PKK egemenliğimizi istiyor. Oslo’da kabul edilen de budur. Siz 10 yıldır tekrarlanan; “dil, kültür ve insan hakları, demokratikleşme, özgürleşme ve eşitlik” gibi masumlaştırmaya yarayan oyunlara bakmayın. Zira bunlar birey haklarındandır. Çok şükür ülkemizde fazlasıyla mevcuttur. Ama gizlenen asıl mesele, millete ait olan egemenliğin/devletimizin paylaşılmasıdır.
Oslo bu gerçeğin aynası gibidir. Orada “müzakere” filan da yoktur. Hakem devlet (İngiliz)’in gözetiminde, terör örgütü bir taraf (!), koskoca Türkiye Devleti diğer taraf yapılmıştır. Masada PKK’nın şartları; “Kürt kimliğinin anayasada teminata bağlanması (kurucu unsur yapılması), özerkliğin ve ana dilde eğitimin kabul edilmesi görüşülmüştür. Öyle ya, kurala göre, şartları galipler(!) belirler. Türkiye’nin herhangi bir karşı şartı yoktur. PKK şartlarının, milleti uyandırmadan hayata nasıl geçirileceğine dair teklifleri vardır.
Sonuçta bir protokol hazırlanmıştır. Protokolü tarafların kabulü üzerine, “hakem” devlet temsilcisi (!) imzalayıp koruma altına almıştır. Halen de reddedilmediğinden, imzamız yok demek aldatmacadan ibarettir.
Bütün bunlar açıklanınca, bizimkiler telaşlandı. Oslo gerçeği Türk Milletinden gizlenmeli, her şey normalmiş gibi gösterilmeliydi. Bunun için Başbakan, görüşmeler devam ederken Kayseri’de gırtlağını patlatırcasına; “Bizim dört kez bunlarla (terör örgütü) bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir. Terör örgütüyle hiçbir zaman masaya oturmadık, hiçbir zaman da oturmayacağız” diyebilmiştir. İktidar sözcüleri; “MİT, gerekli gördüğü herkesle, her yerde görüşür. Görevi budur” gibi sözlerle milletimizi aldatmaya devam ediyor.
Şimdi meselenin gerçeğine bakalım.
* Oslo’da konuşan Hakan Fidan MİT görevlisi değil, Başbakanlık Müsteşar yardımcısı idi.
* Fidan’ın kim adına gittiğini ve misyonunun ne olduğunu sesinden yazalım: “Sayın Başbakanımızın özel temsilcisiyim. Olayın teknik bir çalışmadan öte, daha siyasi içerikli, daha farklı bir boyuta taşınması ihtiyacı hasıl olunca Sayın Başbakanımız bunu yüklenmeye hazır olduğunu söyledi.”
* Başbakan, “onu oraya gönderen benim” demek zorunda kaldı.
Demek ki; görüşme MİT adına değil, Başbakan adınaymış. Mesele, ”... istihbarattan öte, siyasi içerikli “ymiş. Egemenliğimizin bölüşülmesi ele alınmış ve protokole bağlanmıştır.
***
Yola devam Bu arada terör saldırıları artmış; güvenlik güçleri savunmaya çekilirken, teröristler psikolojik üstünlüğü ve alan hakimiyetini ele geçirdiklerini ilan etmişler. Bunun için de, daha çok kan akmış, daha çok şehit verilmiştir. Yıllardır PKK ile yapılan her görüşme sonunda olanlar, aynen yaşanmıştır.
Hani görüşmeler akan kan dursun diye yapılıyordu? Tam tersi olmuş. Görüşme PKK güçlenerek çıkmış, ama aynı oyun sürdürülmüştür. Şimdi de Başbakan ve iktidar yetkilileri, İmralı ile görüşülebilir; sürece Öcalan dahil olabilir demeye başladılar .
Türkiye’yi “büyüteceğiz” diyorlar...
Haberlere göre “Yerel Yönetimler Reform Paketi” TBMM’ye geliyormuş. Paket, BM Kalkınma Programı (UNDP) tarafından 2 yılda hazırlanmış. 4 milyon euroluk finansmanı ise AB karşılamış. Siz buna “Kalkınma Ajansları” gibi Batı mamulü tuzakları da ilave ediniz.
Ne alâ değil mi? Milli devletimizin dağıtılıp, çok ortaklı bir konfederal devlete dönüştürülmesini BM’ye, parasını da AB’ye havale etmişiz. Adamlar enayi(!) olmalı ki bizim için kendilerini helak ediyorlar.
Özetlersek: Anlaşılan Oslo mutabakatının gereği yapılıyor. Üniter (merkezi) yönetim, yerinden yönetime, (İngilizler, adı “ademi merkeziyet” olan bu projeyi Osmanlıya kabul ettirememişti) dönüştürülecek. Bu yapı üzerine, etnik kimliğe dayalı egemenlik inşa edilecek. Böylece Türk Milletinin bin yıllık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 90 yıllık egemenliğine son verilmiş olacaktır.
Teröristbaşı da bunu istemiyor muydu?
Bizimkiler buna “Türkiye’yi büyütmek” diyorlar. ABD planına göre ise bunun adı, “büyüterek küçültmek”tir.
***
|