CHP'nin 3 dönemdir başarılı Belediye Başkanı Mustafa Bozbey yeni bir rekora imza atmak için 4.döneme hazırlanıyor.
Mustafa Bozbey, kendisi ile ilgili itham ve eleştirlere Havadis 16'ya açıklamalarda bulunarak yanıt vermiş:
Bursa böyle özgüven görmedi
Bozbey, “Geldiğimiz noktaya onların hayali yetmez!”
CHP’nin Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey,
Mustafa Bozbey, olanca iddiasıyla dördüncü döneme hazırlanıyor.
Sandıktan çıkacak sonuçtan o denli emin ki, seçimi 5 yılda bir yapılan değerlendirme olarak görüyor. Bir nevi geri bildirim raporu…
Anket sonuçlarından çok memnun ama nazara gelir diye oran vermiyor.
Komik duruma düştüklerini söylediği rakiplerini şaşkınlıkla izliyor.
Yetmeyince de, inanmadıkları şeyleri söyledikleri için onlar adına üzülüyor:
“Nilüfer Belediyesi’nin geldiği konuma onların hayali yetmez!”
***
* Siz şimdi Nilüfer’i bir daha mı kazanacaksınız?
Biz zaten seçimle uğraşmıyoruz ki. Elimizde ne var? Hangi projeleri yapacağız? Bunlara bakıyoruz.
* Bu kadar eminsiniz kendinizden?
Emin olmak başka bir şey. Biz seçimi arada kendimizin değerlendirildiği bir süreç olarak görüyoruz.
* Neredeyse anket yani?
Öyle değerlendiriyoruz. Yürüttüğümüz kalite sisteminde de yaşıyoruz. Zaman zaman ödül süreçlerine başvuruyoruz. Geri bildirim raporları alıyoruz. Geri bildirim raporları bizim hangi konularda zayıf, hangi konularda güçlü olduğumuzu ve iyileştirilecek alanlarımızı olduğu gibi ortaya koyan rapordur. Seçim de, beş yılda bir olan geri bildirim raporudur bizim için. Tabi bu süreç içerisinde projelerimizi hazırlıyoruz. Nitelikli yaşam alanlarını çoğaltacak projeler bunlar. İnsanların gülümsemesini sağlayacak projeler… Ama yine sosyal projeler ağırlıklı olacak.
* O yönünüz takdir gördüğü kadar eleştiriliyor da. Özgen Keskin’le yaptığımız röportajda size bir salvo vardı. Keskin diyor ki, “Nilüfer’de belediye yönetmek hidrolik direksiyonu serçe parmağınla çevirmek kadar kolaydır!”
Her yörenin farklı özellikleri ve zorlukları vardır. Nilüfer’in, Yıldırım’dan da, Osmangazi’den de daha fazla yatırıma ihtiyacı var. Belediye olarak bunları karşılamaya çalışıyoruz. Osmangazi ya da Yıldırım’da asfalt dökmüş sokağa, bırakmış gitmiş. Başka yapacak bir şeyi yok. İnsanları orada mutlu edebilecek sosyal, kültürel, sportif faaliyetleri uygulama düşünceleri yok. Eğer siz sadece Ramazan Altunöz’ün yaptığı spor tesisine kaldıysanız on sene boyunca, söyleyecek bir lafınız yok! Dolayısıyla onu geçeceksiniz. Orada yapılacak çok güzel şeyler var. Belediyecilik doğumdan ölüme insana hizmet demektir
* İktidar partisi Nilüfer’i almak için ahdediyor ya… Bu nasıl bir keyif?
Bu farklı bir keyif. Karşılıklı iletişimin sonucudur bu.
* AK Parti ve MHP’den oy almayı nasıl başarıyorsunuz?
Ben Mustafa Bozbey olarak, hiç kimseyi ötekileştirmeyen bir yapıya sahibim. Benim anlayışım da odur. Aslında sosyal demokrasi dediğiniz, demokratlık dediğiniz, hiç kimseyi ötekileştirmemekten başlar. Benim için şu siyasi parti, bu siyasi parti diye bir olay yoktur. Nilüfer’de yaşayanların hepsi Nilüfer’lidir. Seçim zamanı herkesin bir oy hakkı vardır. Bu oy vicdani sorumluluğudur. İstediğine atar, istediğine atmaz. Belki benim yakınlarım, yakınımda görünen insanların bir kısmı bana oy vermiyor olabilir. Ama farklı bir siyasi parti üyesi dahi olabilir bazıları. Onlar da der ki, ben siyasi parti üyesiyim ama neticede bu kişi benim sorunlarımı çözüyor, ben bir şey olduğu zaman yanımda hissediyorum, belediyemi yanımda hissediyorum, başkanımı yanımda hissediyorum, yanımda görüyorum. Bu adam neden devam etmesin diye oy veriyor.
* Ya şu ünlü kişisel oylarınız?..
Ben kişisel diye bakmıyorum. İnsanız hepimiz. Takdir ediyordur. Vatandaşın bir tanesi bana oy vermedi diye hiç kimseye küsmem. Tam tersi, herkesi kucaklarım. Oy vereni de vermeyeni de kucaklarım. Benim yapım bu. İster versin, ister vermesin. Kendi sorunu, kendi vicdanıdır. Verir vermez. 99’da oy vermemiştir, gelip söylemiştir, “ben sana oy vermedim” diye, “sağlık olsun” demişim kucaklamışımdır. 2004’te oy vermemiştir, gene kucaklamışımdır. Ama 2009’da kapı kapı çalışmıştır.
* Sanırım bütün mesele bu kucaklayıcı yapınız.
Ben yöneticiyim. Şu 15 yılı değerlendirdiğinizde göreceksiniz ki, belediyelere siyaseti sokmamanın mücadelesindeyim.
* Başardınız mı?
Başardım. Bizim belediyede siyaset yok.
* Aynı sebeple CHP tarafından eleştiriliyorsunuz. Partide hatırı sayılır oranda muhalifiniz var.
Türkiye’de siyaset her işin içine girmiş durumda. Belediye başkanı ve meclis üyeleri bağımsız olmalı. Ben bunu savunuyorum. Doğrusu da bu.
* Oysa belediye meclis listeniz sağdan çok fazla üye olduğu gerekçesiyle eleştirildi.
Neden sağdan ya da soldan diye bakılıyor? Şimdi ben belediye açısından baktığımda diyorum ki, burada her türlü düşünceye ve görüşe sahip olan insan temsil edilmelidir.
* Yeni dönem listeniz de benzer bir yapıda mı olacak?
Bakın olmalıdır. Ben olacaktır demiyorum. Olmalıdır.
* CHP’den yine çok eleştiri alacaksınız.
Nilüfer’i kucaklamalıdır. Bunu çok açık ve net söylüyorum. Keşke bağımsız olsa, ki ben savunuyorum. Yerel seçimler için de, genel seçimler için de dar bölgeli seçim sistemini savunuyorum. Çünkü halk kimi seçtiğini bilmeli. Ben mesela Nilüfer’i milletvekilini bilmeliyim. Ben niye Ankara’da Nilüfer’in sorunlarını gidip başkaları ile tartışayım? Varsa Nilüfer’in milletvekili gidip ona anlatırım böyle bir sorun var diye. Genel bir şeyden bahsediyorum. Dar bölgeli diye. Nilüfer’in milletvekilini bilirsem, iktidar partisinden seçilmişse gidip ona dosyaları veririm. İlgilenmiyorsa gelirim burada Ankara’daki bakanlıklardaki işimizi takip etmediler derim. Diyelim ki, nüfusa göre 37 meclis üyesi mi var? Nilüfer’i 37’ye bölerim. Her bölgeden bir kişi çıksın. İnanın bana çok daha verimli olur.
* Sizin AK Parti’yle de aranız gayet iyi.
Benim aram kimseyle kötü değil. Partili partisiz, farklı düşüncelere sahip birçok insanla dostluğum, arkadaşlığım var. Olması gerekir. Ben de insanım neticede. Aynı düşünceye sahip insanlarla dost olacağım diye bir şey yok. Onların fikirlerinden de zaman zaman yararlanıyorum. Bu benim yapım, ki olması gereken de bu. Demokrat bir insansak bunu yapmak zorundayız. Bu niye eleştiriliyor, çözmüş değilim açıkçası. Hangi kesimden olursa olsun, doğru bir talepse yerine getiririz, meclisten de geçiririz, arkasında da dururuz. Kamu çıkarı da varsa sonuna kadar arkasındayız. Ama inanmadığımız bir şeye de, hangi partiden gelirse gelsin, hangi farklı düşünceden gelirse gelsin olmaz deriz.
* En çok da, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’le olan yakınlığınız eleştiri konusu oluyor.
O bizim dostluğumuz. Ona kimse karışamaz. Bu kente kim katkı sağlıyorsa ona teşekkür etme sorumluluğunu görüyorum kendimde. Ben neticede Nilüfer’in kent yöneticisiyim. Yönetici olarak Nilüfer’e katkı sağlayan insanları lanse etmem, onları söylemem lazım. Onlardan biri de Faruk Çelik’tir. Sayın bakanımızı da Nilüfer’lidir, Nilüfer seçmenidir.
* O vakit oyuna da talip olun.
Ben oyunu isterim. Ama verir vermez o başka. Geçen dönem de istedim. Sayın bakanım oyunuzu istiyorum dedim.
* Yanıt ne oldu?
Gülüyor.
* En son ne zaman iktidar partisinden ciddi bir transfer teklifi aldınız?
Öyle bir şey söz konusu değil. Yok, öyle bir niyetim. Çok net söylüyorum, böyle bir şey yok. Ama her düşünceden, inançtan insanla dostluğum vardır, bir araya gelmişliğim vardır. Kent ile ilgili önerilerini dikkate aldıklarım vardır.
* (Ben masumum, bu Cennet’in sorusu) Mustafa Bozbey diye bir efsane var Bursa’da. Sadece Nilüfer’de kendi rakipleriniz ile yarışmıyorsunuz. AK Parti Osmangazi Belediye başkan aday adayı Ali Yılmaz bile, “Gittiğim her yerde efsaneleştirilmiş başkan ile karşılaşmak istemiyorum” diyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Osmangazi’deki etkinliklerde de orada olmaya çalışıyorum. Aslında Nilüfer’i, Osmangazi ve Yıldırım’dan ayırt edemezsiniz, hatta Gürsu ve Kestel’den de ayırt edemezsiniz. Bu beş ilçede siyaset yapanlar da birbirini çok iyi tanır. Ve birçok yerde de yan yanalar. Ben buradan kalkıp, herhangi bir düğün, cenaze, sosyal ya da kültürel etkinlik için Kestel’e gidebiliyorum. Kestel bize gelebiliyor. Uç olduğu için söylüyorum. Bu beş ilçeyi çıkarın, geri kalan on iki ilçe biraz daha farklı. Örneğin Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin’i burada da tanıyan vardır. Çünkü buradaki etkinliklere geliyor. Yine Mustafa Dündar geliyor. Bizim gitmişliğimiz belki daha fazla. İnsanlarla bir arada bulunduğumuzun göstergesi. Benim Osmangazi ve Yıldırım’da o kadar çok dostum var ki.
* Geçen seçimde yaptırdığınız anket % 55’in üzerinde çıkmıştı. Sonradan da seçim sonuçlarıyla hemen hemen örtüşmüştü. Böyle isabetli yeni bir anket var mı?
Var…
* Pek bir içli var dediniz. Hayırdır?
Epey yüksek. Söylemeyelim.
* Nazara gelir diye mi?
Öyle görünüyor.
* Başvurunuzu opsiyonlu yaparken, ciddi ciddi düşündünüz mü Büyükşehir adaylığını?
Öyle istendi benden, o yüzden başvurdum. Büyükşehir 17 ilçe olduktan sonra yapısal bir değişiklik ortaya çıktı. Siz de biliyorsunuz. 2.7 milyon nüfus var. 1.8 milyon oy var.
* Büyükşehir’de adaylar Tayyip Erdoğan ile yarışıyorken, aradaki farkın kapanabileceğini düşündünüz mü?
Başbakan, “ben bundan sonra yokum, karışmıyorum” dediği andan itibaren her türlü yarışa girilir.
* O zaman Başbakan’ı bekleyeceksiniz.
Gerçek bu. Başbakan’ın halk üzerinde çok olumlu bir etkisi var. Gerçek yani. Oyunu Başbakan’a veriyor.
* Aman dikkat! Sarıgül’ün pozisyonuna düşmeyin.
Yok yok… Ama Başbakan’a veriyorlar. Nilüfer’de hangi aday çıkarsa çıksın, AK Parti oyunu, Başbakan sayesinde alır.
* Rakiplerinizi nasıl buldunuz?
Rakip olarak değil de… Aday adaylarının söylediklerine bakıyorum da, şaşkınlık içerisindeyim.
* Hayırdır?
İnsanların inanmadığı şeyleri söylemesi çok garip geliyor. Bir de komik oluyor.
* Biraz açalım mı bunu?
Belediyenin yapmış oldukları var. Şimdi bu yapmış olduklarının altında bir şeyler söylerseniz, demek ki kurumun nerede olduğunu, belediyenin nerede olduğu bilmiyorsunuz demektir. Bu yüzden de komik duruma düşüyorsunuz.
* Faraza kim?
Biri çıkıyor, vatandaş odaklı diyor. Nilüfer Belediyesi zaten yıllardır vatandaş odaklı, insan odaklı çalışıyor. Önce insan diyor, biz 99’da önce insan demeye başladık. Altına düşüyorlar.
* Bu da sizi pek bi üzüyor?
Burada farklı bir şeyleri ortaya koyması lazım insanların. Bakıyorum söylenenlere… Yıllardır uyguladığımız şey bunlar. Biz bir üst basamağa nasıl taşırız diye farklı projelerin peşindeyiz. Ama onlar hayal edemiyor. Çünkü hayalleri, Nilüfer Belediyesi’nin geldiği konuma bile yetişmiyor. Şu andaki söylemleri topluyorum ben. Hayalleri, Nilüfer Belediyesi’nin geldiği konuma bile gelmiş durumda değil. Hangi adayı alırsanız alın durum bu.
***
* Biraz da siyaset konuşalım mı? Ne olacak bu ülkenin hali?
Bir kere sosyal demokrat bir parti, evrensel sosyal demokrasinin tanımlarını uygulayacaksa, ki bu tanımlar Cumhuriyet değerlerinin dışına çıkmayan tanımlardır. Hiç kimseyi ötekileştirmemekten geçer. Bu yanlışa hiçbir zaman düşmememiz gerekir. Daha önceleri düşülen hatalar vardı. Bugün eğer toplum belirli bir noktaya gelmişse, toplumla siyaset yapacaksanız, kitle partisi iseniz herhangi bir kişinin kılığı, kıyafeti ile değil, beyni ile uğraşmanız gerekiyor. İnsan aydın bir beyne sahiptir fakat bazı değerlerinden dolayı da farklı bir giyim tarzı benimser. Saygı duymak lazım, onun elini öpmek lazım.
* Kızlı erkekli evleri ne yapmalı?
Benim annem de baş örtülüdür. Türkiye’de tartışılmaması gerektiği halde tartışılan bir konudur. Doğru bulmuyorum ben bunu. O zaman ötekileştirme başlıyor, ki oldum olası karşıyım.
* İktidar ötekileştirmiyor mu?
İnsanların beyinleri önemlidir. Bugün aslında Cumhuriyet rejimi de gerçeğine baktığınız zaman barış demektir. Ötekileştirmemektir, kültür demektir. Ama bunu yanlış algılayanlar var. Atatürk ilke ve devrimlerinde kim kimi ötekileştiriyor? Ne diyor? Hurafeye inanmayın. Bunları neden bertaraf ediyoruz? Biz şimdi Atatürk’ü bile tanımıyoruz. Allah’ını severseniz tanıyor muyuz?
* Olduğu kadar. Ya siz?
Ben okudukça tanıyorum. Atatürk’ün çok farklı özelliklerini tanıdım. Bu ülkede kaç kişi Atatürk’ün geometri kitabı yazdığını biliyor? Gelin konuşalım. Kaç kişi Atatürk’ün arkeoloji ile ilgilendiğini biliyor? Kaç kişi Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün inançlarının ne kadar olduğunu bilebiliyor? Biz insan Atatürk’ü hiç tanımadık. Dayısının çiftliğinde karga kovalamaktan başladı, askeri dehasını savaşlarla devam ettirdi. Atatürk bu değil ki. Atatürk’ün bir de insan tarafı var. Cumhuriyet ile ilgili tasarımları var. Bir tarafta savaş yapılırken bir taraftan da benim ülkemin insanı diyor, Arap alfabesiyle değil de farklı bir alfabe ve dil ile nasıl varlığını gösterebilir, sürdürebilir diye düşünüyor. Ama biz tanıtmıyoruz. Şuna karşı çıkmış, buna karşı çıkmış. Atatürk’ten sonraki yılları çok iyi analiz etmek gerekir. Türkiye’nin en büyük sorunu 1940’tan 1950’ye kadar olan süreçtir. 50’den sonrasını ayrı analiz etmek gerekir. Osmanlı’yı ne kadar biliyoruz biz? Osmanlı’yı savaşları ile biliyoruz değil mi?
* Kızlı erkekli evleri sordum ve siz Atatürk’ten başlayıp Osmanlı’ya kadar geldiniz ya, gerçekten tebrik ederim.
Osmanlı’nın iç yapısını biliyor musunuz? Biz Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Osmanlı Türk musikisi sempozyumu yaptık ve insanlar getirdik. Ben üç gün hiç ayrılmadım oradan. Öyle çok şey öğrendim ki. Bir saray yönetimi var. İnanılmaz bir yaşantı var. Müzik de dâhil olmak üzere, çok entelektüel bir yaşam var. Hemen duvarın dışında da yasak var. Kartal Belediye Başkanı bir kitap önermişti, bulamadım, olmadı ondan isteyeceğim. Osmanlı neden Müslüman ve Ortodoks ülkelere yayıldı? Hiç düşündünüz mü?
Şu an yalnızca günümüze gelmenizi ve sorularıma yanıt almayı düşünüyorum.
Geleceğiz. Tarihi incelemezsek, bilmezsek bu ülkede farklı kültürler ya da farklı düşüncelere sahip insanları barış içerisinde yaşatamayız. Tarihi bileceğiz. Osmanlı neden Müslüman ve Ortodoks yerler fethetti. Size soruyorum.
* Yok artık! Bir de mülakat???
Neden Katoliklerin ülkesini fethetmemiştir? Nereden döndü? Viyana’dan. Viyana ne? Katolik. İki sefer gidiyor ve ikinci kuşatmadan sonra ipi çekiliyor mu Osmanlı’nın? İyi algılayın. Ben tarihçi değilim ama içimden bir his, Osmanlı bir Katolik projesi bile olabilir diyor. Ama araştırmak lazım.
* Onu bir ara araştıralım ama şimdi günümüze gelelim.
Haklıyım ama. Neyse günümüze gelelim. Japonya’ya ilk gittiğimiz de, üç gün sonra Tokyo’da geziyoruz. Bizi gezdiren rehber de, bizim büyükelçilikte çalışan bir Japon. İyi Türkçe biliyor. Büyük bir inanç yerine gittik. Ben de çıkışta, sordum. Sen hangi inanca sahipsin diye. Bana aynen şu şekilde söyledi: “Ben 41 yaşımdayım. 41 yıldır aynı evde oturuyorum. Komşum da 41 yıldır aynı evde yaşar. Ben karşı komşumun hangi dine mensup olduğunu bilmem, beni de ilgilendirmez. Beni sadece onun insanlığı ilgilendirir!” Sorduğum soru karşısında özür diledim. Öyle bir cevap aldım ki, öyle bir cevap verdi ki, özür dilemekten başka bir şey bırakmadı. Olay burada düğümleniyor. Bizim geldiğimiz noktada insanların evinini içi artık müdahaleye açık hale geliyor. Bu eğitim ile gelecek. Eğitim ile olacak bir şey. Eğitimsiz olmaz bu.
“Gezi, özgürlük ve demokrasinin başladığı süreçtir”
* Bu kez olacak gibi. Gezi Parkı direnişi sizin için ne ifade etti?
Gezi Parkı, insanların yatak odalarına müdahalenin, mutfağına müdahalenin, yaşam tarzına müdahalenin sonucunda gelişen karşı duruştur! Özgürlük ve demokrasi taleplerinin başladığı bir süreç olarak değerlendiriyorum Türkiye’de. Politik de değildi bunlar. Politik olsaydı daha başka bir olay ortaya çıkardı. Politik olmadıkları için belki sesleri çok çıktı, ama sonuçta örgütlenemediler. Durağanlaştı. Gezi Parkı süreçleri artık bundan sonra Türkiye’de her yerde beklenebilir. Gezi’de özgürlük ve demokrasi talepleri vardır. Bundan sonra artık kentler de dahil olmak üzere herkes, her yönetici, halkın görüşünü almadan halkla bütünleşecek projeleri ortaya koyamaz.
* İktidar neden doğru okuyamadı Gezi’yi?
Bence doğru okudu. Ama birileri bu işi, belki iktidarın içinden, belki dışından bilemem ama farklı yöne çekme gayreti içerisinde yanlış yönlendirdi. O gençler o kadar akıllı ki, bakın apolitik de olsa, mantıklılar. Çünkü dünyayı takip ediyorlar. Zamanında biz dünyayı takip edemiyorduk. Şimdi onlar her an dünyanın neresinde ne olup bitiyor, onu takip ediyor. Şu anda gençler çok tepkili. Birlikte kalıyorlar, kalmıyorlar. Ama bir şeyi yaparken beraberinde de yanlış bir şeyi getirmemek lazım. Ya da farklı bir şeyi getirmemek lazım. Diyorsunuz ki, kızlı erkekli kalıyor. Kalabilir. Kalmaya da bilir. Arkadan da diyorsunuz ki üniversiteli gençler evlenirse onlara şu kadar lira para vereceğiz, burslarını sileceğiz. Bu ne demek? Beraber kalıyorsanız evlenin bari demek. Bu evlilik müessesini de yıpratan bir süreç olabilir. Konuşuyoruz ya son zamanlarda boşanmalar arttı. Bu defa sahte evlilikler artacak. Boşanmalar da artacak. Kız ve erkek bu parayı alalım diyecek. Hadi evlenelim. Ailenin haberi yok. Para alınacak. Bir müddet sonra hadi boşanalım. Okul bitince ayrılacaklar. Ailenin haberi olacak mı? Göreceksiniz ki bu tepki olarak yansıyacak. Zaten yansıyor da şu an.
* Sandığa da yansıyacak mı?
Evet, gençler çok değişik. Bir bakarsınız, 10 gün sonra bu olaylar zaten yapılmış, toplum kabul etmedi olabilir ve kapanır. Meclis”te belirli bir gündem yaşanamadı. Yaşanmadığı için farklı bir gündem oluşması lazım. Dikkat edin, zaten siyasi iktidar gündem tayini konusunda son derece başarılı ve her hafta bir gündemi ortaya atıyor. Bakın, belki bazı kişilere de mesajdır bu.
* Cemaat evleri mi?
Onlar da olabilir. Cemaate bir mesaj olabilir yani bu. Hakan Fidan’a karşı olarak… Böyle değerlendirmek lazım. Gündem değişebilir. Ama esas gündem komşular ile olan ilişki ve en büyük tehlike ekonomik tehlikedir. Türkiye Şubat ayına kadar inanılmaz bir borç stokunu karşılamak durumunda. Az para değil. Şubat’a doğru bir şey patlayabilir
|