın sonunda selamete erdik\' dediniz. Ama bu toplumda kendini selamette hissetmeyen o kadar çok ki. Evet, sadece buydu askeri darbelerin sizi ilgilendiren karşı olduğunuz yanı. Yoksa sizin 12 Eylül’ün yasalarıyla falan bir işiniz olmaz.
Evet ya, darbeler… Siz darbelerle mücadele ederek geldiniz buralara. Sadece sizi mağdur etmişti bu darbeler ve hala sürüyor bu mağduriyetiniz...
Geceyi muhtemelen bu olaylar karşısında atılacak stratejik adımların neler olacağı konusunda kurmaylarınızla geçirdiniz.
Bakalım neler diyeceksiniz bugün.
Lütfen binlerce insanı 'çapulcu' olarak tanımlamayın! Çünkü siz Suriye'de ya da başka ülkelerde sokak eylemleri olurken, 'halkın tepkisine kulak verin' diyordunuz.
İşte halk ve tepkileri...
Dileriz bu olaylar ülkeyi bir kaosa sürüklemeden ortam sakinleşir ve siz de buradan gerekli mesajları alırsınız.
|