Ben demiyorum, Silivri’yi yaşayan iki siyasal kadın tutukludan biri olan Müyesser Yıldız (diğeri hâlâ tutuklu, Sevgi Erenerol) diyor bunu... “Vatan Yahut Silivri” adlı kitabını Kırmızı Kedi Yayınevi yolladı, Müyesser Hanım “Virüslere ve adaletsizliğe karşı yanımızda olduğunuz için teşekkürler” diye yazarak imzalayıvermiş.
“Silivri... Beton ve demirden bir morg” sözü bugünkü durumun acı tespiti, ne ki yazar, istenç ve direşkenliğini yitirmemiş (ona da bu yakışırdı), “Silivri, Türkiye, hatta Orta Doğu ve Balkanların en büyük hukuk fakültesi olacak” diyor, buna inanıyor, çabası buna.
Kitabın kurgusu bölünmüş ekran gibi; bir yanda Malta ve Ziya Gökalp, öbür yanda Silivri ve sürgünleri... Gökalp’in “Malta ve Limni Mektupları”nı, ülkücülük ve milliyetçilik denince mangalda kül bırakmayanlar da dâhil, kaç aydınımız okumuştur? Bunun yanıtını hepimiz biliyoruz aslında. Müyesser Hanım, okumakla kalmamış, tutuklanmadan çok çok önce Malta’ya gidip o mekânları görmüş. Sonra yazgının acı oyunu ile tutuklanınca, başlamış Gökalp ve arkadaşlarıyla, kendilerini karşılaştırmaya. Kitap, Gökalp’in yazdıklarıyla bugünün derin yorumlama ve çözümlemelerle karşılaştırması kurgusunda gidiyor hep.
182. sayfada Gökalp’in kızına yazdığı bir mektupta çok çarpıcı bir ifade var. Bu büyük Türkçü, bu büyük adam: “İnsanın çeliğine kahraman derler” diyor. Silivri’dekiler de hep çelik işte. Müyesser Hanım’sa, rahmetli Dündar Taşer’in deyişiyle “İpeğe sarılmış çelik”.
Gökalp’e dönelim yine. 5 Nisan 1920 tarihinde eşine yazdığı mektupta şöyle diyor: “Allah’tan gelen her şey dosttan gelmiş demektir. Ben dosttan gelen sitemlere razıyım. Sakın bu mektubuma bakarak kederli olduğumu zannetme! Bu sözlerimin anlamı, yuvamdan uzak geçen bu hayata hiç kıymet vermediğimi anlatmaktır. Yoksa inancım, gücüm, kuvvetim gittikçe artıyor, eksilmiyor. Demek istiyorum ki ben, şimdi Ergenekon’dayım. Hakiki hayatım, size tekrar kavuşunca başlayacak.”
Müyesser Hanım’ın bunun altındaki iliştirisi ve yorumu da yerli yerinde: “Vay be! 91 yıl önce başımıza geleceği görmüş, adını koymuş, helal olsun üstada!”
Batılı bir yazar, “Dünyada yeni bir şey yoktur, sadece tarih okumamışsınızdır” diyor, çok doğru diyor. Malta’ya, Bekirağa Bölüğü’ne, Nemrut Mustafa Divanı’na dair yazılanlar okunsaydı, Silivri’de olup bitenler hemen kavranırdı, okunmadı, şimdi de Silivri’ye dair yazılanlar okunmuyor. Okunmalı, Müyesser Yıldız’ın bu kitabı da bunlardan biri işte.
İbn Haldun “Eğer bir kavim asabiyesini yitirirse yani milli aydınından yoksun kalırsa, çöküş kaçınılmazdır” diyor. Müyesser Yıldız gibiler milli aydınlardan yoksun olmadığımızı gösteriyor. Selam onlara!
Ataol Behramoğlu gider bunu üstüne...
Silivri ah’ının üstüne Ataol Behramoğlu’nun dizeleri iyi gider, onlarla yekûn vuralım söze:
Kula kulluk etmeyenin/Vicdanını satmayanın/Haram lokma yutmayanın/Mekânı zindan olmuştur
Yalan dolan yazıp çizen/Kudretliye övgü düzen/Dün dinsizim diye gezen/Bugün Müslüman olmuştur
Emeksiz zengin olanın/Kitapsız bilgin olanın/Sermayesi din olanın/Rehberi şeytan olmuştur
Korkan varsa konuşmaya/Anlam yükleyip susmaya/Gerek kalmadı korkmaya/Çünkü korkulan olmuştur. Sesime kulak ver gülüm/Tutsaklığa yeğdir ölüm/Nerde varsa böyle zulüm/Çaresi isyan olmuştur.
|