Haftalardır, büyük bir gürültüyle hazırlıkları sürdürülen AKP’nin 4. Büyük Kongresi dün yapıldı.
Bu kongrede Başbakan Erdoğan’ın söyledikleri ya da söylemedikleri üstünden keramet keşfedenler daha aylarca konuşacaklar, yazacaklar. Ve elbette bizler de hem verilen “mesajlar” hem de AKP’nin “yeni kadrosu” üstüne değerlendirmeler yapıp, iddialarıyla icraatları arasındaki karşıtlığa dikkat çekip halkın gerçekleri görmesi için elimizdeki imkanları seferber edeceğiz. Ama bugünden şunu belirtelim ki, AKP ve onun “ezeli ve ebedi tek lideri” Recep Tayyip Erdoğan (kongreye tek aday olarak girdiği gibi parti üst yönetimine kimlerin gireceğini de tek başına belirledi), bu kongreyi “gücü elinde tutan tek adam” olduğunu dünya aleme göstermek için düzenlemiştir. Denebilir ki Erdoğan, 4. Büyük Kongre’yi, “kendinden sonra bile partinin başına kimsenin geçememesini hesap eden bir benmerkezcilikle” toplamış ve sadece kendi amaçlarını onaylattığı bir tiyatro oyunu olarak sahnelemiştir.
Kongrenin ana sloganı olduğu söylenen “Büyük Millet, Büyük Güç, Hedef 2023” sloganı, 3 yıl önce TSK tarafından son barut olarak atılan “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” sloganından fazlaca esinlenmiş görünse de burada sloganın, “Büyük Millet”, “Hedef 2023” gibi unsurları soyut, propaganda amaçlı, kendilerinin de çok umursamadığı, sıkça yinelenen “boş laflar”dır. Burada asıl vurgu “Büyük Güç”edir. Erdoğan, “Büyük Güç’ü (Hükümetin, devletin partinin bütün gücünü) ele geçirerek, hayallerini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Bunun için de hak, hukuk, adalet, insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü, halkların kardeşliği vb. değil “Büyük Güç”e, herkese boyun eğdirecek kadar büyük bir güce ihtiyaç duymaktadır.
Ve kongreye 200 ülkeden (İsrail ve Suriye’den konuk çağrılmamış) yüzlerce konuğun davet edilmesi ve kongrenin bir şova dönüştürülmesiyle de konuklara; “Gelin de Türkiye’nin yeni sultanının görkemli saltanatına tanıklık edin” denmek istenmiştir.
Seçimle gelip giden iktidarların olduğu bir ülkede bir siyasi partinin kongresine, dünyanın 200 ülkesinden konuklar çağırılmasının, aşırı bir görgüsüzlük ve hastalık düzeyinde bir benmerkezcilik yoksa, başka bir anlamı olabilir mi?
AKP ve onun lideri, kongresine 200 ülkeden konuklar çağırıyor da ülkede kendine muhalif gördüğü, para ve güçle sindiremediği gazetelerin, TV kanallarının (Evrensel, Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık, Birgün, Özgür Gündem, Ulusal Kanal, İMC TV) kongreyi izlemesini yasaklıyor!
Az çok demokrasinin olduğu hiçbir ülkede, Türkiye’de bile görülmemiş bir uygulama bu.
Ama bunu “şehven” konmuş bir yasak olarak göremeyiz. Tersine bu AKP’nin hayal ettiği düzenin, onun özlediği “demokrasinin” bir ifadesidir. Yani AKP’nin düzeninde hükümete muhalefet eden güçler basın özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğünden yararlanamayacak demektir bu. Bugün “ev sahibi” olma gücünü de kullanarak kongreyi izlemeyi yasaklıyor, hayal ettiği “Büyük Güç”e sahip olduğunda bu muhalefete muhalefet etmeyi yasaklayacaktır. Nitekim bugün BDP’li vekillere yönelik dokunulmazlığı kaldırma, BDP’yi fiilen yasadışı göstermenin bir devamıdır.
AKP’nin demokrasisi görünüşte “çok parti” olacak ama bunların siyasi faaliyetleri “majestelerinin muhalefeti” olmayı aşmayacak; “çok basın organı” olacak ama bunların yayınları hükümeti rahatsız etmeyecek sınırlar içine hapsedilecek! Bunları yasayla yapmak dünyanın gözünde çok sırıtacağı için de bu sınırlar “Büyük Güç”e dayanarak fiilen konacak! Kongrede de bu, sözcüklerle değilse de “vücut diliyle” açıkça ifade edilmiştir.
Gerçek olan da söz değil icraatsa; ekonomiden iç ve dış politikaya, eğitimden sağlığa, ...icraat ortayken, “2023 vizyonu” diye yapılan propaganda gerçekte; AKP’nin “Büyük Güç”le muhalefeti, halkı, basını ezdiği, “Tek parti, tek basın, tek lider” diye ifade edilebilecek faşizan zihniyetin egemen olduğu bir Türkiye hayalidir. AKP’de artık dönem “Büyük Güç’e tapınma dönemi”dir.
Tabii ki, başarabilirlerse!
Çünkü tarihin çöp tenekesi, böyle “tek lider, tek parti, tek güç” hayal eden, “En büyük benim ve ebediyen büyük kalmalıyım!” diyen liderlerle doludur ve bunların Hitler, Mussolini, Franko,14. Lui, 4. Murat gibi birkaç “idol” olmuş dışındakileri de şimdi kimse hatırlamıyor. Erdoğan’ın da bu, “En büyük benim benden büyüğü de yok!” diyenlerden bir ayrıcalığı yoktur; sadece konjonktür ona bu hayallerini büyütmesi için 10 yıllık bir avantaj sunmuştur.
Ve; gerçekler inatçıdır ve o inadı kırarak tarihin tekerleğini tersine döndürecek kadar büyük bir “Büyük Güç”ü de kimse oluşturamamıştır. Hele de Türkiye ve bölgenin bugünkü koşullarında, AKP ve Erdoğan’ın oluşturması da olanaklı değildir. Ancak bu hayalin peşinde koşarken yorulmak, evdeki bulgurdan da olmak ve en umulmadık anda da ayağa kalkan halkın iradesiyle tarihin çöp sepetin atılmak da serbesttir elbette!
|