Bizim arkadaşlar yargılanıyor. Gazeteciler. Polis fezlekelerinde, sonra Savcı iddianamesinde, ardından sorgu hakiminin tutuklama kararında ve şimdi mahkeme yargıçlarının kafalarında bir şablon var:
Önce gazeteciyi suçlu olarak kabul etmek, sonra da, onun bütün yazıp, çizdiklerini, yapıp, ettiklerini çarpıtarak, “suç haline” getirmek...
Bu yöntem eskiden de vardı. Ama bu kadar değildi. Polisler, savcılar, sorgu hakimleri ve mahkeme heyetleri daha iyi olduğu için değil. Bambaşka bir nedenle...
O zamanlar, “delil” diye ele geçirilenleri “saptırmaya”, “çarptırmaya” ihtiyaç yoktu. Çünkü “sistemli işkence” vardı. Mahkemeye çıkarılan kişi, poliste işkenceyle,yeniden polise götürülme korkusuyla savcıda ve sorgu hakiminin önünde kendi kendisini suçluyor, kendi aleyhine bin türlü delili bizzat icat ediyordu.
Şimdi HPG gerillaları, PKK sanıkları ve Kürdistan karakollarına düşenler hariç, işkence olayları sınırlı . İşte o zaman, delilleri bizzat polis, savcı ve yargıç icat ediyor.
Bu yöntemin polise, yargıya ait olduğunu sanıyordum.
Değil. Yöntem doğrudan doğruya Başbakan’a ait...
Başbakan’ın şu sözlerini okuyalım:
“Şu anda PKK terör örgütünün mücadelesini özgürlük mücadelesi olarak gösteren bildiriyi imzalayan Kılıçdaroğlu sana yazıklar olsun. Bakın bundan çark edebilir. İmza yaş kuru diyebilir. Çark konusunda sınırları aştı dünya çapında bir fenomen haline geldi. Türkiye’deki bir terör örgütünün mücadelesini Filistin’deki mücadeleyle özdeşleştirmek talihsizliktir. Allah CHP seçmenine yardım etsin.”
Başbakan CHP Genel Başkanı’nı “PKK terör örgütünün mücadelesini özgürlük mücadelesi olarak gösteren bildiriyi imzalamakla” suçluyor. Onu, “Türkiye’deki bir terör örgütünün mücadelesini Filistin’deki mücadeleyle özdeşleştirmekle” itham ediyor.
Üstelik kendinden emin konuşuyor. Kılıçdaroğlu’nu alaya alıyor. “Çarkedebileceğini”, imzasını reddedebileceğini söyleyerek, dalgasını geçiyor.
Şimdi Kılıçdaroğlu’nun imzaladığı metni okuyalım:
“İsrail ve Filistin sorununa benzeyen Kürt sorununa çok taraflı çözüm gerekiyor. Irak, İran, Türkiye, Suriye ve Kürt halkı ile BM ve uluslararası kuruluşlar çözüm için çok taraflı bir çerçevede çalışmalı. Kürt sorununun çözümü, hakların korunması, Kürt halkının güvenlik ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik özel çalışma grubunun uluslararası yasalara göre yeniden kurulmasına Sosyalist Enternasyonal Kongresi’nce karar verilmiştir.”
Bu metni iyice okuyunuz sevgili okurlar. Burada tek bir “PKK” sözcüğü var mı? PKK’nin mücadelesini “özgürlük mücadelesi” olarak tanımlayan bir cümle var mı? PKK’nin mücadelesini “Filistin’deki mücadeleyle özdeşleştiren” tek bir ifade var mı? Şu Başbakan’ın iddia ettiği lafların bir teki bu metinde var mı?
Yok!..
Eğer olsaydı, bilinmeli ki, bu Başbakan birkaç ay sonra teker meker koltuğundan yuvarlanırdı. Çünkü bu metin “Sosyalist Enternasyonal”in metnidir ve Avrupa devletlerini yöneten partilerin toplandığı bu Sosyalist Enternasyonal “PKK’nin mücadelesi özgürlük mücadelesi” dediği gün, Türk devleti ordusunu, polisini, tasını, tarağını toplayıp Kürdüstan’dan çekilmek zorunda kalırdı. Şu son otuz yıldır Kürt sorunu hala çözülemiyorsa, bunda Sosyalist Enternasyonalin “PKK’nin mücadelesini özgürlük mücadelesi” olarak görme konusundaki tereddütleri en büyük rolü oynamaktadır.
Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı, göz göre göre, uluslar arası arenada büyük bir önem taşıyan bir kuruluşun karar metnini tahrif etmekte, çarpıtmakta, ters yüz etmekte ve rakip CHP’yi bu yaptığı sahteciliğe ve uydurduğu yalanlara dayanarak suçlamaktadır.
Bu yöntemle yapılan suçlamalarla binlerce ve binlerce insan şu anda hapistedir. Eğer her hangi bir savcı, Erdoğan’ın bu iddiasını “suç duyurusu” saysa, o anda Kılıçdaroğlu hakkında “yabancı devletlerin temsilcileriyle işbirliği yaparak, terör örgütünü destekleme” suçundan dava açılır; Kılıçdaroğlu tıpkı bizim gazeteci arkadaşlarımız, BDP’li vekiller, Belediye Başkanları, Belediye Meclis üyeleri ve parti yönetici ve üyeleri gibi yargılanırdı; ve Kılıçdaroğlu bu iftira yüzünden, tıpkı BDP’li vekiller şu anda nasıl dokunulmazlıklarının kaldırılması ve tutuklanma tehdidi altına alınmışsa, aynı şekilde tehdit altına alınabilirdi.
Sosyalist Enternasyonal’in bu kararı, çok ciddi sonuçlara gebedir. Başbakan’ın panik halinde Kılıçdaroğlu’na iftiralar savurması boşuna değildir. Çünkü bu bildiri Sosyalist enternasyonalin Kürt sorununa duyarsız kalan tutumunu değiştirdiğini, Kürt sorununu “İsrail-Filistin sorunu” ile “özdeş” bir sorun olarak ele aldığını, Filistin için “devlet” talebinde bulunan Enternasyonalin, yeni bir “özel çalışma grubu” kurduğunu ve BM’yi göreve çağırdığını ilan etmiştir.
Şu ana kadar CHP’nin Başbakan’a karşı gereken yanıtı vermemiş olmasına gelince... Muhtemelen CHP’nin “ulusalcı damarı”, enternasyonalin Kürt sorununu “Filistin-İsrail sorunuyla özdeşleştiren” kararını taşıyamamıştır.
O halde, CHP’yi Başbakan’a karşı CHP’ye rağmen savunmak bizim boynumuzun borcu olmaktadır.
Özet: Başbakan Türkiye için tehlike halini almıştır; Kılıçdaroğlu ise Başbakan için “tehlikesizdir
|