4 Kasım 2012 Pazar günkü 10’uncu olağan kurultayına hazırlanan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumartesi (6 Ekim 2012) günü, \'Bağımsızlık yolunda atılan ilk adımın, işgale hayır diyen ilk kararın, esarete perde çeken ilk hamlenin ve Cumhuriyet’e giden ilk basamağın sembol ve simge şehri” dediği Samsun’un İlkadım ilçesinde, partili “Belediye”nin yapımını gerçekleştirdiği Halk Ekmek Fabrikası’nın açılışını yapmış, Trafik Eğitim Pisti’nin de temelini atmadan önce halka seslenmiş.
“Siyasi ikizi” Başbakan’ın, gece yarısı Kamutay’a (TBMM’ye) yolladığı, imzasını taşıyan, sonunda “Bu çerçevede, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesi ile bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için bir yıl süreyle izin verilmesini Anayasanın 92’inci maddesi uyarınca arz ederim” tümcesinin yer aldığı üç paragraflık “Hükümet Tezkersi”ne neden “evet” dediklerini açıklamış.
Açıklamak zorundaydı. Çünkü… Sık sık kuyuya düşen Başbakan’ı, Başbakan’ın hükümetlerini, partisi AKP’yi, kuyuların derin dehlizlerinden çıkarmasından hoşnut olmayan Türk halkı ve Türk halkının parçası MHP’li taban, son “Hükümet Tezkeresi”ne de, “evet” oyu verdiği vermesinden rahatsızdı. Bu öyle bir rahatsızlıktı ki!.. Yergi (eleştiri) ve tepki boyutlarını çok açmıştı!.. Dindirmek istedi. Ama… Yaygın halk değimiyşe, kaş yapayım derken göz çıkardı!
“… söz konusu vatan müdafaası olursa…” söyleminin arkasına saklanarak, “… ne kadar eleştirsek de, politikalarını zayıf ve tükenmiş bulsak da…” dediği AKP’yi, “… herkesten fazla kendimizi ileri sürer ve gözümüzü kırpmadan da üzerimize düşeni yaparız” diyerek, desteklemeyi ara vermeksizin sürdüreceğini İlkadım Meydanı’nda haykırdı.
Ne diyelim… Hayırlı uğurlu olsun…
Madem öyle, “AKP’yi ne kadar eleştirsek de, politikalarını zayıf ve tükenmiş bulsak da…” ne demek, neyin nesi?!. Ya şu sözler?!:
“AKP’nin ihmal ve aceleci yaklaşımları, hazırlıksız görüntüsü, Türkiye’nin ve Türk milletinin menfaatlerini zedelemekte ve aşındırmaktadır… AKP’nin hayalden sıyrılması, izlediği dış politika konseptinin hatalı olduğunu kabul ederek girdiği engebelerle dolu ve milletimize ağır külfetler getirecek istikametten çıkması gerekmektedir… AKP hükümetinin attığı yanlış adımlar, aldığı çarpık kararlar, girdiği tehlikeli ilişki ağları Türk milletini adeta hedef tahtası haline getirmiştir… AKP hükümetinin Suriye’nin içişlerine bu kadar müdahil olması doğru ve meşru bir durum olmadığı tartışma götürmez bir gerçektir…”
Bir yandan böyle diyecek, diğer yandan “AKP’nin dış politikadaki yanlışlıklarını vurgulamak ve eleştirmek bir şeydir*, Türk vatanının silahtan ve husumet kuşatmasından korumak için inisiyatif almak başka bir şeydir… Mecliste tezkere kararına verdiğimiz evet oyu AKP’nin dış politikasına bir güvenin eseri değildir…” diyecek! Bu ne yaman çelişkidir!
….
“Çelişkiler ustası” Başbakan’ın bile eline su dökmekte “acemi” kalacağı, “Üzerinde yaşadığımız vatan coğrafyasının ve binlerce yılın emeğiyle kurumsallaşmış milli kimliğimizin hepimize yüklemiş olduğu tarihi sorumluluklar vardır” sözünün sahibi Devlet Bahçeli, arkasında hep olduğu, hep de olacağını haykırdığı Başbakan’a “Taşları daha fazla oynatmadan AKP komşu coğrafyalarla ilgili politikalarını tamir ve tashih etmelidir… Türk dış politikası ıslah edilmeli, milli hedeflerin rayına yeniden oturtulmalıdır. AKP hükümetinin attığı yanlış adımlar, aldığı çarpık kararlar, girdiği tehlikeli ilişki ağları Türk milletini adeta hedef tahtası haline getirmiştir... Suriyeli muhaliflere sınır bölgelerimizde barınma alanları açılması ve bunlara açıktan destek sağlanması milletimiz ve vatan topraklarımız için ilave riskler doğmasına neden olmuştur…” uyarısında, önerisinde bulunduktan sonra bir de kalkmış, “Niyetimiz, Türk milletini, sonu belirsiz bir maceraya sürüklemek hiç değildir… Vatan ve milletimize açık bir saldırı oluyorken, top atana da gül atmamız akla ve mantığa ihanettir… Meclis’te alınan tezkere kararı caydırıcı bir vasıtadır… Uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler kararlarına dayanan meşru bir duruş ve somutlaşmış millet iradesidir… Vatan ve millet savunmasının sağlam esaslara bağlanmasını, ‘savaş tezkeresi’ diyerek küçültmeye çalışanlar, önce bozuk ahlaklarına ve kimin yanında saf tuttuklarına bakmalı ve kendi dertlerine yanmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben ilkesi doğrultusunda tercih kullanmış ve bundan sonra da kullanmaya devam edecektir” diyor!
Devlet Bahçeli, bu söylediklerine kendisi de inanıyor mu?!. İnanıyor olsaydı, söylediklerinin ayırtında (farkında) olurdu! Ve… Başbakan’ın, işbirliği içinde olduğu emperyalistlere hizmet ettiğini, iç siyasada da kendine “gül atan”lara dahi “top ağırlığı”nda, “top değeri”nde sözlerde ve eylemlerde bulunduğunu bilirdi!..
Ne yani… Bahçeli, her defasında gül attığı Başbakan’dan “top ağırlığı”nda, “top değeri”nde sözler işitmediğini, eylemlere “muhatap” kalmadığını mı yadsıyacak mı?!. Yadsımak (inkâr etmek) nereye, ne zamana kadar?!.
….
“AKP’ye yaranma siyası”yla, hele de İlkadım’daki konuşmasıyla, hak ettiği için, insana haklı olarak “Ya Bahçeli, çek git işine” dedirten Devlet Bahçeli, Türkiye üzerinde oynanan oyunlardan mı habersiz, yoksa o oyunlara mı ilgisiz?!.
Habersiz de, ilgisiz de olsa, kendisine, 24 Ağustos 2012 Cuma günü Hürriyet Gazetesi’nde manşetten “Tolga Tanış” imzasıyla “Washıngton’da Gaziantep bombası” başlığıyla yayınlanan haberi anımsatayım. Anımsatmakla kalmayayım –bir defa daha burada**- yayınlayayım. Yayınlayayım ki, okusun, Türkiye’nin, emperyalistler ve emperyalist düşünce kuruluşları tarafından “laboratuar” olarak nasıl kullanıldığını görsün, anlasın, titresin kendine gelsin, “sözde değil, özde” siyasalar belirlesin…
“O BOMBA ABD’DE OYNANMIŞ
ABD’nin en önemli 3 düşünce kuruluşu 27 Haziran 2012 tarihinde liberallerin kalesi olarak bilinen Brookings’te bir araya gelerek Suriye kriziyle ilgili savaş oyunu oynadı.
ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ı temsilen üç takım halinde yürütülen ve bir gün süren simülasyonda, Gaziantep ve Kahramanmaraş gibi bölgelerde bombalamalar olması da konuşuldu. Oyunun sonunda Türkiye, Suriye’yi kısmen işgal etti. Esad rejimi düştü. Irak’ta şiddet 2006 seviyesine döndü. Lübnan’da mezhep çatışmaları başladı.
TÜRKİYE, ağustos ayının başından beri, önce Şemdinli’de yaşanan çatışmalar, Foça’daki pusu, Tunceli’de kaçırılan milletvekili ve en son Gaziantep’teki bombalamanın ardından Hakkâri’de yapılan mayınlı saldırıyla sarsılırken, ABD’nin en önemli düşünce kuruluşlarının 27 Haziran’da Washington’da çok çarpıcı bir “savaş oyunu” oynadıkları ortaya çıktı. Düşünce kuruluşlarının Suriye’ye ilişkin senaryosu dikkate alındığında, son günlerde Türkiye’de yaşanan gelişmelerin iki ay önceden öngörüldüğü anlaşılıyor. Hürriyet’in edindiği bilgiye göre, simülasyonda, Ağustos 2012’den Nisan 2013’e kadar bölgede yaşanacaklar tartışıldı.
Washington’daki düşünce kuruluşları tarafından çok sık tekrarlanan simülasyonlardan biri olan çalışma, pek alışılmadık bir biçimde liberallerin kalesi Brookings ve Cumhuriyetçilerin toplandığı American Enterprise ile Savaş Çalışmaları Enstitüleri tarafından ortaklaşa yürütüldü. Brookings Enstitüsü, simülasyonun sonuçlarını önceki hafta 11 sayfalık bir memoya dönüştürüp üyelerine de dağıttı. Ancak kural gereği, bir gün süren savaş oyununa katılanların ismini ve üzerinde konuşulan senaryoyu açıklamadı.
Hürriyet’e bilgi veren kaynaklar, savaş oyununun üç grup halinde oynandığını anlattılar. Buna göre bir grup ABD, bir grup Türkiye, bir grup da Suudi Arabistan ekibi oldu. Ve aralarında Pentagon, ABD Dışişleri Bakanlığı ve CIA’de çalışmış Ortadoğu uzmanlarının yer aldığı ekipler, senaryo uyarınca temsil ettikleri ülkeler adına kararlar aldı. Ve bir gün süren simülasyonun ardından da ABD ve bölgedeki iki yakın müttefiği Türkiye ile Suudi Arabistan’ın 2013 Nisanı’nda hangi durumda olacakları tahmin edilmeye çalışıldı.
Simülasyonun en kilit ülkesi Türkiye’ydi. Çünkü hem ABD, hem Suudi Arabistan ekipleri, oyun boyunca atacakları adımlarda önce Türkiye’yi gözledi, Türkiye’den liderlik beklendi. Türkiye ise hiçbir aşamada tek başına hareket etme ve olaylara tek başına müdahale etme yanlısı olmadı. Son derece muhafazakâr bir politika izleyen Türkiye ekibi, özellikle ABD ve NATO’nun bir askeri müdahale durumunda yanında olması ve uluslararası meşruiyet şartı aradı. Senaryonun en kritik kısmını da bu denge oluşturdu. Türkiye oyunun sonuna kadar Suriye’ye tek başına müdahale etmekten kaçındı. ABD ve Suudi Arabistan ekipleri ise Türkiye’yi buna zorladı.
Önce Suriye’deki olaylarda ölenlerin sayısının artması meselesi gündeme geldi. Türkiye yine müdahaleden uzak durdu. Bu kez Suriye’den kaçan mültecilerin sayısı arttı. Bu da Türkiye’nin müdahalesine yetmedi. Senaryonun ilerleyen kısımlarında ne zaman ki Türkiye’de bombalama olayları başladı. Tüm dengeler değişti. Ve sonunda Türkiye, Suriye’ye tek başına girmek zorunda kaldı. Böylece ABD ve Suudi Arabistan ekiplerinin istediği oldu, Türkiye Suriye’ye bir askeri müdahaleye başladı.
Senaryoda bombalamaların nerelerde olduğu tek tek belirtilmedi. Ama Türkiye ekibinin konuyu kendi içindeki değerlendirmesinde Gaziantep ve Kahramanmaraş gündeme geldi. Bombalamaları kimin yaptığı da söylenmedi. Bir kaynak, “Türkiye ekibi askeri müdahalede bulunmamak için oyunun sonuna kadar direndi ama bombalamalar artınca, buna mecbur kaldı” dedi.
Toplantının sonunda hazırlanan raporda, Türkiye’nin sınırlı müdahalesiyle senaryo şu şekilde sonuçlandı:
- Şam’daki Esad rejimi düştü. Irak karıştı ve 2006’daki şiddet sarmalına döndü. Lübnan, mezhep savaşına doğru sürüklenmeye başladı.
- Türkler ve ABD’liler, Esad sonrası için iki farklı açıdan kaygı içine girdi. ABD, Esad’ın düşmesinden sorumlu tutulmak istemedi. Türkiye ise nasıl bir hükümet kurulacağını düşünmeye başladı. Suudiler, Suriye’de Sünnilerin kontrolü ele geçirmesi dışında hiçbir detaya aldırmadı.
- Irak’ta kötüleşen duruma ABD çok az ilgi gösterdi. Türkiye de Barzani ile ilişkisini düşünüp Bağdat’a nazaran Suriye’ye öncelik tanıdı. Suudiler ise Irak’ta etkili olmayacaklarını düşündüler.
- Ancak Lübnan’da başlayan kaosu, Suudiler başarı olarak gördü. Türkiye endişe duyarken, ABD Esad’ın düşmesini başarı saydı.”
* Tümce aynen böyle.
** İlk 27 Ağustos 2012 Pazartesi günü “Savaş hazırlığımı var?!.” başlıklı yazımın altında yayınlandı
|