“Milletin vekilini kaçırdılar...”
Çok kızgınlar.
Manşet dehşet!
“Milletin vekiliyle kucaklaştılar...”
Yine kızgınlar.
“Kaçırsa” da kızıyorlar, “kucaklaşsa” da kızıyorlar. Yani kızgınlar...
Sorun ise başka... Artık Kürt dağlarının duble yollarla kesiştiği yerlerde ya “kaçırılıyorsun”, ya da “kucaklanıyorsun”... Yani, Şemdinli’ye ayak bastığın andan sonra, PKK ile arana “mesafe” koyman mümkünsüz... Sen “mesafe” koymaya kalksan, PKK’li o anda “mesafeyi” kapatıyor.
Van yolları da böyle... Amed yolları da... Dersim yolları da... Nerede dağ ile “duble yol” kesişiyorsa orada “mesafe” anında sıfır oluyor. Ya “kaçırıyorlar”, ya “kucaklıyorlar.”
Savaşın geldiği nokta bu işte...
“Kaçırılmak” ya da “kucaklanmak” istemiyorsan, yani PKK ile arana “mesafe” koymak istiyorsan, dağla “duble yolun” kesiştiği yerlere gitmeyeceksin. Şemdinli’ye adım atmayacaksın. Van yollarında araba sürmeyeceksin. Amed’de seyr ü sefer halinde olmayacaksın. Dersim’de “keşif” yapmayacaksın. Yani şu “ülkesi ve milletiyle bölünmez” ilan ettiğin ülkeyi böleceksin. Araya “mesafe” koyacaksın. Fırat’ın Doğu kıyısına “turistik” gezi dışında, hiçbir resmi gezi yapmayacaksın.
Yaptın mı, “mesafe” sıfır...
Eskiden bu “mesafe” “mekansal” değildi. “Zihinseldi”. PKK’ye “küfrettiğinde” onunla arandaki “mesafe” dünya çevresini on kere döndüğünde katettiğin yol kadar bir “mesafe” oluyordu. Yok, eğer PKK’ye “küfre” yanaşmıyorsan, onunla arandaki “mesafe” o anda kapanıyordu.
Şimdi işler değişti. İster “küfret”, ister “küfretme”... Yolun Şemdinli’ye düştüğü anda “mesafe” sizlere ömür.
İşler “duble yolla” dağın kesişme noktasında böyle de, o “duble yolların” ulaştığı yerleşim yerlerinde farklı mı?
Değil. Tecrübeyle sabittir.
Geçen seçim öncesi serhildan günlerinde “alandaydım”. Bu yaşımda “savaş muhabirliğine” heveslenince başıma gelmedik kalmadı. Bir ara “dede kaç, poles sana yöneliy” diyen genç beni korumak için “kucaklayınca” neye uğradığımı şaşırdım. Yüzü gözü sarılı, kamufle olmuş... Belli ki “savunma gücü”nden. Araya “mesafe” koyacağım koymasına da, mümkünü yok. Polis üzerime gaz bombasını ateşliyor. İsabet alsam hayatla arama “mesafe” koyacağım. Bu durumda “gerillayla” arama “mesafe” koyacağıma polisle arama mesafe koymanın can güvenliğim için tek çıkar yol olduğunu anladım. “Şehir gerillasıyla” aramdaki mesafe o anda sıfır.
O badireyi atlattıktan sonra, dağılan kitle yeniden alanda toplaştığında, bu sivil, silahsız kitlenin arasına ben de sokuldum. Alan mahşer. Sıkışıklıkta serhildan kitlesinin tam merkezine doğru sürüklendim ki, ortalık bir sloganla inlemeye başladı: “PKK halktır, halk burada...” Sağımı solumu itekliyorum. Olacak iş değil. Demek ki, PKK’nin “tam orta yerine” düşmüşüm. “Mesafe” sıfır. Can havliyle, polis, devlet, hükümet, asker, itirafçı, savcı, kısaca her ne varsa başımıza dert olacak, onların hışmına uğramamak için “PKK haline gelen halkla” arama “mesafe” koymaya çalışıyorum. Bir yerime inme inecek, kalbim teklemeye başlamış, kanter içinde “PKK halindeki halkı” itekliyorum. Arama onlarla “mesafe” koyacağım ama nafile. Bırak “mesafeyi” tepemizdeki güneşin 50 derece sıcağında, mesafe koymak istediğim bu “PKK halindeki halkın” içinde eriyip gideceğim.
Dağda durum bu. Yolda durum bu. Alanda durum bu... Anlayacağınız savaşın geldiği nokta bu...
Dağla kesişen “duble yola” adım attın mı çaren yok. Serhildan alanına şöyle yandan ilişmeğe kalksan sonuç aynı. Araya “mesafe” koyacağım diye yırtınsan da mesafe “mafiş”...
Hülasa Fırat’ı geçtiğin anda ister AKP’li ol (adı neydi şu “kaçırılan” AKP’linin?), ister CHP’li ol (ismi aklımızda Aygün yani), ister BDP’li ol (Şemdinli yolunda gerillayla karşılaşan kardeşlerimizden söz etmekteyim) PKK’yle arana “mesafe” koyamıyorsun.
Şemdinli gerçeği nedir diye sorsalar, artık diyeceğim ki; Şemdinli gerçeği şudur:
Ya “kaçırıyorlar”, ya “sarılıyorlar”.
Rakım yüksek... Mesafe sıfır...
Bu durumda ne yapacağız?
Eğer Fırat köprüsünü geçip de, Fırat’ın Doğu yakasına ayak basacaksak, “barışacağız.” Çaresi yok. Hem “mesafe” sıfır olacak, hem de “düşmanlık” devam edecek. Bu mümkün değil.
Madem “düşman” bildiğin gerilla “kaçırdığını” da sarılıp öpüyor, “kaçırmadığını” da sarılıp öpüyor, madem Hadis-i Şerif’te “Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı affet. Kötülük yapana iyilik et!” buyruğunun (İbni Ebiddünya) icabını şu Ramazan ve bayram günlerinde yerine getiriyor sen de onunla kucaklaşacak, barışacaksın...
Mesafeni kapatacaksın.
Ama ehl-i din bilinen Tayyip Erdoğan böyle yapmıyor.
Mübarek Ramazan bayramında bütün küsler barışırken, Başbakan, BDP ile bayramlaşmama kararı alıyor.
Neden? Çünkü Hadis-i Şerif’te buyurulan gibi bayramda BDP ile kucaklaşsa, o da aradaki mesafenin sıfırlandığını görecek... Bayram “kucaklaşma”dır; mesafeyi “sıfırlamaktır”... Şemdinli’de olduğu gibi. Benden size söylemesi: Çok yakın bir zamanda o dağların kanlı bağrında, Müslüman asker ile Müslüman gerilla, insan asker ile insan gerilla göreceksiniz, kucaklaşacaktır.
Bayramınız mübarek, mesafeniz sıfır olsun sevgili okurlar..
|