Sevgili Sevilay...
Sana kim ne söyledi de o tweeti attın bilmiyorum...
Yıllar önce senin başına da bir Güney Afrika gezisinden neler geldiğini, getirildiğini biliyorum...
Sözlerine çok güvendiğin birileri belli ki o tweetleri atarken, sana Şafak Pavey‘le ilgili nifak tohumları serpmiş...
Yoksa sen, kendin çok muzdarip olduğun bir olayı bir başka kardeşine yapmazdın...
Sana istersen Şafak’ı dilimin döndüğünce anlatıvereyim Sevilay...
***
İsviçre’de o talihsiz kaza olmadan önce, annesi staj yapsın, sonra da sever kalır umuduyla, Ateş Hattı programına yanıma vermişti Şafak’ı...
22 yaşlarında genç, deli dolu, hayata özgün ve özgür bakan, ele avuca sığmayan bir genç kızdı...
Sonradan kocası olacak olan o çocuğa deli gibi aşıktı...
Annesi üniversitede okurken, bana güvenip göz kulak olurum diye yanıma göndermişti...
Ancak annesi Ayşe Önal’ın genetiğini taşıyan bu genç kızı kontrol etmem, yönetmem, yönlendirmem mümkün değildi...
Annesini kim yönetebilmişti ki kızını yönetebilsin?..
***
Bir gün karşıma geldi...
- “Ben gidiyorum Reha Abi...” dedi...
- “Nereye gidiyorsun kızım?.. Buradan bir yerlere gidemezsin... Çalışıp gazeteci ve tele-vizyoncu olacaksın...” diye çıkıştım...
Aklı sevgilisindeydi...
Onunla gideceği Avrupa’da yaşayacağı aşk ve mutluluk dolu hayattaydı...
Ne gazetecilik, ne televizyonculuk, ne şan, ne şöhret umurunda değildi...
Hayatı ve kaderin ona biçtiğini yaşamak istiyordu...
Caydırabilmek için, son bir çaba dalgaya aldım onu ve yaşayacaklarını...
- “Kızım burada televizyonculuğu bırakıp Avrupa’da hamburgercide mi çalışmayı düşünüyorsun?.. Aklını başına toplasana...”
***
Tınmadı bile...
Aklı başındaydı...
Benden de çok...
Aklı başında olduğu için, bilmediği, görmediği, tatmadığı, keşfetmediği bilinmeyen dünyalara gidiyordu...
Oraları fethetmek, oraları keşfetmek, aşkın götürdüğü yere gitmeyi arzuluyordu...
Onu ikna edemediğim için annesine karşı suçluluk hissetmiştim...
Ne ki genç kız aşıktı...
Aşka karşı, gazeteciliği ikame edemezdim ki... Yapacak bir şeyim yoktu...
***
Bir süre sonra Zürih’teki o korkunç kaza oldu...
Bir gün bana gelip;
- “Reha Abi seni dinleseydim ve İsviçre’ye gitmeseydim, o kaza olmayacaktı... Başıma tüm bunlar gelmeyecekti... Bacağımı ve kolumu kaybetmeyecektim...” diyecekti...
Oysa başımıza gelenlerin “hayır mı şer mi olduğunu” geldiği zaman bilemeyiz ki...
Şer gibi görünenden hayır çıkar, hayır gibi görünenden ise şer...
***
Şafak da annesi Ayşe de o kazadan sonra, çok kötü ve zor günler geçirdiler...
Çok gururluydular, kimselere bir şey söylemediler hissettirmediler...
O tedaviler süresince anne kız bir başlarına tek gözlü gurbet odalarda neler çektiler neler?... Kimseciklerin doğru düzgün yardımları olmadı onlara...
Ayşe Önal gibi Nokta dergisinde genel yayın yönetmenliği yapmış usta bir gazeteci, doğru düzgün bir iş bulamadı...
Kendisi uluorta her yerde anlatmasa şimdi anlatacağımı da anlatmazdım...
O kadar yalnız ve çaresizdi ki;
Şafak’ın Londra’da tedavi görebilmesi için, İngiliz hükümetinden, Londra’da kızının yanında kalma iznini bile alamadı Ayşe...
İngiliz Büyükelçiliği’ne “Show TV’nin Londra temsilcisi” diye resmi bir kağıt gönderdik... Ve ancak öyle Ayşe‘nin kolu ve bacağı kopan kızına Londra’da tek odalı evde bakmasını sağlayabildik...
Hangi parayla yaptılar bilmiyorum...
Ne kadar zor yaşadıklarını ise dibine kadar biliyorum...
***
Şafak’ın Meclis konuşmasını sevebilirsin, sevmeyebilirsin...
Sana birileri Şafak’ın hayatıyla ilgili belli ki çok kötü şeyler üflemişler...
O şeylerin siniriyle sonradan sildiğin o tweetleri attın...
Kendin birkaç yıl önce bir kadın olarak “nasıl iftiralara ve karakter suikastine uğradın” ben yakın tanığıyım...
Seni tanıdığımdan, farklı fikirlerdeki insanlarla dost olabilme özelliğini bildiğimden, sana üflenenlerin aksine; Şafak ve annesi Ayşe’nin yakından bildiğim gerçeklerini ve hayatlarını anlatıyorum...
***
Ayşe en “yalnız günlerinde” Recep Tayyip Erdoğan’ın yanındaydı Sevilay...
Emine Erdoğan’a en yakın kişiydi...
Yasaklı günlerde...
Kapıların fazla çalmadığı, kalabalıkların değil, ıssızlıkların Erdoğan‘ların evine hakim olduğu günlerde...
Şafak’ın annesi Ayşe; sadece Tayyip ve Emine Erdoğan’ın değil; Hrant’ın öldürüldüğü gün de Rakel‘in yanıbaşında onun kederinin ortak paydasıydı...
Bugün Ahmet Kaya hakkında gelen geçen bir reklam yapıyor...
Oysa Ahmet Kaya’nın zorunlu sürgün günlerinde, Paris’te kimsecikler uğramazdı evine...
Uğrayanlar da konuşmalarından “nefret taşırlardı“ manşetlerine...
Ahmet Kaya’nın da tek başına kaldığı küçük evindeki tek dostu Ayşe‘ydi Sevilay‘cığım...
Onu tek başına bırakmamak için, Londra’dan kızının tedavisine bile yetmeyen üç kuruş parasıyla, kalkıp Paris’e geliyor, Ahmet’in yalnız kalmaması için, ona destek oluyordu...
***
Attığın tweet’deki gibi hiç sorgulamadım Şafak‘cığı, kocasından ayrılmanın hüznüyle mi, kendinde olmayıp o kazayı geçirdiğini...
Hiç sanmıyorum böyle olduğunu...
Fakat sana sorayım şimdi bunun bir önemi var mı?..
Aşkı için başka dünyalara gitmekten çekinmeyen, gencecik bir kızın trenin altında kolunu bacağını kaybetmesinde, aşkından mütevellit bir hüznünün payı olup olmadığının...
Ne önemi var ki?..
Varsa daha da acı değil mi?..
Bu kadar yakınım onlara...
Günlerce hayatını konuştum Şafak‘la ve annesiyle...
Bir günden bir güne merak etmedim Şafak’ın o günkü duygusal medcezirini..
Kim üfledi bilmiyorum Sevilay’cığım, Şafak‘a yönelik seni hiddetlendiren o nifak tohumlarını?..
Ama şunu bil ki;
Uğruna gazeteciliği, televizyonculuğu bırakarak giden, genç kızın o adamdan ayrılması o kazadan sonradır...
Kocası olacak o genç adam, kazadan sonra Şafak’ın yüreğine kaldıramayacağı esas büyük hançeri o zaman sapladı ve hastane odasında vücudunun yarısını kaybeden Şafak’ı o halde terk etti...
Şafak’ın travması kazaya olduğu kadar, o halde onu bırakıp gidebilen bir adamın saplamaktan çekinmediği hançeredir...
***
Bunları anne kız söylemek istemezler...
Onlar tek odalı gurbet evlerinde Şafak’ın yürüyebilmesi, o gördüğün bacağın takılabilmesi için, yıllarca dirsek çürüttüler...
Acıyı kendilerine katık yaparak fizik tedavilere gittiler, babaları ve erkek kardeşlerinin desteğiyle, kimselerin çıkamayacağı bir cehennemden, sevginin mucizevi gücüyle çıkabildiler... Kimsecikler yoktu yanlarında...
***
Ve bilir misin Ayşe‘nin çok sonraları Tayyip Erdoğan’ın yanından uzaklaşmasının esas nedeni; “Hrant Dink’in katillerinin bulunması için polisin yeterince çaba gösterdiğine inanmaması, Tayyip Erdoğan’ın etrafındakilerin onu yanlış yönlendirdiğini düşünmesi ve bunu aradaki samimiyete güvenerek uluorta söylemekten çekinmemesidir...”
Ölen arkadaşı Hrant’ın katillerinin üzerine doğru düzgün gidilmedi diye Ayşe “uzaklaşıverdi” dostlarından...
Hayat bugün Ayşe Önal’ın metanet abidesi kızı Şafak’ı; CHP sıralarından bu konuşmayı yapmayı rast getirdiyse, olayın geçmişi aynen böyledir Sevilay‘cığım...
***
Şafak Pavey;
Ahmet Kaya Paris’te tek başına yaşamak zorunda kalırken, yanındaki en önemli dert ortağı olan annesinin...
Hrant Dink öldürülmeden önce, “bir güvercin ürkekliğiyle kendini öldürecek olanlara karşı hayata tutunmaya çalışırken“, yanı başında onunla kol kola yürüyen bir yoldaş kadının...
Hrant öldüğü gün eşi Rakel’in göz yaşlarına evinde ortak olan kader arkadaşı bir gazeteci kadının...
Rakel‘in yüz binlerce kişi tarafından coşkuyla alkışlanan konuşma metnini yazarken, yanıbaşında onun kalemine, yüreğini katan Ayşe Önal’ın...
Emine ve Tayyip Erdoğan’ların en ıssız günlerinde, evlerinin içinde bitmek bilmeyen demli çaylarına ortak olan bir öteki dünya insanı kadının kızıdır Sevilay’cığım...
***
Şafak Pavey;
Aşkı uğruna çok başarılı olacağı televizyonculuğu tek kalemde silip geçen, yollara düşüp Zürih garında kolunu ve bacağını kaybeden, ama ölmeyip ve yeniden dirilen bir genç kızın adıdır...
Kolsuz, bacaksız ve kendisini terk eden kocasından mahrum yeniden başladığı hayatta, bugün o kürsüye çıkabilme başarısını gösteren genç kadındır...
Birileri kulağına “nifak” üflediler, hata yaptık galiba Sevilay‘cığım...
Düzeltirsek sevinirim...
Allah da sevinir...
|