Başbakan Erdoğan’ın bir dönem ‘Kardeşim, dostum’ diye hitap ettiği Beşar Esad, YURT Gazetesi’ne çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Ömer Ödemiş - Suriye de yaşanan çatışmaların bir boyutu da medya üzerinden yürütülüyor. Egemen güçlerin kontrolünde ki medya, Suriye'ye dair pek çok yalanı dünya kamuoyuna sunarak, halkın bakışını kendi yalanları doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor. Son kimyasal saldırı yalanı da büyük bir kampanyayla sunuldu. Yan yana dizilmiş ölü çocuk bedenlerinin vahşet görüntüsü Suriye devletinin katliamı olarak, savaş çığlıkları eşliğinde yayınlandı. Suriye'de çatışmaların başladığı günden bu yana benzer pek çok yalanın ortaya çıkması ve yaşanılan gerçeklerin kamuoyu tarafından bilinmesi için her türlü çabayı gösterdik. Onlarca haber yaparak Suriye gerçekliğinin olanca çıplaklığıyla bilinmesi için özen gösterdik.
Suriye Devlet Başkanı Esad ile röportaja, Suriye'de yaşanılanların gerçek yüzünü ilk ağızdan, sorunun asli muhatabından öğrenmek için gittik. Kafamızda ki tüm soruları saygı çerçevesinde sorduk. Beşar Esad tüm sorularımıza zaman sınırlaması getirmeden içtenlikle yanıt verdi. Kamuoyunun merak ettiğini düşündüğümüz tüm konularda sorularımızı Beşar Esad'a yönelttik. Türkiye hükümetine ve Başbakan Tayyip Erdoğan'a bakışını, yaşadıkları süreci ve Türkiye hükümetinin Suriye politikası üzerine düşündüklerini, kimyasal silah kullanıp kullanmadıklarını, Kürtlerin durumunu, kardeşi Mahir Esad'ın öldürüldüğü söylentilerini açıkça sorduk. El Kaide gibi radikal İslamcı terör gruplarını nasıl temizlemeyi düşündüğünü, gelecekte nasıl bir Suriye göreceğimizi, geçmişten ders çıkarıp çıkarmadığını, BAAS partisinin süreçte hatasının olup olmadığını, hatta diktatör olup olmadığını sorduk.
Suriye'de cezaevinde gazeteci, akademisyen, siyasetçi olmadığını, hiç bir idam cezasını onaylamadığını, Müslüman Kardeşler'e bile idam cezası uygulamadıklarını detaylıca anlattı. Benim önemsediğim bir soru ise, Devlet Başkanı Beşar Esad kimliğinden sıyrılarak kendisini tanımlamasını istediğim soru oldu. Net yanıt almak istediğim bu soruya beklediğim netlikte olmasa da, genel çerçevede beklediğim bir yanıt geldi. Röportaj öncesi çay sohbetinde Türkiye'deki son durumları ve Türkiye halkının Suriye konusunda ki duyarlılığı üzerine konuştuk. Özellikle güneyde yaşayan halkın Suriye'nin sorunlarından çok fazla etkilendiğini, kaygılandığını ifade ettik.
Türkiye halkı ile Türkiye hükümetini her fırsatta özenle ayrı tuttuğunu ifade etti. AKP hükümetinin yaptıklarından Türk halkını sorumlu tutmuyordu. Tam tersine Türkiye halkının Suriye de savaşa karşı çıktığını bildiği çok açıkça defalarca belirtti.
Başkanlık Sarayının stüdyo olarak hazırlanmış bir bölümünde gerçekleştirdiğimiz röportaja çok kalabalık gelmediğini gözlemledim. Birkaç kişi vardı sadece yanında ve dev bir koruma ordusu görmedim.
Hakkında her gün vurulduğu iddiaları yayılan Esad'ın Şam'da bu kadar rahat olması, gerçekte yaşanılanların abartıldığı boyutta olmadığını gösteriyordu. Sakin olduğu gözlenen sarayıngirişinde de, tanklar, zırhlı araçlar hiç abartılı güvenlik önlemine rastlamadım. Herkesin kullandığı bir ana caddenin hemen yanından giriş yaptığımız sarayın içinde de çok az sayıda güvenlik görevlisi dikkatimi çekti. Halk TV ile birlikte gerçekleştirdiğimiz ve bir saat 20 dakika kadarsüren görüşmemizin Suriye'de neler oluyor sorusuna yanıt oluşturacağını düşünüyorum.
Türkiye'nin Suriye'ye ilişkin tutumunu nasıl değerlendirebiliriz? Suriye'ye ilişkin duruşları, davranışları ve politikalarını nasıl değerlendirebilirsiniz?
Beşar Esad:
Bu süreç içinde iki Türkiye’den söz edebiliriz. İlki ve daha önemli olanı, Türk halkıdır. Öyle ki bu halk; Erdoğan ve hükümetinin tüm yalanlarının üstesinden gelerek, Suriye'de olup biten gerçekliği anlamayı başardı. Batılı ve Türk medyasının Erdoğan’ın yalanlarını pazarlama ve yutturma çabalarına rağmen gerçekleri öğrenmeyi başaran Türk halkının tutum ve davranışı tamamen açıktır. Bu halkın; Suriye'ye yönelik savaşa ve Erdoğan hükümetinin Suriyelilerin kanına bulaşmasına karşı tutumu da hep onurlu olmuştur. Türkiye'nin bir yanı budur. İkinci ve daha az önem taşıyan yanı ise; Erdoğan ve Suriyelilerin kanlarına gırtlaklarına kadar bulaşan hükümet üyelerinden ibarettir. Erdoğan’ın temsil ettiği bu hükümet; on binlerce Suriyelinin kanından sorumludur. Suriye'de altyapının yıkılmasından sorumludur. Sadece Suriye'de değil, tüm bölgede istikrarın baltalanmasından sorumludur. Erdoğan ve arkadaşları Mısır, Libya, Tunus ve bölgenin bir çok ülkesine müdahale ettiler. Aynı zamanda devlet ve halk olarak Türkiye'yi halkın çıkarlarına karşı bir çok başlıkta politikalara ve savaşlara bulaştırdılar. Dolayısıyla bizler günümüzde Türkiye'yi tamamen birbirleriyle çelişen iki şekilde görmekteyiz. Halk bir yönde, Erdoğan ve hükümeti de başka bir yöndedir. Bunun bir diğer kanıtı ise Erdoğan’ın Suriye’deki teröristlere destek vermesi değil ayni zamanda Mısır ve öncesinde Irak’ın iç işlerine çok tehlikeli bir şekilde müdahale etmesidir.
Sayın Cumhurbaşkanı; El Kaide ve Nusra Cephesi gibi terör grupları Türkiye sınırına yayıldı. Sayıları binleri bulan çok sayıdaki çeteler önümüzdeki süreç içinde Suriye'ye olduğu kadar Türkiye sınırlarına da bir tehlike teşkil edecek midir sizce?
Beşar Esad:
Bu radikal ideolojiler temelde ülkeleri ya da sınırları tanımazlar. Halkları da kabullenmezler. Yalnızca bu ideolojiye sahip olanları kabul ederler. Şayet bu ideolojiye sahip olan Asya’nın en doğusunda olsa bile onlara göre 'kardeş' sayılır. Ama bu bölgede bu ideolojiye sahip olmayan herhangi biri onlara göre öldürülmelidir. Onlar açısından Suriye ile Türkiye arasında fark yoktur. Bu ideolojiye sahip olanlara göre onlar bu bölgede yayılmalı ve radikal İslami devletlerini kurmak için bulundukları bölgeyi genişletmelidirler. Onlar ancak bu şekilde Allah'ın rızasını alacaklarını düşünürler. Ancak bir rastlantı olarak iki gün önce uluslararası medya ; Suriye'nin kuzeyinde bulunan kimi radikal terör gruplarının, kendi değimleriyle Türkiye'yi 'kafirlerden' kurtarmak için cihat başlattıklarına ilişkin haberler çıkmaya başladı. Dolayısıyla bu ideolojiye toplumu yakan bir alev olarak bakarsak bu alevin genişleyerek ateşe dönüşeceği kesindir. Yani Suriye'nin alevler içinde olduğu bir zamanda Türkiye'nin esenlik içinde ve rahat olarak kalması mümkün değildir. Bu imkansızdır. Nitekim sizler de Suriye'deki krizin yansımalarını hissetmeye başladınız. Benzer şey Irak, Lübnan, Ürdün ve tüm komşular için geçerlidir. Bu konuyu fazla düşünmeye gerek yoktur. Gerçek şu ki bu teröristlerin bir kısmı Suriye toprakları, bir kısmı da Türkiye sınırlarında mevcuttur. Suriye'nin kuzeyindeki çatışmalarında da onlara ateş desteği sağlanmaktadır. Türkiye sınırlarının farklı bölgelerinden girmek için manevralarda bulunup gerek ordu gerekse halka saldırıyorlar. Yakın gelecekte bu teröristlerin Türkiye'ye etkileri olacak ve Türkiye bunun bedeli ağır ödeyecektir. Terörü bir kart gibi cebinize koymanız mümkün değildir. Çünkü terör akrep gibidir, cebinize koyduğunda ilk fırsatta sizi ısıracaktır.
Bir zamanlar Adalet ve Kalkınma Partisi ve çevresiyle oldukça iyi ilişkileriniz vardı. Hatta Erdoğan, size ‘kardeşim Esad’ olarak hitap ediyordu. Şu an ise gerek Erdoğan gerekse de Davutoğlu sürekli olarak: ‘her görüşmede ve her fırsatta Esad ile temaslarımızda; demokratik reformlar yapması gerektiğinden söz ediyorduk. Bir çok kez ona söyledik ama o yapmadı.' diyorlar. Tam olarak sizden neler istediler? Buluşmalarınızda neler oluyordu?
Beşar Esad:
Krizden önce Erdoğan hiçbir zaman reform yada demokrasi konularından söz etmedi. Hiçbir zaman da bu konularla ilgilenmedi. Onun tek bir hedefi vardı. Bu hedef de ona göre Suriye ve Türkiye halkları arasındaki ilişkilerden çok daha önemliydi. Erdoğan’ın tek amacı; Müslüman Kardeşler'in Suriye'ye dönmelerini sağlamak idi. Erdoğan’ın Suriye ile ilişkilerinde temel ve ana amacı tam olarak buydu, yani Suriye ile Müslüman Kardeşler'i barıştırmak, bazen de Müslüman Kardeşler'in bir kısmını Suriye'ye geri getirmek. Bunun dışında hiçbir şeyi gözü görmüyordu. Olaylar başladığında ise aynı konuyu kullanmaya çalıştı. Fakat bu defa gerekçe reformlar idi. Örnek olarak krizin başında cezaevlerinden serbest bırakılanlardan söz ettiğinde; onun asıl ilgilendiği Müslüman Kardeşler'den kaç kişinin serbest bırakıldığıydı. Diğerlerinin ise onun için hiçbir önem ve değeri yoktu. Erdoğan’ın aklı budur işte. Kapalı, dar , bağnaz ve dürüstlüğü tanımayan bir mantık. Dolayısıyla kendisi ve Davutoğlu’nun tüm söyledikleri tamamen yalanlardan ibarettir. Bu birincisi.
İkincisi ise; hep, Suriye'ye geldiklerini ve bizlerin reformlar konusunda kendilerine vaatlerde bulunduğumuzu söyleyip durdular. Hangi sıfatla bunlar yapıldı. Sanki Erdoğan sultan, ben de onun valisi miyim? Türkiye bağımsız bir devlettir, biz de bağımsız bir devletiz. Erdoğan, kriz başında bizlerin ne yapabileceğimizi sordu. Biz de vizyonumuzu ve geleceğe yönelik siyasi planlarımızı anlattık. Fakat hiçbir zaman demokrasiden söz etmedi ve bizler de hiçbir vaatte bulunmadık. Suriye'de yaşananlarla ilgili söyledikleri her şey yalan. Gerçeği budur işte. Aramızda olup biten her şey bundan ibaret.
ÖMER ÖDEMİŞ'İN SURİYE İZLENİMLERİ
Savaşla Barışan Halk
Suriye Devlet Başkanı Esad ile röportaj için yola çıktığımda, Şam'ı son görüşümden bu yana nelerin değiştiğini merak etmeye başlamıştım. Hiç susmayan silah sesleri, patlamalar ve top atışları kalmıştı belleğimde...
Gece başlayan ve sabahın ilk ışıklarına kadar devam eden top ve bomba seslerinin tedirginliği ile uyanmıştım hep. Şam'a genel bir saldırı başlatan radikal İslamcı gruplar, şehir merkezine sızmak için sıkı yüklenmişlerdi. Ancak kent merkezine bir kaç intihar saldırısı dışında sızamamışlardı.
Şam'a ilk indiğim gün hemen hiç patlama ve silah sesi duymadım. Şaşırdım. Hemen her tarafta sıkı askeri kontroller olduğunu ve askerlerin işlerini gerçek anlamda ciddiye aldıklarına tanık olduk. Daha önceki lakayt tavırlarından eser yoktu. Yaşanılanlar herkesi eğitmiş gibiydi. Bize tahsis edilen devlet araçları bile arama noktalarında durdurulup detaylıca aranıyordu.
Savaş kanıksanmıştı sanki, sokaklarda insanlar günlük yaşamlarını olanca doğallığıyla sürdürüyorlar. Alış veriş yapıp otellerin yüzme havuzlarına giriyorlar. Okullar açılmış öğrenciler nereden geleceği belli olmayan bombalı saldırı ihtimaline aldırış etmeden okullarına gidip geliyorlar. Bir ara yaşanan benzin sıkıntısı da tamamen halledilmiş gibi. Suriye halkı savaş ortamında bir yaşam biçimi geliştirmiş gibi görünüyor.
Emevi camini, Hamidiye çarşısını ve Merci meydanı gibi önemli merkezleri dolaştım. Hamidiye çarşısı on binlerce insanın insanın omuz omuza zor adım atabildiği bir yerdi. Artık kalabalık değil. Ancak yine de Şam'ın en hareketli ve en yoğun bölgelerinden birisi olmaya devam ediyor. İpek yolunun son durağında ki en eski tarihi çarşının geçmiş günlerini özlemle aradığını hissediyor insan. Bir kırılık var gibi, bir gönül koyma... Yada belirsizlik, kaygı. Konuştuğum bir kaç esnaf ticaretin bittiğini söylüyor. Eski işlerinin binde birini bile yapamadıklarını, çarşıya gelenlerinde ciddi şeyler almadan yalnızca dolaştıklarını söylüyorlar. Tarihi dondurmacı dışında hemen her dükkan boş gibiydi.
Yaşam ciddi oranda pahalanmış Şam'da. Temel ihtiyaç maddeleri dışında her şeyin fiyatı yüzde 400-500 artmış görünüyor. Ekmek, şeker, un, benzin gibi devletin kontrol altında tuttuğu temel gıdaların fiyatlarında ise hiç bir artış yok ve bol miktarda bulunuyor. Suriye ciddi bir kıtlık yaşamıyor gibi.
İlk gün saraya gidip, basın bürosu ile görüştük. Beşar Esad ile yapacağımız röportajda istediğimiz her soruyu rahatlıkla sorabileceğimiz bir kaç kez belirtildi. Biz Türkiye halkının merak ettiği pek çok konuda soracağımız sorular olduğunu ve bu konuda kendimizi sınırlandırmayacağımızı belirttik. Sevindiler. Saygı çerçevesinde sorduğumuz her sorunun cevaplanacak olması da bizi sevindirdi.
|