Kimi yazarlar vardır zamana dayanıklıdırlar, yıllar geçse de tedavülden düşmezler. Yıllanmış şarap gibi giderek değer kazanır yazdıkları. Bir yazarı özel ve güzel kılan da bu unsurlardır. Güçlü bir yazar; okuyucusunu, ruhunun kıvrımlarından, kendi iç sesinin nabız atışlarından bile haberdar edebilir. Duygu ve düşünce tutarlı ve kuşatıcı olursa, yaşamla et ve tırnak gibi sarar, sarmalar sizi.
İşte ölüm yıldönümünde ağustos ayı boyunca, dünyanın birçok yerinde çeşitli etkinliklerle anılan Bertolt Brecht böyle bir yazar.
***
“Ey mutsuzlar... kardeşlerinizi boğazlıyorlar, göz yumuyorsunuz. Çığlıklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz. Aramızda dolaşıp kurbanını seçiyor zorbanın teki, sessiz kalırsak bize dokunmaz diyorsunuz. Halt ediyorsunuz” diyen bir yazar. Zekanın, vicdanın, muhalifliğin ete kemiğe bürünmüş halidir o. Burjuva bir aileye mensup olmasına karşın, daha gençlik yıllarında bu sınıfın imkanlarını elinin tersiyle itip ezilenlerin safında sade bir yaşamı seçmiştir.
‘Sofradan en fazla payı alanlar, bize kanaatkar olmayı öğretiyor. Karnını doyuranlar, açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyor. Ülkeyi uçuruma sürükleyenler, sıradan insan için ülke idare etmenin zor olduğundan dem vuruyor. Mücadele eden kaybedebilir, mücadele etmeyen zaten çoktan kaybetmiştir” der Brecht. Yıllar öncesindeki bu tespiti alıp baskıcı herhangi bir rejim için bugün de kullanabiliyoruz. Çünkü Brecht’in felsefesinde de insana dairdir isyan.
Brecht, Hitler faşizminin vahşeti ile birlikte yaşadığı dönemde edebiyattan şiire, sinemadan tiyatroya kadar değişik alanlarda birçok eserler verdi. 50’yi aşkın oyun, yüzlerce şiir, film senaryoları, radyo oyunları... “Sanat üretimdir” diyordu. Yaklaşık otuz yıl boyunca kılı kırk yararak, önüne çıkan birçok zorluğu devirerek, yaratıcılığın sınırlarını zorlayarak soluk soluğa geçen bir yaşam.
Dünya edebiyatı ve tiyatrosunun bu eşsiz ustası. Tiyatroya kazandırdığı birçok gelişmeyle günümüz tiyatrosunda da çok büyük yeniliklerin önderliğini yaptı.
Tiyatroya yeni bir bakiş getirdi. Epik tiyatronun kurucusu ve biçimlendireni de O’dur. Diyalektiği sanatına uygulamak, Brecht’in epik tiyatrosunun çıkış noktasıdır. Sanatı özgürleşmeye hizmet etmeli, onun üreten bir parçası olmalı, düşündürtmeli, kavratmalı, ateşlemeli... Seyirci, sahne aynasında kendini görür gibi izlemeleri tiyatroyu, şartlarını görebilmeli. Başka türlü de olabileceğinin kıvılcımları çakmalı beyninde.
Bu anlamıyla tiyatro ona göre sıradan bir “gösteri”m değil, katmanlı bir anlatı sunar. Kendisine güvenir ve dolayısıyla seyirciyi de önemser. Bu tavrıyla da birçok sanatçıyı doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemiştir.
***
“Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl / adalet de gerekli her gün / Adaletin ekmeğini de kendisi pişirmeli halkın” diyen Brecht, halktan, demokrasiden ve barıştan yana, savaşa ve faşizme karşı durdu hep. Hitler’in şahsi kara listesindeki 3 kişiden biriydi.
Adaletsizliğe karşıdır ama öfke, kin ve nefretle hareket etmez. Asık suratlı ve gaddar olanı değil, güler yüzlü ve merhametli olmayı önerir. Brecht eserlerini sade bir dille yazmış. Fakat yazdıkları içerik olarak üzerinde düşünülmesi gereken eserlerdir.
Sözün gücüne inanan bir realisttir ve tüm inandıkları ve yazarlığı onun siyasi kimliğinin en iyi ifadelerini taşır. Umutsuzluğundan bile umut fışkırıyor. Kabullenmemenin başkaldırmanın farkındalığı...
Kurulu sistemin kirlerini arındıran sanatçıları ‘beyazlatıcı’ olarak nitelendirir. Aşağıdaki sözleri sanatının da bir manifestosu gibidir: “İki milyonu gammazcı, seksen milyonu gammazlanan bir ülke olmuş vatanım, yurdum suçlularla dolu, baba oğluna gerçeği söyleyemez ,tevkif ederler yoksa. Doktorlar ölüm nedenini gizlemek zorundadır raporlarında, tevkif edilirler yoksa. Okuldaki öğretmen bile tarihi değiştirmek zorundadır. Ya biz ozanlar? Kodesi boylamamak için zararsız mısra ararız. Nereye baksam, yurttaşlarımın ezildiğini, yok edilmek istendiğini görüyorum, ne yapmak istiyor bu zorbalar? Bir takım güzel sözleri yanyana dizmek değildir sanat. İnsanların neler çektiğini bilmeden,onlardan etkilenmeden sanat yapılamaz. Bir ozan olarak insanların dertlerine kulak tıkarsam, kim inanır yazdıklarıma?”
Şurasını biliyoruz ki, Brecht’te temel olan, eserlerindeki devrimci öz, önemli bir dönüştürücülüktür. Bugünün sanatçılarının da Brecht’ten alacakları şey bu olmalıdır
|