Bu ülkenin derdi gençleriyle... “Üç beş Mehmet öldü diye Meclis toplanmaz” cümlesindeki “nesne” de odur; “çocuklar” sözüyle “sempatik” bir küçümsemeye maruz kalan da...
Yıllardır birbirine düşman kılınmış, düşman kılınmaya çalışılmış gençlerin “gülümsemesi” bile dert, her nedense... Şemdinli’den söz ediyoruz. Milletvekilleri ile BDP, EMEP, ÖDP, ESP başkanlarının da yer aldığı heyete “hoş geldin” demek için yola inen PKK’lilerden...
DHA muhabirinin “İkinci Habur” diye tanımladığı ve “Türkiye bu görüntüler üzerine ikinci bir Habur sendromu yaşayacak” dediği görüntülerden... Şemdinli’de yola inen PKK’liler ile “bayram havası”nda bir karşılaşma yaşanırken; Başbakan Erdoğan, “Herkes net olacak. Kimden yana olduğunu söyleyecek” diye çizgiyi kalınlaştırıyordu Metro açılışında... Yarın, “Şemdinli’de PKK ile kucaklaştılar” diye BDP’lileri suçlayacağına da şüphe yok.
Sahi; ne yapsaydı ki o heyettekiler? 5 “genç” gelmiş, “Dağlarımıza hoşgeldiniz” diyor gülümseyerek... “Teslim ol” çağrısıyla mı yanıtlansaydı bu “hoşgeldin”?
Bazen hayat ile yasalar arasındaki çelişkiler daha görünür olur; ince çizgiler belirginleşir, koca koca duvarlara dönüşür. Öyle bir dönemdeyiz belki de...
Günlerce süren çatışmanın ardından; karadan havadan atılan onca bombanın ardından, boşaltılan köylerin ardından; yaşanan bu! Güpegündüz yola iniyor PKK’liler, yarım saat “hasbihal” ediyor ve sonra geldikleri gibi gidiyorlar.
Yol kesme, kimlik kontrolü yeni değil elbette... Ama artık daha görünür. Bir yanı PKK’nin böyle istemesi, bir yanı bölge gerçeği... Yıllardır “Onlar bizim evlatlarımız” diyenlerin; yollarına çıktıklarında sarılmasında ne beis var?
Hem zaten Habur Sendromu neydi ki? Geldiler sınırdan, girdiler, mahkeme serbest bıraktı ve geçip gittiler. Keşke devlet de bir kez daha bu “sendrom”a yakalansa... Keşke, barışa dair, barışın kaçınılmazlığına dair bunca emare ortadayken yeniden kucaklaşabilse herkes...
PKK’nin kaçırdığı CHP’li Vekil Hüseyin Aygün, ilk gün yaptığı açıklamaları, örtülü biçimde tekzip etmek zorunda kalmasa... “Dağdaki çocukların barış istediği” sözünü daha rahat söyleyebilse... Ve medya bunu, “PKK çözülüyor” diye, “Zorla çıkarılmışlar” diye yorumlamasa da; gerçeğin ne olduğunu bir kez olsun anlamaya çalışabilse...
PKK’lilerin “Yalan söylemeyin, gerçekleri saklamayın” diye ayar verdiği medyayı, aynı gün Başbakan “Herkes safını belirlesin” diye savaşta cephe almaya çağırmasa mesela... Gerçek neyse ortaya çıksın diye çabalasa herkes...
Çok mu zor?
Habur’da da, Şemdinli’de de kopan yaygaranın “üç beş Mehmet”in ölmesini engellemeye hiçbir faydası olmadığını anlayabilsek, anlatabilsek...
Bugün bayram... Şeker Bayramı... Ağzımızın tadını bozacak “tek bir kurşun” sıkılmasa, bu ülkedeki tek bir gencin kılına zarar gelmese, hiç değil bir kaç gün... Bayramın hatırına; bir kez daha düşünse herkes...
Bölgeye giden heyetin neler gördüğüne, halkın neler anlattığına kulak verse herkes... Şemdinli’de aslında ne olduğunu, neler yaşandığını, insanların ne hissettiğini anlasak; bütün bir ülke olarak... Hiç değil denesek...
EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, köylülerle görüşür görüşmez ilk gözlemleri paylaşıyor: “Bombalamadan kaynaklı yanmış meşe ormanları, köylülerin bahçe ve bağlarını, evin duvarına açılmış mermi deliklerini gördük. 8 köy boşalmış. Halk bir an önce çatışmaların, operasyonların son bulmasını ve Kürt sorununun çözülerek kalıcı barışın sağlanmasını istiyor”... Daha kaç kez anlatılacak bu gerçek ve bu ülke bu gerçekleri değil; uyduruk sendromları konuşacak?
Şeker Bayramı da vesile olmaz, orası kesin... Ama bir vesile bulunmalı... Asker annesinin çığlığı da; barış isteyen köylünün özlemi de, yol kesen PKK’linin “Türk halkı burada olanları bilmiyor” yakınması da karşılığını bulmalı...
Mehmet Bekaroğlu’nun aynı gün yaptığı twitter paylaşımı dikkate değer: “Karadeniz’de serin bir ağustos gecesi. Bu saate kadar gençlerle memleket meselelerini konuştuk. Gündem herkesin gündemi. Kürt meselesi. Çatışma ile, operasyonla, ölümle bir yere gidilemediğini görüyorlar. Bu iyi elbette. Haklar konusunda da netler. Ama siyasete inançları yok, bu konunun üzerine gidecek iradenin olmadığını düşünüyorlar. Gençlerle vardığımız nokta: Türklerle Kürtlerin birbirlerine düşmanlığı anlamsız. Birlikte yaşamanın yolu mutlaka bulunmalı.”
İşte bu Karadeniz gecesinin serinliğine memleketin o kadar ihtiyacı var ki... Mehmet Bekaroğlu, çarşıda, sokakta, parkta buluşuyor, sohbet ediyormuş gençlerle... Hani diyor ya Başbakan; “Herkes kimden yana olduğunu söyleyecek” diye...
Karadenizli gençler de söylüyor işte, barıştan yanalar... Ve barıştan yana olanların sayısı hiç de az değil bu topraklarda... Bir sendrom varsa orta yerde, “barış korkusu sendromu”... O da bu ülkeyi onlarca yıldır yöneten zihniyette... Havada uçuşan “keskin” sözlerden de anlaşılıyor ki; barış hâlâ çözüm için tek seçenek...
Bayramınız kutlu olsun...
|