Kasım’a kadar
sorulacak tek soru var
Tıpkı Nedim Şener ve Ahmet Şık’ta, Coşkun Musluk’ta, Sait Çakır’da, Müyesser Yıldız’da olduğu gibi anlayamadık;
Barışlar (Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu) neden tahliye oldu?
“Olmamalıydılar; bir 20 ay daha tecritte kıvrım kıvrım kıvransaydılar” demiyorum tabii, kafamı, kafaları karıştıran başka;
Onlar salındıysa Soner Yalçın neden hala demir parmaklıklar ardında?
Sırf benzeri sorular boğazlarında bir düğüm olup kaldığından Nedim Şener de sevinememişti çıktığına, Müyesser Yıldız da... Baktım, önceki gece Silivri’den arkalarına bile bakmadan uzaklaşacakları yerde Barışlar’ın da gözleri arkada; “içeride” bıraktıklarında!
“Mahkemenin tutukluluklarının devamına karar verdiği Soner Yalçın, Yalçın Küçük ve Hanefi Avcı hakkında da kaçma şüpesi yok, delilleri karartma şüphesi yok diyor. O zaman neden halâ içerdeler?” diye sordu Barış Pehlivan cezaevi kapısında.
Aynı şekilde Barış Terkoğlu “Bugün tahliye olmama rağmen kararı hukuka uygun bulmuyorum” dedi Yalçın, Küçük ve Avcı’nın tutukluluklarına işaret ederek.
Mahkeme 16 Kasım 2012’ye ertelendi.
Tutuklu gazetecilerin bir kısmı, atfedilen suçlara delil olarak gösterilen dökümanların hangi yolla oluşturulduğunu, “virüs desteği!” olup olmadığını belirleyecek olan TÜBİTAK raporu gelmeden salıverildi. Bir kısmı TÜBİTAK raporundan sonra “tespitler lehimize tahliye edin” dedikleri halde içeride tutulmaya devam edildi. Sonra da durumlarında hiçbir değişiklik olmadığı halde önceki gün tahliye edildi. Bu tecrübelerden sonra diyebiliriz ki, yeni raporda ne yazıp ne yazmayacağı ölçü olmayacak Yalçın, Küçük ve Avcı hakkındaki kararda.
Selcan Taşçı
BASINDAN SEÇMELER
--------------------------------------------------------------------------------
Milli iradenin giremediği yere Angelina girer
Angelina gelmeden bir ay önce o kamplara Türkiye Cumhuriyeti’nin ana muhalefet partisine mensup milletvekilleri gitti.
Kapıdaki nöbetçiler ellerindeki tüfekleri çapraz tutarak, “Yasak hemşerim” dedi.
“Niye yasak, ben milli iradenin, Türk halkının temsilcisiyim” diye ısrar etti vekil beyler...
Sonra kös kös geri dönüp gittiler!
***
Angelina farkıdır bu...
...
Sömürgen Batı dünyasının, yıkıp yerle bir ettiği ülkelere gidiyor, biraz gülüyor, bol bol fotoğraf çekip, “Batı’nın sahte şefkati” ni dünya medyasının gündemine oturtuyor...
Ölü evini, düğün evi gibi gösteriyor!
...
Angelina, acaba dünkü görüşmede güzel gözlerini Bakan Bey’in kendisine hayran hayran bakan gözlerinin içine dikerek, “Sizin buralarda... Eee, şey... Nasıl diyorsunuz siz onu, Si-liv-ri denilen yerde de bir ’toplama kampı’varmış... Muhalifler, aydınlar, siyasetçiler orada yaşıyormuş... Gidip onları da bir ziyaret etmek isterim... Bana bu konuda da yardımcı olmanızı rica edeceğim” deseydi...
Bakan Bey’in vereceği yanıt ne olurdu?
Aman canım, benimki de laf...
Angelina, nereden bilecek Silivri Toplama Kampı’nı?
Hem Batılı sömürgenler neden onu Silivri’ye göndersinler?
Başlıkta ne dedik:
Angelina, milli iradenin giremediği yerlere giriyor!
Oysa Silivri, milli iradenin temsilcileriyle dolu...
Angelina’ya ne gerek var; değil mi?
+++
Gaziler onuruna Ankara turu
Gazi Mustafa Kemal Atatük tarafından 1915 yılında kurulmuş olan Türkiye Harp Malulleri Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Ankara Şubesi, Gaziler Haftası kapsamında bugün saat 13.15’te Bilkent’teki TSK Rehabilitasyon Merkezi Komutanlığı önünde buluşarak şehit ve gazi aileleri ile motorsikletli şehir turu yapacak...
+++
Hakkı Şafak Ses’ten cevap var
Olmadı İsmet Büyükataman
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükatamanın 4 Kasım Kongre sürecine yönelik yapmış bulunduğu geniş açıklamalarını hayret ve büyük bir üzüntü ile okudum.
Hayretimin sebebi 80 öncesinden tanıdığım ülküdaşımın bu derece sığ, demagojik ve karmakarışık kavramlarla seviyesiz bir açıklamayı nasıl yapabildiğidir. 1981 yılında benim kaçak,onun bizle beraber yarı esaretle yaşadığımız günlerde kurduğumuz MAYAŞ’taki fedakar ve kadirsinaş ülküdaşım gitmiş, yerine birilerine yoldaş olma kararı verdikten sonra kavuştuğu koltuğu kaybetmemek için inanmadığına kesin inandığım, iftiralara varan saçmalıkları söyleyebilen biri gelmiş.
Yazık.
Senin yaptığın haksız ve saçma açıklamaları yapacak, mazisinde bir an bile ülkücü çizgiyle ilişkisi olmamış, fakat Sn Bahçeli’nin yanında ulufe bulmuş o kadar sığ zevat varken bu kılıcı sen sallamamalıydın.
Keşke onlardan biri olsaydıda, ‘asıl azmaz, bal kokmaz’ diyebilsek ve gülüp geçseydik.
Şimdi gelelim açıklamalarının cevabına.
Buyurmuşsun ki ,
“‘Yeni Türkiye’nin ‘Yeni MHP’ ayağı eksiktir, onu tamamlamak için sosyal mühendislik yapıyorlar. ”
15 yıldır yönetimde olan “yol arkadaşların” Yeni Türkiyenin kurulmaması için hangi destansı mücadeleyi verdi? Neyi yaptınız da kim engel oldu?
Yeni MHP tanımı, Yeni CHP’yi yapanların tanımıdır. Bilesin ki, onlar Yeni Türkiye’yi ve yeni CHP yi yapma planlarından çok önce MHP’yi direnç olmaktan çıkarmak için Türk Milliyetçilerini ve ülkücüleri sahadan tirübünlere, oradan da stad dışına çıkardılar. Ve sizlerle Yeni MHP yi çoktan yaptılar.
Bak bakalım sağına soluna, sarıldığında maziyi hayırlayıp yüreğini ısıtacak, gözlerini nemlendirecek ortak hatıra sahibi kaç gazi ülküdaşın var?
MHP’yi 4 kasımda yeni yapmak isteyenler yok.
Sizlerle zaten “yenileşen MHP” (!)yi eski haline, Türk Milletinin zihninde ve hatıralarında var olan, sizlerin mirasını hoyratça yiyip tüketemediğiniz ESKİ MHP’yi kökleri ile diriltmek isteyen yol arkadaşlığına değil, ülküye ve ülkeye gerçek sevdalı yürekler var.
Devamla, “MHP’liler ülkemizin üzerinde oynanan derin ve büyük oyuna tek bir yürek hâlinde cevap vereceklerdir” diyorsun. MHP’lileri Ülkücüleri tek yürek yapmayı beceremezken gölge boksu yapmanın bir faydası yok. Hele şu ifade yok mu? Bir kitap yazılır ama şimdilik birkaç cümle ile yetineceğim.
“Sayın Devlet Bahçeli ve MHP kadrolarının; Büyük Orta Doğu Projesine, dinler arası diyaloğa, sözde Kürdistan’ın Suriye ve Türkiye ayaklarına karşı topyekûn verdikleri mücadele karşısında maruz kaldıkları komplo ve ihanetler, geçmişte olduğu gibi, bugün ve yarın da boş çıkacaktır”
Allahaşkına acaba sır dolu ve gizli, müthiş bir mücadele tarafınızdan veriliyor da bizim mi , milletin mi haberi yok? Bir tek uğradığınız komployu veya ihaneti; olay, yer, kişi veya kişiler, tarih ve sonuçları ile açıklasanız da bu demogojinizden bir kurtulsak. Bugüne kadar komplo ve ihanet diye takdim edip kanun gücüyle, iktidar desteği ile boşa çıkardığınız tek komplo (!) ülkücü iradeyi MHP kongrelerinden uzak tutmayı becermiş olmanızdır. Görüyormusun, “insaf” kelimesi bile bu resmi ifadede bak nekadar aciz kalıyor?
Gelelim dinlerarası diyaloga karsı güya mücadele verdiğiniz iddanızdan dolayı önünüze gelen her adaya, her muhalife yapıştırdığınız Cemaatçi veya cemaat hizmetçisi yaftanıza. Güya diyorum çünkü, diyalogculara karşı “demeç ve yazılı açıklama” dışında nasıl bir mücadele verdiniz bilen varsa beri gelsin.
* Abant toplantılarına karşı “Ahlat toplantıları mı tertip
ettiniz?
* Yüzlerce okul ve dersanenin karşısına ibretlik kaç okul ve dersane kurma hareketine mi giriştiniz? (Kurdunuz diye sormuyorum. Teşebbüsünüz bile yok.)
* Diyalogcuların bilmem kaç Televizyonu’nun ve gazetesinin, dergilerinin karşısına
hangi medya yapılanmasını
kurabildiniz?
Kimse iç güç, dış güç destegi falan diye zırvalamasın. Her türlü kaynağı bu kadirşinas ve fedakar milletin elinden sağladılar. Siz hakikatlarınıza inandıramadınız, ama onlar inandıkları her şeye halkımızı inandırmayı becerdiler.
Bırakın müesseselerine karşı müessese kurmayı “dinlerarası dialog” cümlesinde ifadesini bulan fıkhi yanlışa karşı ,harekette kuruttuğunuz fikir ve inanç temelli düşünce atmosferinden dolayı, doğru ve ikaz edici bir ifade bile bulamadınız.
Diyemediniz ki “Allah katında din islam”dır, ayeti apaçık ortada iken nasıl olurda Allah’ın mülga deyip, hükmünü yok saydığı bozulmuş itikatları din sayarak islamla diyalog adı altında aynı masaya oturtursunuz?.. diyemediniz.
Açıklama yaptığınız, adına “etik” denen 5. Sınıf Gobels benzeri editör ve yazarlarınız Cemaat suçlamasını 2009 kongre öncesinde de resmi olarak yapmışlardı. O zaman bu yaptıkları çiğliği, gençliklerine, sığlıklarına ve sorgusuz biatlarına bağlayıp önemsememiştim. Ama şimdi açıklamanızdan görüyorum ki bu ihmal edilecek masum bir yanlış değil, sizlerle talimatlandırılmış Allah korkusu taşımayan sistemli bir iftira imiş. Ne kadar kolay değil mi?.. Bir iftira, yakıştırma ve yaftayla koltuk korumak.
Konuştukça batmışsın. “Uzun yıllar önce Hareketimizden ayrılanların ve şimdilerde ayrılma temayülü gösterenlerin bir araya gelip Genel Başkanlık hususunda söz söyleme hakları yoktur” diyorsun. Unuttuysan veya bilmiyorsan hatırlatalım. Bana “ülküdaş” değil, “yol arkadaşı” lazım diyerek makamından Ülkü erlerine kapıyı gösteren kim di? “Hareketimizden ayrılanlar” sıfatıyla suçladığın ülkücüler başka bir partiye mi gitti?
MHP de kim Genel başkan olmalı tartışmasında, bu davaya değil birgün hizmeti geçmiş olanlar Türk Milletinin her ferdi söz söyleme hakkına sahiptir.
Neden mi? Bak sebebini açıklayayım.
Bir gün rahmetli Başbuğumuz, seksen öncesi aniden tüm yan kuruluş genel başkanlarımızı, Ocak genel başkanımızı ve Gençlik kolları genel başkanımız ile bölge eğitimcilerimizi Genel Merkezde sabah saat
7 de topladı. Hiddetle girdiği toplantı salonunda bizlere oturun bile demeden sert ve kızgın ifadelerle şu sözleri söyledi:
“Bakın bana, açın kulağınızı iyi dinleyin. Sizler ülkücü teşkilatların, ülkücü başkanları bu millete hep birlikte bir söz verdik. Türk Milletinden, istiklal ve istikbalinin teminatı vazgeçilmez değerlerini korumak, savunmak ve Türk gençliğine öğretmek üzerine yetki istedik. Biz bu yola baş koyduk dedik. Milletimiz bize güvendi. Türk Milletine yönelik tehditlerin yoğunlaştığı şu günlerde tembelliğe ve zaafa hiç kimsenin hakkı yok. Eğer görevlerinizi layıkıyla yapmaz savsaklar ve başarısızlığı kader kabul ettiğiniz anda hepinizi gönderir, bu Kahraman Milletin yiğit erlerinden yeni bir gençlik yetiştirmek için yola çıktığım ilk günlerdeki heyecanımla kollarımı sıvar, sıfırdan başlarım. Şimdi herkes görevine, çıkın dışarı.
Bizlere bu ihtarının özü, sizlerin bugüne kadar bir türlü anlamadığınız, hareketin kurucusu ve sahibi gibi davranıp, milletimize verdiğimiz sözün gereğini yapmamanın bedelini sadece sizler, bizler değil Türk Milletinin ödeyeceğini bir daha unutmamak üzere zihinlerimiz kazımaktı.
Şimdi gelelim şu “eski
ülkücü”, “eski MHP”li suçlamalarına.
“Eylül’de Anadolu Gösteri Merkezi’nde adaylığını ilan eden adayın yaptığı konuşmanın bütünü ile ‘eski Ülkücü’, ‘eski MHP’li’ veya ‘bağımsız Ülkücü’ diye anılan ve aramızdan ayrılarak başka yerlerin yenisi olmuşların Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve Sayın Genel Başkanımıza karşı yaptıkları ağır hücumlar bire bir örtüşmektedir. İnsafsızca yapılan bu saldırı ve asılsız ithamlar arasında cümlesi cümlesine, noktası noktasına bir ortaklığın var olduğunu
görürsünüz.”
MHP’nin kamuoyunda propaganda üstünlüğünü niçin AKP’ye kaptırdığının delili olarak Genel Sekreterlik makamında oturan bir kişinin yukarıdaki basit, iftira ile karışık, çarpık ve kavram karmaşasına sahip açıklamalarını göstermek yeterli olur sanırım. En ufak bir nezaket kuralını çiğneyerek, 1991’den beri MHP’nin Meclis’te olduğu her dönem MHP’nin milletvekili olmuş ve halende Meclis’te olan sıra arkadaşının adını söylemeksizin “adaylığını ilan eden adayın” ifadesi ile onu değil ancak kendini aşağılamış olacağını hangi hırs ve panik sana unutturmuş olabilir acaba?
Sizin tabirinizle eski ülkücü, benim tabirimle eskimeyen ama soyulmuş ülkücülerin, açıklamanın yapıldığı salonda gördüklerim içerisinde Genel Başkanı sazıyla, sözüyle, yazısı ile yanan yüreği ile saygı sınırlarında eleştirmiş yüzlerce ülkudaşımı gördüm. Fakat MHP’ye sizin tanımınızla ağır hücumlarda, insafsız saldırılarda ve ithamlarda bulunmuş tek bir ülkücüye rastlamadım.
MHP’ye saldıran, MHP Genel Başkan Adayı ve MHP’liler. Öyle mi?
Ne demek bu?
Demogajik propaganda kurnazlığı mı? Yazık, çok yazık.
Aday olan ülküdaşlarımıza yönelik yaptığın ağır itham ve suçlamalar bilesin ki 15 yıldan sonra bir “yol arkadaşı” klasiği hezeyanından öteye geçmez.
Hakkı Şafak Ses
habererk.com
|