Demir sürgü düştü. Voltayı kestik. Maltaya ışık düşmeden koğuş kapısına koştuk, yeni biri mi geliyordu, baskın mı vardı?
Kalbi tunç çağından kalma, gözleri kırmızı, kendi buzdan, arkasında ışık hüzmeleriyle bir kadın geçti koğuşun önünden. Yan koğuşta yatan elleri kopmuş oğlunu yıkamak için gelmişti. O`nu bir daha görmedik.
Elindeki mendilin bıraktığı çiğdem kokusunu anlayıp unutmamak içinse Erdoğan Yazgan`a idama götürülmeden annesinin getirdiklerini, Metin Türker´in annesinin neden geç kaldığını, bir oğlunun vurulduğunu öbür tutuklu oğlundan saklayan anneyi, annemin birden görüşlere neden gelmediğini,1982 Mayıs´ının anneler gününe denk gelen idam hücresine geceyarısı girilmesini de yaşamak gerekecekmiş.
Pek çoğumuz yirmili yaşlarımızdayız o vakit. Hiçbir ağrı tutunamıyor üstümüzde. Acılarımız çok taze ama, bana mısın diyen yok. Yaralarımız kimseye göstermeye kalmadan kapanıyor.
Tutulduğumuz askeri cezaevinde Nurten gibi, kızı eşi vurulduktan sonra doğan, bir sendikacı ile görüştüğü için tutuklanan Gülten hanım gibi çocukları okul çağında olanı, Sevinç, Fatma gibi küçücük kızları, ya da oğullarına yardım yataklık etmekten tutuklu anneler de var.
O gün hem annesi hem babası tutuklu beş yaşındaki Memet`i öğretmen dedesi Karadeniz´den getirmişti görüşe.. Annesiyle ayrı davalardan yargılanıyoruz. Görüş dediğin dakika hesabı, her saniyesine kavga lazım gelir. Dakikalar çabuk geçti, tam dönerken Memet incecik sesiyle seslendi, anne sana ihtiyacım var.
Gülderen, güzel yüzünde bile gizlenemez o izle koğuştan içeri girer girmez boğularak ağladığında çiğdem kokusu yayılmıştı.
Dışarıda şimdilerde darbe karşıtlığı lafazanlığından dili dönenlere o günlerde ağzını açtırmayan korku kol geziyor. Koskoca ülke zedeleniyor, insanlar bozuluyordu. Gazeteler manşetten, göbekten verdikleri haberlerde, mesela Ergun Göze`nin köşelerinde, ya da Sibel Yerdeniz`in geçenlerde yeniden andığı School of the Americas yetiştirmesi sorgucuların emirleriyle kepaze dillerle arkamızdan demediklerini bırakmıyorlar. Antifaşist mücadeleye katılabilmiş, eşitlik mücadelesinde saflarda yer aramış herkese saldırılıyordu. Arkamızdan konuşabiliyorlardı yalnızca.
Yüzümüze diyebilmek içinse mahkemelerde her birimizin başına üç asker dikmiş oluyorlardı.
Öyle bir mahkeme günü, duruşma öncesi kopan arbedede cezaevi arabasında sırtımıza inen darbelerle savrulduk, kelepçeler kopmuştu, hemen hepimiz yaralıydık.
Yerden kaldırıldığımda anneleri görür gibi oldum, oysa o alana geçemezdiler ama kimse durduramamıştı onları. Akşam karanlığında annem karşımdaydı, iyi ütülenmiş döpiyesi, Bursa ipeği gömleği, elinde mendil. ĺmroz adasındaki Şehnaz hanım haline dönmüş, genç o vakitler ve hiç dalgın değil. Öbür yanım muhkemdi işte ama bu görüş günü, annem yok. Gelememişti falan, iyilerdi. Babam biraz Jan Paul Belmando biraz Richard Burton, güzel yüzünde hiç kuşku verici bir giz yok.
Gün ağarmadan giderlerdi Bursa garajına Perihan teyzeyle, annem, eğer bir yasak yoksa o hafta Gölcük´teki görüşe erkenden yetişmek için. O görüş bir ara, Perihan teyzeyi gördüm, hep öyle genç öyle derin, Enver Gökçe´den mendil salla el salla anı vardı hatırada, annesini kaybettiğinde bunları Zeki`ye anlatmış mıydım?
Olmazdı ama annem yine gelmemişti bu görüşe. Muazzam bir baskı var dedi babam, yapamayacaklar. Doğum gününde idam edilecek, yazdığı mektup ta on yıllarca ailesine verilmeyecek Ömer Yazgan`la aynı görüş kabinine denk gelmiştik. Görüş kalabalıktı, babamın yapamayacaklar dediğiyse idamlardı. Bu sert bu kavururcu gerçek konuşulurken sormadan kaldı, annem gerçekten niye gelememişti?
Herkes ayaktaydı, cezaevi uğulduyordu deniz boyunca. ĺdamları onaylanan Erdoğan Yazgan, Ramazan Yukarıgöz, Ömer Yazgan, Mehmet Kanbur´un infazları bekleniyordu. Memleketteki üç darbeyi de yaşayan Sevilir Kadırga´yla çıkmıştık idam hücresindeki arkadaşlarla son görüşmeye.
82 Mayıs´ının gecesi demir kapı şangırdadı, maltadan subaylar askerler ve pelerinli doktor girdi hücreye. Zamanın hiç bilinmez bir yaratık, insanı indirgeyen yabancı bir nesne olduğu, durduramadığınızı böyle mi öğrenmek lazım gelirmiş, kimbilir? Erdoğan`ı alıp çıktılar, sağlığı gerekçe gösterilerek, infazlar ertelenmişti.
Ayhan´ın annesi Nezihe teyze, Sultançayır köyünden üniversiteye ilk kızı ben gönderdim diyerek gelmişti görüşe. Arkadaş annesi deyip birbirimizin ailelerinin ziyaretine gitmeyi zorluyorduk, birlikte çıkabildik görüşe. Erdoğan Yazgan´ın annesi orada. Annelerin icad ve hükümleriyle kurulu özel bir dille konuşmaya başladılar birden.
Bu ne dayanıklılıktı. O dakikalara çeki düzeni vermekten zerre kadar imtina etmemişlerdi. ĺdamı ertelenen oğluna yeni bir çift ayakkabı getirmiş annenin ağusunu meğer ki ancak o çiğdem kokusunu yaratan bir başka anne paylaşabilirdi. Ellerine baktık Ayhan´la, ikisinde de mendil.
Acı, kötü, zor haber tez ulaşırdı, bu kez de öyle oldu. Arkadaşımızın ölüm haberi gelmişti. Ağbisinin ölüm haberini cezaevinde alan arkadaşımız, bunu annesine demedi.
Ancak o görüş günü annesi de bir oğlunun vurulduğunu cezaevindeki diğer oğluna bildirmedi. ĺnsan dilinin, yarattığı hayata karşılık vermekte tutukluk yapma, donma hali vaktiydi. Annenin gözlerinde çiğdem vakti hali.
Metin Türker, annesine benzediğini söylediği küçük yeğeninin fotoğrafını yaptığı gömlek zulasında gizlerdi, çok gözaltına alınıyordu, evi yoktu, annesinden kalan bir izdi sakladığı.
Yugoslav göçmeni iktisat mezunu annesi, oğluna verilmeyeceğini bile bile balkan böreği açıp getirirken Gölcük yolunda trafik kazasında hayatını kaybetmişti.
Metin de hayata erkenden veda ettiğinde uzaktaydık. Fotoğrafı zuladaki kız çocuğu ne büyümüştü kimbilir? Bir çeşit çiğdem sayılmaz mıydı sanki bunca zillete.. her karanlığın mecbur bir sabahı.
Annem geldi. Gözlerinde bir dil bir hikaye.
O rengi onca yıldır hep yeniden yeniden boyayıp değişmesin yitmesin diye ne çok merak etmişimdir ne çok muhafaza. Bütün o kayıp ve kahırlara karşı, o harikulade duygulara süreklilik lazım deyip.
Söyledim dedi, bilinmiyor, farkında değiller diyemezler, hepsini söyledim.
Nasıl demiş, beyefendi bu adada güzel vakit geçiriyor musunuz?
Ilık havası, hayattan yana tecrübeli, becerikli insanları, çok anlayışlı komşuları ve güven veren toprağı vardır buraların.
Bu adada uzun yıllar boyunca çok güzel zamanlar geçirdik, ama siz bizim çocuklarımıza yaptığınız eziyetle her yeri bozdunuz.
Sanmayın ki bilinmiyor, biz anneler duyulmasın dediğiniz herşeyi biliyoruz, siz de bildiğimizi bilin deyip gelmiş Necdet Üruğ´a.
Birden ameliyat olması gerekmiş annemin, eski komşuları haber vermiş adaya bir MGK üyesi gelecekmiş diye, o arada gelememiş görüşlere, adaya gidip demiş söyleyeyim, bildiğimizi bilsinler, hayat bu, içimde kalmasın,…
harikulade duygulara süreklilik lazımdır, çünkü bu muharebe hikayeleri çiğdem kokulu mendilleri kadar hakikattir.
Belkıs Önal Pişmişler
|