KENDİSİNE “Özgür Suriye Ordusu” diyen insanlara bakıyorum.
Yakaladıkları insanları don paça bir duvarın kenarına götürüp, basıyorlar Kalaşnikoflarla mermileri.
Hepsinin ağzında “Allahuekber” nidası var.
Zavallı postane memurlarını, damların tepesinden aşağı fırlatırken de ağızlarında aynı nakarat...
O tablolara bakarken hatırlıyorum.
Kaddafi’yi yakalayanlar da, onu oracıkta taşlarla bıçaklarla paramparça ederken aynı şeyi haykırıyorlardı.
“Allahuekber... “
Irak Savaşı sırasında yakaladıkları insanların boğazını kesenler de aynı nakaratı tekrarlıyordu.
Eminim El Kaide militanları İstanbul’da sinagogları, konsoloslukları bombalamaya giderken de ağızlarında aynı “Allahuekber” sözleri vardı.
Gaziantep’teki olaydan sonra PKK’yı kınamak için BDP binası önünde toplananlar da “Allahuekber” diyordu.
Nihayet Antalya’daki sahneye geldik.
Şehit cenazesi kaldırılıyor.
Askeri bando, geleneksel marşını çalıyor.
Ve bakan patlıyor:
“Bandoyu kesin, vatandaş Allahuekber diyecek.”
Bu ülkede, bu coğrafyada kim böyle talimata karşı çıkabilir, gıkını çıkarabilir.
İnanç, duygu meydanına indi mi, artık yapacak başka bir şey yoktur.
Muhafazakârlığın, resmi iklim olduğu bir ülkede, kimsenin haddine değildir bakandan gelen bu talimata, “Hayır bandoyu kesmiyorum” diye itiraz edebilmek...
Sen de sesini çıkaramazsın, ben de çıkaramam, başkası da çıkaramaz.
Çünkü kalabalıktan bir ses yükselip, “Sen Allahuekber’e karşı mısın” diye sorduğunda, “Hayır değilim” demekten başka verilecek cevap yoktur.
Sivili de itaat eder, askeri de...
Muhafazakârı da ses çıkaramaz, laiki de...
Oysa, buna ses çıkarmamakla birlikte sorulacak bir soru vardır.
“Allah uludur, ondan başka büyük yoktur” sözü, herkes tarafından her yerde her durumda kendi menfaatine bu kadar kolay telaffuz edilebilir mi?
Edilmeli mi?
Gövdesine sardığı, arabasına yüklediği kilolarca bombayla çoluk çocuğun, kadının, yaşlının, gencin içine dalan adamın veya kadının ağzındaki “Allahuekber” ile o caninin katlettiği çocuğun cenazesinin başında haykırılan “Allahuekber” aynı Allah’ın yüceliğini, eşsizliğini mi anlatmaya çalışıyor.
Yakaladığı insanı, iç çamaşırları ile önce rezil edip, sonra bir duvar dibinde kurşuna dizen sözde özgürlükçünün “Allahuekber’i” ile vatanı uğruna savaşırken kalleş bir mayına canını veren genç bir askerin cenazesinde haykırılan “Allahuekber” aynı sevap hanesine yazılabilir mi?
Arkadaşım Ertuğrul Günay’a iki kelamım var.
İyi tanırım, samimiyetinden zerre kadar şüphem yoktur. Popülizme pabuç bırakacak karakter değildir.
O nedenle “İyi yapmıştır”, “Kötü yapmıştır” demem.
Diyemem.
Ama bütün Müslümanlar gibi ona da çok önemli bir görevi hatırlatmak isterim.
“Allahuekber” gibi yüce bir seslenişi, önce katillerin; eli silahlı, bombalı, satırlı canilerin yargısız infazcıların elinden kurtarmalıyız.
Önce durdurmamız gereken ses, bandonun değil, o canilerin bomba uğultusu, Kalaşnikof taramasıdır.
Aynı Allah’a inanan, aynı peygambere inanan Müslüman âlemi, önce kendi kendine sormalıdır:
“Allahuekber bu kadar gayriinsani eylemlere güç verecek bir sesleniş olabilir mi?”
Sevgili kardeşim Ertuğrul,
Şehitlerimizi rahat bırakalım. Musalla taşı başındaki bu tartışma hiç güzel değil.
Bırakın cami avlusunda “Allahuekber” diye seslenilsin,
Cami dışında, aynı cephede çarpışmış silah arkadaşları ona asker ocağının geleneksel törenini yapsın.
Bunun Müslümanlık’la, inançla alakası yoktur.
Bir şehidin musalla taşı başında bile gönül birliği kuramamışsak,
O zaman vay halimize...
|