Türkiye'den Pakistan'a, Suriye'den Afganistan'a İslam dünyası, yüzyılların içinde oluşan, kültürel zenginliğini büyük ölçüde yitirdi. İslam dünyasının kültürel yoksulluğu, ekonomik ve siyasal alanlarda da etkilerini gösterdi. Müslüman ülkeler, dünyanın en yoksulları olma yanında, en dayatmacı yönetimlerine sahipler. İslam dünyasında, savaş içinde savaş yaşanıyor.
*
Müslüman ülkelerdeki iktidar çatışmaları, seçim alanlarından, savaş alanlarına taşındı. Irak başta olmak üzere, bütün iktidar savaşları, mezhep savaşlarına dönüştü. Mezhepler arasındaki nefretin doğurduğu nefret, bütün Müslüman ülkelere yayıldı. Doğal kaynak zengini ülkeler, tüketim ürünlerinden yatırım ürünlerine kadar, bütün ihtiyaçlarını ithal eden, yoksul ülkelere dönüştüler.
*
İslam dünyasının kültürel derinliğiyle birlikte üretim gücünü yitirmesinin peşinden, demokrasi yoksulluğu geldi. Ülkelerin kültürel, ekonomik ve demokratik zenginlikleri, birleşik kaplara benzer, kültürel düzeyleri, öteki iki alandaki düzeylerini belirler. Kültür yoksulu ülkelerin demokrasi ve ekonomi zengini olmaları mümkün değildir. Şiddetin doğurduğu şiddetin, önüne geçmek için, kültüre öncelik verilmelidir.
*
Kültürde zenginleşme olmadan, ekonomide zenginleşme, ekonomide zenginleşme olmadan demokraside zenginleşme olmaz. İslam dünyasının demokratik açılımında, ekonomik gelişme, kültürel gelişmeyi izler. Kültür ekonomiye, ekonomi demokrasiye yeni açılımlar zanadırır. Kültür ekonominin, ekonomi demokrasinin temellerini oluşturur. Kültürlerini geliştiremeyen ülkeler, ekonomileriyle birlikte demokrasilerini geliştiremezler.
*
Edebiyat, mimari, sinema ve tiyatro kültürel alanın ana sütunlarıdır. Kültürel hayatta enine boyuna tartışılan konular, erken ya da geç ekonomik ve siyasal alanda, kendilerine geniş uygulama alanı bulurlar. Kültürün öncüleri, yıllar sonrasını görürler, geleceğin dünyasını bugünün dünyasına taşırlar. Sezai Karakoç'un Türkiye'nin dönüşüm stratejisi olan, \'İslamın Dirilişi\' kitabında vurguladığı gibi: Bugün edebiyata giren yarın hayata girer.
*
Kültüre odaklanan ülkelerde, dayatmacı yönetimlerden demokratik yönetimlere, devlet odaklı ekonomiden, pazar odaklı ekonomilere geçiş süreci, büyük bir hız ve yoğunluk kazanır. Ekonomik büyümede, doğal kaynaklardan önce kültürel kaynaklar gelir. Değerli kültür üretemeyen ülkeler, değerli ürün üretemezler.
*
Kültürlerin görevleri, zorlaştırmak değil kolaylaştırmak, nefret ettirmek değil sevdirmek, tükettirmek değil ürettirmektir.
*
Nefret bahçelerinden, sevgi çiçekleri derilmez.
Savaş olan ülkeye barış, kültürle götürülür.
Ekonomi ağacı, kültürün bahçesinde büyür.
Kültür barışın evidir.
|