Oğlunu kaybeden bir insana yönelen nefret söylemi... İntihara kalkışan birine “Atla” diye bağırıp, kayda geçip ‘paylaşmak’... Sosyal medya, şiddeti ve duyarsızlığı körüklüyor mu?
Anında haberleşme... Kişisel deneyim/haber/fikir/görüntü paylaşma... Kısa cümlelerle kendini ifade etme... Sosyal medyanın kuşu ‘twitter’ sadece sosyalleşmenin değil, haberciliğin, hatta dünyayı algılamanın da biçimini değiştirdi-değiştiriyor.
Ne var ki ilk zamanlardaki heves, yavaş yavaş kırılmaya başladı. Bunda troll’cülerin payı büyük (İnternette hakaret ve tehdit ederek kışkırtmaya ‘trolling’ deniyor). Bazı ülkelerde cezai yaptırım başladı bile: İngiltere’de, ölmüş gençlerin anı sayfalarına girerek hakaret dolu mesajlar yayınlayan bir genç, 18 hafta hapis cezası aldı.
Geçen hafta biz de sosyal medyada iğrenç mesajlara şahit olduk. BDP’li vekil Sırrı Sakık’ın oğlunun intihar ettiği haberinin üzerine bir grup, nefret tohumlarını twitter’da saçtı.
İngiltere'de intihar eden Natasha MacBryde (resimdeki) hakkında sosyal medyaya hakaret mesajları yazan Sean Duffy hapse atıldı.
İnsanlığın bittiği yer
Çok yakınımı kısa bir süre önce benzer bir şekilde kaybettiğimden, evladını yitiren babanın nasıl tarifsiz bir acı içinde olduğunu biraz olsun tahmin edebiliyor ve daha da çok öfkeleniyorum. Ancak burada mesele, sadece empati kurabilme yetisini kaybetmekle ilgili değil.
Sakık’a mesajlar, ‘troll’ün ve nefret söyleminin de ötesinde, ciddi davranış bozukluğuna delalet. Bunu haberleştiren Milliyet, ‘İnsanlığın bittiği yer’ diye sürmanşetinden vererek teşhisi koydu.
Hakikaten başka söz bulmak zor. Düşmanın bile birbirine yapmayacağını, klavye başındaki birtakım zavallı karakterler, nasıl büyük bir rahatlıkla yapabiliyor? Hemen hepsinin hesabının gizli olduğuna, takma isimlerin arkasına saklandığına dikkatinizi çekerim. O iğrenç sözcükleri kendi kimlikleriyle söyleyebilecek cesaretleri yok elbette.
Atla da paylaşayım
Sosyal medyanın çirkin yüzü ve ‘insanlığın tükenişi’ne bir başka örnek, İngiltere’den. Birkaç gün önce Portsmouth’da intihar etmek üzere çatıya çıkan genç bir adamı görenler, “Atla, atla!” diye bağırdı... ‘O anın’ video ve fotoğrafları çekilip, sosyal medyada paylaşıldı!
Düşünsenize, sokaktan geçerken bir intihar sahnesini gören insanlar, “Atla, atla” diye tempo tutuyor! Ve polis, ikna etmeye çalışırken genç adam gerçekten de atlıyor. (Bu yazıyı yazarken ağır yaralı olarak hastanedeydi.)
Evet, sosyal medyanın faydaları, katkıları çok. Fakat aynı zamanda günümüz insanının acıya, ölüme, felakete duyarsızlaşmasını hızlandırıyor olabilir mi? Teşhirciliğin, röntgenciliğin, ilgi çekmenin hastalıklı tezahürü, başkalarına hakaret ve taciz etmek, acısıyla dalga geçmek, hatta ölüme sebebiyet vermek mi?
OKUMA KÖŞESİ
100 YILIN DARBESİ: Caretta Yayınları, ‘100 yılla yüzleşme-anlaşılır tarih dizisinin’ ikinci kitabını çıkardı: 100 Yılın Darbesi. Osmanlı’nın kaderini değiştiren, İttihatçıların Babıali Dar-besi’ni tane tane anlatıyor... Gazeteci Kerem Çalışkan’ın yazdığı kitap, yakın tarihin darbe-lerini anlamak, köklerine inmek için bir fırsat.
1915: ERMENİ SOYKIRIMI: Hasan Cemal’in son kitabı, “Sevgili Hrant, bana bu kitabı yazdıran senin acındır, senin acılarındır” sözüyle başlıyor. Kuşkusuz sırf ismi nedeniyle pek çok kesimin tepkisini toplayacak. Önyargıyla reddetmek yerine, neyi anlatmayı çalıştığına bakmakta fayda var. Cemal, sadece gazeteci kimliğiyle değil... Cemal Paşa’nın torunu, bir Ermeni’nin ‘intikam’ için öldürdüğü diplomatın yakın arkadaşı olarak da Ermeni meselesiyle yüzleşiyor.
|