Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in “Cemil Çiçek olarak ben yazdım” dediği “Teröre Karşı Mutabakat” metninde akıllı öneriler var ve zaten kendisi de “ortak akılla” çözülmesi, “ortak politikaya” dönüştürülmesi gerektiğinden söz ediyor.
Ama daha ilk anda, ilk baktığınızda bile hatalar ve çözümsüzlük nedenleri var.. Mesela, Cemil Çiçek her ne kadar “ben Cemil Çiçek olarak yazdım” dese de o “sade” bir Cemil Çiçek değil, Meclis Başkanı ve bu unvanı istediği zaman gömlek gibi çıkarıp atamaz.. Yani, bir girişimde bulunacaksa bunu (aslında Cumhurbaşkanı’nın yapması gereken şekilde) toparlayıcı, yol gösterici bir Başkan olarak yapar, TBMM’nin toplanması ve o söz ettiği “ortak aklın” oluşması için gayret gösterir, bu önerilerini de orada paylaşır. Yapılması gereken budur.
BU MUHTIRA İSE..
Nitekim Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan hemen “Bu bildirinin muhatabı Hükümet değildir.. Sayın Başkan bu çağrıyı kime yapmıştır? Bu 11 maddelik muhtırayı açıklasın” şeklinde bir tepki geldi.. “Muhtıra” diyor Arınç.. Peki bu öneri paketi “muhtıra” ise Yaşar Büyükanıt’ın 27 Nisan’da yazdığı na ne diyor acaba, onu da bir sonraki konuşmasında açıklar belki, tarihi önem taşıyor zira!
ORTAK AKIL NASIL OLUŞACAK?
İkinci nokta zaten bu güne kadar “ortak aklın oluşması”na Başbakan Erdoğan tarafından izin verilmemesidir. Ana Muhalefet Partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu uzun süre önce, Suriye’de kendi yaptığımız ciddi politika hatamızla PKK’nın bir “Kuzey Suriye” elde etmesine yol açtıktan ve PKK Türkiye’de katliamlarına hız verdikten hemen sonra “Meclis’in toplanıp birlikte çözüm araması” için defalarca çağrıda bulundu ve bu haklı çağrı bile iktidar partisi tarafından “rol çalma veya provokasyon” gibi değerlendirilerek reddedildi. Ülke her yandan tehlike altında olmasına rağmen TBMM açılmadı..
Bu da yetmedi Başbakan “Kılıçdaroğlu görüşme istediğinde de çözüm önerisi getirmemişti, öneri yoksa Meclis’in toplanması neye yarar” şeklinde özetlenebilecek konuşmalar yaptı.. Aslında çözüm önerilerini, planlarını üretmek ve getirmek öncelikle iktidar partisinin görevidir, hele de Suriye’de yapılan yanlış (ve PKK’ya silah bırakmadığı halde verilen sözler, tavizler) iktidara ait ise.. Buna rağmen Kılıçdaroğlu “Suriye ile ilgili çözüm önerilerini” bir mektupla Başbakan Erdoğan’a iletti.
Bu mektupta TBMM’nin olağanüstü toplanarak bir deklarasyonla; Birleşmiş Milletler’in, AB’nin, Arap ülkelerinin, İran’ın, Suriye rejimi ile muhalefetinin davet edileceği bir konferans düzenlenmesi için çağrıda bulunması önerisi vardı. CHP Genel Başkanı “Suriye’de olanlardan ülkemizin güvenliğinin, ekonomisinin, huzurunun olumsuz etkilendiğini” belirterek acil bir ortak akıl üretilmesini istiyordu..
400 KİLOMETRE PKK’NIN ELİNDE..
Kılıçdaroğlu “Suriye’deki son durumun Türkiye’nin toprak bütünlüğüne de zarar verecek noktaya geldiğini” belirtmemişti sanıyorum ki bunu PKK’nın son saldırıları, önce PKK lideri Karayılan’ın “Şemdinli’ye giden tüm yollar PKK’nın kontrolünde” sözü, Şemdinli civarında bitmeyen saldırı ve bunlara karşılık operasyonlar, son olarak da BDP Genel Başkanı Demirtaş’ın “Çukurca-Şemdinli arasında 400 kilometre PKK’nın elinde” açıklaması net şekilde gösteriyor. (Demirtaş bu haberi adeta sevinçle veriyor, gerçekten de bir terör örgütüne açık destek veren bir parti veya siyasetçinin bu rahatlığını hiçbir AB ülkesinde göremezsiniz.)
Şimdi memleket bu haldeyken TBMM (sanki kapris gibi) toplanamadığı ve ülkenin partileri keyfi değil zorunlu olarak, görevlerinin gereği olarak sorunları tartışamadığı için Kılıçdaroğlu’nun “öneri” mektubuna Başbakan Erdoğan da bir mektupla cevap verdi. Kılıçdaroğlu (yapılan dış politika hatasını dile getirmemesine rağmen) öneri yaptığında da yaranamamış, tam aksine iktidar partisi sanki hata kendisine ait değilmiş gibi dış politikasıyla övülürken “Suriye’de mazlumların yanında yer almamakla” suçlanmış, CHP’nin bu yönüyle ahlaki ve insani zafiyet içinde olduğu söylenmişti. (Ki eğer bu da parti içi bir manevra değilse Cemil Çiçek de yapılan hatanın farkında görünüyor.)
İNSANİ ZAFİYET Mİ?
Demek ki “Suriye’nin iç meselesine karışmayalım, dikkatli olalım, kendi sorunumuz bize yeter” diyenler “ahlaki ve insani zafiyet” içinde sayılıyor.. Peki Suriye’ye müdahale ettiğimiz için ve hala inatla muhalifleri Türkiye’den oraya savaşmaya gönderdiğimiz için PKK’nın orada saf kazanması, Barzani’nin tam istediği olayların gerçekleşmesi, kendi masum insanlarımızın, bebeklerimizin, askerlerimizin yeni saldırılarla öldürülmesi, Güneydoğu’da da PKK’nın gücünü arttırması, yolları ele geçirdiğini ilan etmesi, bunlar ne zafiyeti oluyor o zaman?
Başbakan “Hükümetin Suriye halkının yanında olmaya devam edeceğini” söylüyor. Mazluma yardım iyidir ama önce kendi halkımızın yanında olmak daha doğrudur. Nasıldı söz; “Maymunu ateşe atmışlar, yavrusunu ayağının altına almış”, unutmayalım bunu..
Türkiye yaptığı yanlışı sürdürmemeli ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun önerdiği gibi en kısa zamanda “uluslararası desteği” sağlamalıdır. Yoksa gerçekten geç olacak!
*****
Tören nihayet kalktı!
Geçen yıl “terör nedeniyle” denerek 30 Ağustos Zafer Bayramı için Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde yapılacak resepsiyon iptal edilmişti. Bu yıl da önce “smokinsiz olacak” dendi, sonra iki gün kala “Cumhurbaşkanı Gül’ün kulak rahatsızlığı nedeniyle” iptal edildi.
Bu muhteşem başarıya imza atan, zaferi kazanan Başkumandan ve “Cumhurbaşkanı” kutlamaları “smokinle” yapıyordu ve bir gelenek, bir saygı olarak da her yıl smokin giyiliyordu. Demek tek bir gün birazcık zahmet çok zor gelmiş olmalı ki önce bu kalktı, sonra “teröre rağmen her faaliyet devam eder ve TBMM’nin açılması bile gereksiz görülürken” geçen yıl bu nedenle tören kalktı.
Bu yıl ise Cumhurbaşkanı “zirveye katılmasına rağmen” töreni kulak rahatsızlığı nedeniyle iptal etti. Bence hiç değilse 1 saat, doktorları söylüyorsa bile katılabilir ve sonra dinlenmeye çekilebilirdi. Her yıl ayrı bir nedenle törenin iptali gelecekte de bu zafere ve kutlamalarına gösterilecek ilgi ve önem konusunda soru işaretleri yaratıyor, umarım yanılıyorumdur..
Ata’mızın ve Türk ordusunun geçmişteki olağanüstü zaferleri de unutturulmaz herhalde!
|