\'Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması nasıldı?\' sorusuna karşılık, \'duygusal\', \'edebi\' ve CHP ile Demirel hariç \'kucaklayıcı\' idi diyebilirim. \'Kökü mazide olan âti\' anlayışı, Başbakan'ın birçok cümlesine yansımıştı: Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti isimlerini taşıyan Yüce Çınar'ın bir koluydu AK Parti. \'Bu çınarın gölgesinde ayrımcılık yoktur; baskı yoktur, zulüm yoktur, ötekileştirme yoktur. Bu çınar, kılıcın değil, silâhın değil, sevginin, kardeşliğin, kalemin gücüne inanan bir medeniyet çınarıdır.\'
Erdoğan, Selçuklu Sultanı Alparslan'dan başlayarak, ilham aldığı tarihi şahsiyetleri bir bir sıraladı: \'Bizim yolumuz Alparslan'ın, Melikşah'ın, Kılıçarslan'ın yoludur... Bizim yolumuz Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim'in yoludur... Bizim yolumuz, Gazi Mustafa Kemal'in yoludur... Bizim yolumuz merhum Menderes, merhum Özal, merhum Erbakan'ın yoludur.\'
Erdoğan'ın Türkiye için önemli mesajlar vereceğini düşünenler yanıldı. Ondan, duygusal bir veda konuşması bekleyenler ise haklı çıktı.
Dünyadaki duruşunu anlatan birbirinden güzel şiirler okudu. Meselâ konuşmasına Sezai Karakoç'un mısralarıyla girdi. İnsanın dünyada sürgün olduğunu vurgulayan bir şiir: \'Ey Sevgili, uzatma dünya sürgünümü benim... / Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. / Ne yapsalar boş; göklerden gelen bir karar vardır. / Gün batsa ne olur; geceyi onaran bir mimar vardır. / Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır. / Senden ümit kesmem, kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.\'
Konuşmanın önemli bir bölümü, bu \'çınar\' tasviri üzerine kurulmuştu. Sık sık kader vurgusu yapılıyordu. Zaten AK Partililer daha ziyade manevi yansımaları olan cümlelere büyük alkışla destek veriyordu. Ve Tayyip Erdoğan bu dili çok iyi kullandığı için, o anlarda salonu dalgalandırmayı başarıyordu. Tabii ki coşku vardı. Ama bu daha ziyade disiplinli bir coşkuydu. Katılanlar gerektiği kadar alkışlıyor, zamanı geldiğinde susmasını biliyordu. Gazetecilik hayatımda çok sayıda kongreye katıldım. İktidara yürüyen partilerde adeta şuursuz bir heyecan göze çarpar. Arena'daki AK Partililer ise, 10 yıl zarfında adeta \'müesses nizam\' haline gelmiş bir partinin mensuplarıydılar. Her şey dozundaydı; adeta önceden kurgulanmış ve ayarlanmıştı.
***
Erdoğan'ın duygu yüklü konuşmasının satır başlarını tekrar etmeme gerek yok. Tespitlerimi aktarmakla yetineyim:
Menderes'e ve icraatına atıfta bulunması beni memnun etti.
Meselelere tepeden bakması gereken onun gibi başarılı bir liderin, Adalet Partisi'ni ve Demirel'i genel tablonun dışında bırakmasına ise üzüldüm. Zira ormanın tümünü görmeyeceksek, Yavuz Sultan Selim'in Alevilerle ilişkisini de sorun etmek gerekmez mi? \'Muhafazakâr demokrat\' çizgi içine Erbakan giriyorsa, Demirel haydi haydi yer almalı.
Tayyip Erdoğan, Atatürk yerine, Mustafa Kemal dedi; dürüst davrandı. Çünkü AK Parti, bürokratik vesayetin yerine millet iradesini koyan bir parti. Ve herkes biliyor ki, halkın değerlerine karşı yürütülen mücadele 1940'larda değil, 1930'larda başladı. Bence Erdoğan bilerek Atatürk demedi ve partisinin çizgisini şu şekilde ifade etti: \'1920'deki Büyük Millet Meclisi ruhunu, 1923'teki kuruluş ruhunu bugüne taşıyan bir partiyiz. AK Parti, kuruluş ruhuna tamamen aykırı bir şekilde otoriterleşen militarist vesayetçi rejimi, demokrasiyle kucaklaştıran bir partidir.\'
Demokrasiyi gençlere emanet etmesine sevindim. Umarım onun bu sözleri AK Partili gençlerin kulağına küpe olur: \'Milli iradeye sizler sahip çıkacaksınız. Demokrasiye müdahale girişimlerine geçit vermeyeceksiniz. Sizlerin gayretiyle bu ülkede milli iradenin üzerine ipotek konamayacak; vesayet, kendisine zemin bulamayacak.\'
|