Su, beş yaşındaki çocukların okula sevk edilmesi olayı başından beri, bana, bu konudaki kendi deneyimimi hatırlatıyor.
Bir kolejde öğretmendim. Çocuklarımdan biri orta okula, öbürü liseye gidiyordu. Beş yaşındaki kızım da, kâh annemlerde kâh ana okulunda “idare” ediyordu.
Günün birinde çocuk:
“Ben de sizinle okula geleceğim” diye tutturdu. Ne yapacağımı bilemedim. İlkokul müdürü arkadaşımdı. Durumu ona anlattım. “Şimdilik misafir talebe gibi gelsin, becerebilirse kaydederiz” dedi.
Çocuk o sınıfta, beş beter mutsuz oldu. Hiç unutmam, o yıl televizyonlarda “Zengin ve Yoksul” dizisi oynuyordu. Biz ona bakardık geç saatlere kadar. O ise başı defterinde, ders çalışır dururdu.
Buna rağmen, bir gün okuldan geldiğinde, kanepeye oturup ağladığını gördüm. Sebebini sorduğumda:
“Ben tembelim, öğretmenim öyle söylüyor” dedi. Ne diyeyim, “Sen tembel değil, küçüksün” dedim.
***
Serviste gidip gelirken uyurmuş, sınıfta da canı evcilik oynamak istermiş. İyi hatırlamıyorum, belki de oynardı.
Çocuklara çok acırım. Okullarının mümkün olduğu kadar eve yakın olmasını isterim. İyi dinlenmelerini, hayattan zevk almalarını ve bu zevkin bütün yapıp ettiklerine yansımasını isterim. Kızım ancak kendini beşinci sınıfta zekası ve çalışkanlığı sayesinde toplayabildi. Sonra da belki Türkiye’de ilk, on altı yaşında üniversiteye başladı.
***
Bunlar ne yapıyorlar? Dindar çocuklar yetiştireceğiz derken, mutsuz, yorgun çocuklar yetiştirecekler.
Nerede o eski artistler ve şarkıcılar!
Şu Anceline denilen kadının kedi bakışlı, süzgün pozlarla verdiği resimlere baktıkça, aklıma “adam gibi adam” dedikleri, bizim zamanımızın ezilenler için kaygılanan, mitinglere, yürüyüşlere katılan, sanatlarıyla dünyanın birazcık olsun temiz bir dünya olmasına katkıda bulunan bir iki artisti geldi. İngiliz Vanessa Redgrave, Amerikalı Jane Fonda, şarkıcı Joan Baez... Şimdi CIA ajanlarından artist ve barış elçisi yapıyorlar ve onları yere göğe koyamıyorlar. Cumhurbaşkanına bile götürüyorlar. Burada da bir “kompleks” ortaya çıkıyor. Ünlü olsun da kim olursa olsun! Onunla tanışılır, gülüşülür, konuşulur... Ezilen dünya kimin umurunda!..
|